Demek ki nereden baksak,
Şeytan-Tanrı olan Âdemoğlunun yine bildik kendine özgün karakteristiğini
ellememek, en doğrusu gibi geliyor bana. Bazen uçuk, bazen kaçık, bazen devrik,
bazen ayakta, bazen sürüngen, bazen kartal, bazen alınmış, bazen satılmış, bazen
hümanist, bazen satanist ve bazen de Tanrısal, diniyle, seküler dünyası arasına
sıkışıp kalmış, şu bildik İNSAN hani. Düşen, kalkan, ezilip, bükülen ama arada
sırada, birden akıllıyım diyerek yine BİREY olduğunu hatırlayıverip de ayağa
kalkan, bir silkiniveren, şu deli, dolu İNSAN hani. O halde bırakalım özgün
yapısını kendisine, hayvani doğası gereği ya da eşyanın tabiatına uygun olarak,
huzurunu herhalde, cennetten Serendip adasına sürgün yemiş, elmazede dedesinin
torunu kaldığınca bulacak, bu İNSAN denen ikilem
anlaşılan.
Kafasında tasarladığı gibi de, ne
Tanrı maddesi ne de bugüne gelen bilimsel bilgisi, kendisini dünyada olduğu
gibi, evrende de önce turistik turlara başlayıp, arkasından dostça sırıtarak(!)
yapacağı, belden aşağı anlaşmalarla, çevresinde ki Galaksilerin de patronu
yapamayacaktır.
Bugüne kadar bilinenin çok üstünde
ve daha önceden tanımadığı yeni materilere ve belki de dünyada mevcut olmayan
farklı enerji kaynaklarına ihtiyacı vardır. Bu bağlamda düşüncelerini realize
edebilmesi ve güncel paradigmalarının kanunlaşabilmesi için. Bu da nereden
bakılsa, daha önünde yüz yıllar olduğunu gösterir. Zira Evren, her ne kadar
izlemesi hoş olsa da, Hollywood’da çevrilmiş bir Stephan Hawking filmi
değildir.
İyi de nereden geldik buraya.
Bakıyorum da derinliğe doğru, ne iyilik ne de kötülük baki kalmış bu Âdemoğlu
için. Zamansızdan gelip sonsuza giden devinimi içinde, arada sırada, bazen de
zamanı durdurduğu – mesela 600 yıllık Osmanlı saltanatı gibi – görülse de, bu
durumun, sürekli alternatiflerini yaşayan kendisi için, hiçbir zaman kalıcı
olmadığı ve de olamayacağı da anlaşılmaktadır.
Şimdi Osmanlı bakiyesi ama prensipte
ilk dünya devletlerini kuran biz Türklerinse, elinde kala kala, bizi bugüne
kadar adam yerine koydurmuş, var saydırmış ve iyi ki kendisi de var olmuş
Atatürk’ümüzün, bugün vatanımız dediğimiz bir Türkiye Cumhuriyeti kaldı artık.
Ki bugün haddini aşanlar, onu da çok görüyorlar
bize.
Ve şimdi ise, dikkat kere dikkatli
olmak ZORUNDA OLDUĞUMUZ, bugüne kadar ki gelmiş, geçmiş, bizim için de en
tehlikeli ve özel bir dönemin içindeyiz. Lam ı cimi bırakıp, ne yapıp yapıp
içinde olduğumuz bu zamanı, Ulusal bütünlüğümüz, özgür ve bağımsız Türkiyemiz
adına durdurmak(!) kişiliğimiz demek olan ilk ve de son TÜRK kimliğimizi de,
sonsuza taşımak zorundayız.
Şayet onu da kaybedersek, bu
sonsuz devinim içinde ki yerimiz ya da kişiliğimiz, gelecekte ne olacaktır
acaba. Diye kendi kendime sorup, kukumav kuşu gibi düşünürken, bir de baktım ki
gelivermişim buralara.
Ne ki, bu son paragrafa bakıp hiç
kimse, kötümser olduğum kanısına varmasın. Aksine kendisine ve Ulusuna özgüveni,
şimdi her zamankinden daha da yüksek bir insanım. Ve yakın bir gelecekte yeniden
yaşayacağım asil Türk duruşunun hazzını, daha şimdiden içimde hissederken, aynı
ahvalde de gönül dostlarıma tekrar bir hatırlatma yapayım istedim, hepsi
bu.
Serendip Altındal
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder