Bütün bu çağdaş yaşam statüsünü ve
üstüne 600 yılda yapılamayan, dünyanın hayranlıkla izlediği Türk Ekonomi
Mucizesini, kısa ömrüne sığdırabilen, bu yüce onuru milletine bizatihi olarak
bahşeden ve emsali olmayan yaşayan bir belgeseldi kendisi, ayni bağlamda. Yani
bütün zaferlerin olmazsa olmazı, her şeyden önce misak ı milli ve vatan
müktesebatıydı onun için. Şimdi başımızdakiler ve onların hempaları, yalaka ve
yandaşları olan anti Türklerin dışında, bu gerçeklere hayır diyebilecek aklı
başında bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı varmıdır acep bu ülkede.
Ayakların, omurgan bile olmazsa,
yine de kafanı dik tutabilmeyi bileceksin, eğer kafan da yoksa o zaman da sana
toptan geçmiş olsun zaten. Şimdi geliverdi birden aklıma, Big Bang’in babası
evrenbilimci Hawking, adamcağız 21 yaşında yakalandığı çok ender bir sinir
hastalığı (ALS) nedeniyle tamamen sandalyeye mahkûm felçli ama ağzıyla
bilgisayarından bilimsel mucizelere imza atıyor ve doğuştan dik durmaya alışık,
hastalığının bile etkileyemediği öyle de bir kelle(!) sahibi işte.
Demek ki bu da yetiyormuş, şayet
kişinin özünde BİLİMSELLİK yatıyorsa. Çünkü start bekleyen ve yerinde duramayan
safkan yarış atı gibi olan BİLİM, aynı zamanda Stephen Hawking gibi sentez
adamlarının jokeyliğiyle, yarışı kazanıp kendini ispat eden belgeseller dizesi
değilmidir aslında.
Emekleme dönemini arkasında
bıraktıktan, sırasıyla ateşi ve tekerleği bulduktan sonra, önce doğasını
keşfedip, şimdilerde de güneş sistemini, araştırmakta olan Homosaphien, önünde
ki yüzyıllarda da, içinde bulunduğu Samanyolundan başlamak üzere, diğer
galaksileri de ancak BİLİM’in ışığında fethedebilecektir. Bunu söylemek, düz
mantığa göre nasıl bilim kurgu yapmak değilse, kabul etmemek de ters orantıda
ilkellik ve bağnazlık olacaktır.
Şimdi birileri de kalkıp, bunlar da
Kuran’da yazıyor(!) demeye kalkmasın lütfen. O zaman da, 2000 yıllık İncilin
bile 4000 den fazla tefsiri olduğuna göre, hangi Kuran diye sorgulama hakkı
doğmaz mı aklı başında ki insanoğluna. Sosyo-ekonomik her dönem ve mekânda,
kendi ihtiyacına göre yeni bir tefsir yaratıvermiş şu bizim meşhur ve
yüzyılların eskitemediği din taciri(!) anlaşılan.
Yularını ellerinde tuttukları
yargıya, ‘cadı avı yapılmasın’ erdemliliğinin(!) tavsiyesinde
bulunanlar, ne var ki 21’ci yüzyılın bizatihen gerçek cadıları olduklarını
görebilme erdemliliğinden yoksunlar. Ki ne olmuştu o dönemlerde. Bütün hak ve
adalet arayan aydınlar, tüm özgün inançlarını savunan sıradan insanlar, savları
işlerine gelmeyen dönemin kilise ve yönetici asilleri tarafından dışlanarak
tutuklanmış, ağır - ki en hafifi bile 18 yaş sınırı gerektiren pembe diziler
gibi algılanan - Engizisyon cezalarına çarptırılmışlardı.
Kadınlı, erkekli, hatta çocuk
yaşlarda ki, tüm cadı diye tutuklananlar, dönem ve mekânlarının aslında en
aydınlık insanlarıydılar. Tıpkı bizim Ergenekoncu ve Silivri Karacaoğlanları
gibi. Başbakan’ın bu tabiri de bilerek kullanmadığı ortada, yoksa kendi
aydınlık(!) kimliği de gündeme oturacağından, bir yerlerden duyduğu(!) bu lafı
asla kullanmazdı. Ne var ki, her zaman ki gibi yine kendisini bacağından vurdu
ve bir kere daha kendisini yurdumun vasıfsız acemiler mangasına endeksledi,
acilen geçmiş olsun.
Şimdi Başbakana da bazı tavsiyelerde bulunmak, farz oldu
bize artık. Sayın Başbakan, Cadı avının gerekçesini bir araştır, dönemi ve
aslında kendileri kara cadı olanların hazin sonunu bir öğreniver. Bunu yaparken
de kendi geleceğine de empati kur. İtme dürtme ile bir yere varılamayacağını,
elin hamuruyla uzun vadede ekmek açılamayacağını düşün ve tarih dersine
çalışmayı sakın ihmal etme. Denenmişleri bırak, bırak ki, Amerikan balonuyla Türkeline inişin gibi,
gidişin de kapak(!) olsun.
Türkçemiz
güzeldir ama doğru ve yerinde kullanıldığında, her duyulan bilinçsizce
savrulursa, insanı da acınası durumlara düşüren bir haşmetli dildir de ayni
zamanda. Kocamaan bir Başbakana ya da, Sultan-Başbakana(!) – bu
tanımlama da yenidir, işte sana bir tüyo daha - nasihatlerimi iletirken, inan ki içim
sızlıyor, üzülüyorum ama ne yaparsın, bizi bu noktaya getiren kaderin utansın.
Senin hükümet başı olduğun bu mekânda, beni hem de sayende intibaksız(!) ikinci
sınıf vatandaş emeklisi yapan kendi kederime ise, lanet okuduğuma
inanabilirsin.
Diğer yanda ilkel çağların da
gerisinde kalmış, - hadi o dönemlerin skolâstik nedenleri(!) vardı - bir adım
ileriye doğru ayıp olmasın diye kımıldarken, iki adım geriye sıçrayarak
ilerlediğini iddia edenlerle uğraş dur sen hala. Devrini çoktan kapamış o
âdemoğullarıyla, bugün bizi de hala ve maalesef yakinen alakadar eden bazı
kellelerin(!) sahipleri arasında, acaba bir fark görebiliyormusunuz? Okültik
kafalara meram anlatmaya, nafile uğraşlar ver dur sen habire, oysa deveye
hendek atlamayı öğretsen, daha anlamlı, daha faydalı, en azından da - deve bile
bir kere öğrendiğini unutmayacağından - kalıcı olurdu.
§ Biz, haklarımızı ve bağımsızlığımızı savunmak için
giriştiğimiz mücadelenin kutsallığına ve hiçbir kuvvetin bir milleti yaşama
hakkından mahrum edemeyeceğine inanıyoruz. Tarihin bugüne kadar kaydetmediği
bir suikast olan ve Wilson prensiplerine dayanan bir Ateşkes Anlaşması`nın,
milleti savunma imkânlarından yoksun bırakmış olmasından doğan bir hileye de dayanmış
olması bakımından, ilgili milletlerin şeref ve haysiyetleriyle de bağdaşmayan
bu hareketin ne demek olduğunun takdirini, resmi Avrupa ve Amerika`nın
değil, bilim, kültür ve medeniyet Avrupa ve
Amerika`sının* vicdanına bırakmakla yetinir ve bu olaydan doğacak
büyük tarihi sorumluluğa, son olarak bir kez daha dünyanın dikkatini çekeriz. Davamızın haklılık ve kutsallığı, bu güç
zamanlarda, Tanrı`dan sonra en büyük yardımcımızdır.
Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Hey`et-i Temsiliyesi adına
(Mustafa Kemal – Nutuk)
Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Hey`et-i Temsiliyesi adına
(Mustafa Kemal – Nutuk)
Biz bunları söylerken de, en az Atatürk kadar
pozitivist ve optimist olduğumuzu, zaten saklamıyoruz ki. Şimdi her zamankinden
de fazla ihtiyacımız olan Kuvayi Milliye ruhumuz, ‘Atatürk
bilimselliğinden’ almak zorunda olduğumuz bu kavramların ışığının,
erişmediği bir ortamda asla yeşeremezdi ki 600 yılda yeşeremediği gibi. İşte
sömürgeciler ve onların içimizde ki Truva atları olan anti Türkler, şimdi tam da bu gerçeğe oynamıyorlar mı esasen.
Serendip
Altındal
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder