Eskiden balık avlamanın da usul ve
adabı vardı. Balığa bile saygılıydı insanlar, doğanın bir bağışı olduğunu bilir,
erdemle hakkını verirlerdi. Oyunu kurallarıyla oynar, erken saatlerde işe,
doğaya ve kendilerine saygıyla ava çıkar, şükranla da dönerlerdi. Şimdilerde
‘delikli demir’ misali, yiğitliği yok eden sonarları ve uyduyla senkron çalışan
çeşitli elektronik akıl vericileri var, yani kendi akıllarını bile
kullanmıyorlar artık. Zaten kullanılmadığı için akılda kalmıyor ya insanımızda.
Olayı biraz daha genişletelim,
soruyu insanla balık farkına getirelim. Herhalde en büyük farkın ‘beyin’
özelliği olduğu akla gelecektir hiç kuşkusuz. Ne var ki, bir yanda balığın
neslini bile kurutan trolcüler avlanırken, diğer yanda etrafımızda dolaşan,
adeta günah çıkarır gibi de, ha babam besledikleri ve açlık savaşı veren pek çok
insanımızdan bile daha besili gözüken, kedi, köpek, güvercin vs. bolluğuna
baktığımızda, işte bu ‘beyin’ farkı bizi kuşkuya düşürüyor.
Ve bir yanda açlığa
mahkûm
edilen insanlarımız ölürken, diğer yanda küreselci sermayenin, hayvan sever
korolarını sahneye sürmesinin ardından, hormonlu hayvan maması ve aksesuarları
satışlarının patladığı yurdumuzda, obezleşerek ve yılda iki üç defa da
yavrulayarak ekolojik dengeleri bozulan çevre hayvanlarımız, mukayese
kavramımızı ters yüz ediyor.
Kimisini daha Osmanlıdan beri,
sonrasında da Hitlerden kaçanları, kendimiz sıkıntı çekerken elimizle
beslediğimiz, kendi öz kaynaklarımızla patron yaptığımız ve bizden birileri
kabul ettiğimiz Yahudilerin, Hitler gibi ırkçı olmadığımızdan ‘hepsi’ demiyoruz
ama bırakında içlerinde bazı, ‘cinsi
bozuk nankörlerini’ diyelim hiç olmazsa, yıllarca koynumuzda
beslemişiz.
İçimizde ki Masonlar için fazla bir
şey söylemeye gerek yok. Onlar kendini biliyor zaten, bilmeyenler içinse,
başından beri, ’tek dünya devleti’ misyonu sahibi olduklarının bilindiğini
söylemek yeterlidir. Onlara en doğru teşhisi de esasen Atatürkümüz koymuştu. Ama
bu ‘tek dünya devlet’inin lideri kim olacaktır. Bu sorunun cevabını, işin
doğrusu, hem de ortada bu kadar heveslisi varken, kendileri de(!) veremiyor.
Herhalde bu koca dünyanın, tek bir lidere bırakılamayacağının onlarda
farkında.
Burada fazla ayrıntılarına
giremediğim konuya ışık tutan bir alıntıyı, nasıl olsa aşağıda okuyacaksınız.
Şimdi sözü fazla uzatmadan kıssadan aşağıda ki alıntıya bağlarken, açıklık
getirmek adına bir not düşmek istiyorum:
Aşağıda, ülkemizde ki, yazarının da
hanidir neden tutuklu olduğunu anlayacağınız ilgili kitapta, isimleri geçen
Masonlar ve Yahudilerin (Mason – Siyonist) birlikteliğiyle, AKP ile başlatılan
hareketin ve bu bağlamda yazılan ‘Yeni Türkiye Cumhuriyeti’ adlı kitabın içinde,
ordu ve Genel Kurmayın, Savunma Bakanlığına bağlanması, paralı bir ordunun
kurulması gibi görüşlerin savunulduğu ve bunu da yeni Cumhuriyeti kuracak
bugün’ün gençliği yapacak masallarının söylendiği bölümlerden sonraki pasajı
bulacaksınız.
Okuyun ve dostlarınızın(!) gerçek
yüzünü görüp, yok halinizle kimlere ekmek yedirdiğinizin, kendi çocuklarınız iş
bulamazken, sırtınızda kimleri adam ettiğinizin hesabını iyi yapın. Hoş bunu da,
kulağı kesik, ‘cinsi
bozuk nankör dedelerin’, gençliğimize yeni masalları(!) – devşirme
tuzakları - olarak da algılayabilirsiniz aynı zamanda. Ama önemli olan, ne
olduğumuzdan ziyade ne olacağımızdır. Her zaman ektiğini biçersin. Yaşatırsan,
yaşatılırsın ya da en güzeli,
‘YURTTA SULH CİHANDA SULH.
Mustafa
Kemal’’.
Bakın balıkla girdik Masonla çıktık.
Yaşam, insanoğlu için soyut gerçekleriyle, balık gibi her vesilede içinde
hapsolacağı bir tuzak ağı gibidir. İnsanoğlu balık değilse, o halde ‘beyin’
farkını çok iyi kullanmak ve ‘tecrübelerim bilgimdir’ diyebilmek zorundadır. Ve
kim, adı ‘YAŞAM’ olan oyunu kurallarıyla oynarsa, başı ağrımaz bu
dünyada.
§
Bunları
kim yapacak?... Tabii ki Yahudi desteği ile yazılan kitapta bu da düşünülmüş,
zaten kitabı okuduğunuzda bahsedilen ve "Yenilikçi" diye tanımlanan kişilerin
kimliğini hemen tanıyorsunuz.
Kırk
dokuzuncu sayfada bu kişilerle ilgili bilgi verilmeye devam
ediliyordu:
"Yeni
Türkiye”yi yaratan
2000'li yılların Türkiye’sinde söz sahibi olacak genç nesil 70 yıl öncesinin
nesli değildir. Üretime katkı yapan üretken ruh, devletin kapısında iş
beklemeyen bu genç potansiyel, ufuktaki Cumhuriyetin temellerini atacak
kesimdir. Bu kesim çalıştığı işyerini kutsal sayan
kesimdir.,.."
Bu kitabın ardından bugün Tayyip'in
kurmay kadrosunda yer alan isimlerce "Yeni Türkiye"
adlı
bir kitap türünde dergi çıkarılıyordu. Yeni Türkiye’yi kurmak için bu kitapta
Demirel'den Tayyip Erdoğan'a, Rahmi Koç’tan Sakıp Sabancı'ya, Haşim Kılıç’tan
Yekta Güngör Özden’e, İlber Ortaylıdan Mahir Kaynak'a, Abdurrahman Dilipak'tan
Şakir Süter'e, Toktamış Ateş’ten Doğu Perinçek'e, Ömer Dinçer’den Osman Aytuğ’a,
Şükrü Karatepe'den Sönmez Köksal’a kadar birçok isim yer alıyor; ancak ipi
Tayyip Erdoğan ve kurmayları göğüslüyordu.
Sahte Atatürkçülerin tiyatro sahnesi
haline gelen ülkemizde, gerçek Atatürkçülerin sesleri çıkmıyor. Yıllardan beri
ne kadar çapsız, milli ruhtan yoksun kişi varsa birçoğunun maskesi olan
Atatürkçülük bugün masonların elinde oyuncak durumuna düşüyordu.
Yahudi destekli Masonlar,
"Atatürk’ün fikirlerini
biz yaşatacağız" diyorlardı
demesine de, fikirlerini yaşatmayı bir yana bırakın 29 Ekimlerde localarında
kurdukları sarhoş masalarında Cumhuriyetin kazanıldığını iddia ediyorlar,
Atatürk ve silah arkadaşlarını içki masasında gösteriyorlar, Cumhuriyetin içki
masalarında kazanıldığını iddia ediyorlardı.
18 Ekim 2005 tarihli Star
Gazetesi'nde Faruk Mangırcı "Bu kadar demokrasi fazla" baslıklı yazısında, bir
internet sitesinde yer alan ve Başbakan Erdoğan'a sorular baslığı ile yazılan
yazılara dikkat çekiyordu. Bu haberler gazete sayfalarına yansımasına rağmen
cevap verilemeyişi de olayı ilginç kılan gelişmeler arasına katıyordu. Erdoğan
ve mason ilişkisinin açıklandığı ve Erdoğan'ın AKP
Genel İdare
Kurulu'nda söylediği iddia edilen yazı özetle
şöyleydi:
"Tüm dünyadaki Yahudi
lobilerinin ve Masonların desteğini aldık. Türkiye’de her istediğimizi
yapabiliriz. Ordu da masonların kontrolünde. Tüm paşalar mason ya da masonların
kontrolünde. İsrail'le stratejik işbirliği yapıldığı için paşaları İsrail
bağlantılarımız ile bağladık. Masonlar, Mason localarının kapatılmasının
hesabını Kemalizm'i, Atatürkçülüğü, Atatürk'ü Türkiye'den silerek intikamlarını
Atatürk'ten alacaklar. İshak Alaton bana bu konuda teminat
verdi."
(Musanın Çocukları – Ergün
Poyraz)
Serendip
Altındal
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder