12 Aralık 2011 Pazartesi

DIŞIMIZDAKİ ETKENLER VE ULUSAL BALANS..

            CHP de kurultay söylemlerinin dolaştığı bu günlerde, kendi kendime bazı mülahazalar yapıyorum. Mesela, cia/cemaat güdümlü(!) devletin başbakanının partisinin, 9 yılda ülkesini getirdiği duruma bakıyor da düşünüyorum. Her şeyi bir kenara koyup, son Van depremine bile baktığımızda, tarihinin en büyük yardımını almış Türkiyemizde, neredeyse deprem esnasında bile kaydedilmeyen sayıda insanımız, deprem sonrası yaşanan ihmaller nedeniyle kaybedildi.
            Çadır ve malzeme bolluğu, anlaşılamayan(!) ve izah da edilemeyen(!) nedenlerle, çadır yokluğuna dönüştü. Eldeki mahdut çadırlara da ağıla sokulan koyunlar gibi sıkıştırılan depremzedeler, çağ atlamış(!) Türkiye’mizden çağdaş dünyaya, en ilkel insan ayıbından örnek manzaralar sergilediler. Ve Türkiye Cumhuriyetinin Başbakanının(!), bu en taze utanç belgeseli, maalesef 2012 yılı hediyesi(!) olarak geçti bile ülkesinin tarihine.

            Bir de bu zat için belagati düzgün, halk lideri adam diyorlar. Belagati düzgün bir siyaset adamı olduğu için olsa gerek, daha önceden hazırlattığı ortamlarda, hem de promptersiz – dijital yazı geçişli cam tablet - konuşamıyor ve halkını temsil eden bir halk çocuğu olduğu söylendiği halde, koruma ordusuz halk içine de çıkamadığı(!) geliyor aklıma hemen.
            Koruma ordusuyla, göstermelik çıktığı halk turlarında da, çevre önceden korumalarınca ayarlanıyor ve yandaşları tarafından, cevaplarını önceden ezberlediklerinin dışında, kendisini kızdıracak sorular da sorulmuyor zaten. Yani al gülüm ver gülüm edebiyatı ya da ‘belagati’(!) anlayacağınız. Birde muhalefet ve CHP lideri diğer halk çocuğu Kılıçdaroğlu’na bakıyorum. Adamcağız bırakın korunmayı, neredeyse eşofmanla bile çıkacak halkının karşısına. Demek ki öbürü gibi, değil korkuları, tek bir korkusu bile yok hiç kimseden.
            Özgüveni tam ve her soruya da ki ne sorulursa sorulsun, açık yüreklilikle, zerre kadar da tansiyonunu yükseltmeden ve kimseyi de aşağılayıp, tutuklatmadan(!) saygın cevaplar verebiliyor. Neticede karşı görüşte olanlar bile ikna olduklarını söyleyebiliyorlar. Ama kâğıt üzerinde birisi başbakan diğeri sadece muhalefet lideri kalıyor.
            Demek ki yamuk yapmayacaksın, yan basmayacaksın, helal süt emmiş ve mazlum ahı da almamış olacaksın. İşte budur esasen hiç kimseden korkmamanın ve hep başı yukarda kalmanın formülü. Böyle bir kişinin de bizatihen korunmaya, hiç bir zaman ihtiyacı olmayacağı, kendiliğinden anlaşılıyor esasen.
            Tam da burada şöyle bir soru aklımıza gelebilir. Bu nasıl adalet ve bu nasıl bir ülke diye.
            - Ne var ki, bugün içine ‘demokrasi maskeli’, Dersimli Nurcuların(!) bile sızdığı CHP de, dünya politikasını herkesten, hatta iddia edebilirim ki yurt dışında ki emsallerinden bile daha iyi bilen ve yorumlayabilen, meslekten siyaset bilimci, Onur Öymen gibi, atar damarlarına kadar da Atatürkçü, ahde vefa insanı, gerçek bir CHP li ve partisinin de önemli bir ağır silahının, aktif parlamentonun dışında kalmasını aklım almıyor. Ayrıca kendisi gibi başka eksiklerde göze çarpıyor. Bu durumsa, aynı zamanda TBBM için de bir varlıkta yokluk(!) trajikomiği görüntüsü veriyor. (Özel notum) -

            Yukarda ki ikiliden, acaba hangisi daha halk çocuğu ve daha ideal bir devlet adamı olarak kabul edilmelidir. Belagatten anladığımız ‘fikrini ifade edebilme sanatı’ ise, hangisinin, icra etmesi gerektiği konularda daha fazla bilgisi var da, üstünde oluşturduğu fikrini ifade edebiliyor, diye sormamız da gerekmez mi? Ya da belagat’ten anladıkları, uygun kelimeleri yan yana dizerek, boş içerikli kahve edebiyatı kurgusu yapmak ise, söylenecek bir şey kalmıyor. O konuda başbakan tam adamıdır, kimse eline su dökemez ama ne yazık ki işgal ettiği mevkiin değil.

            Şayet bu duruma bakıp, bu işte bir terslik var ve bunun sorumlusu acaba sadece seçmen mi diye soruyorsanız; tamamen böyle olmadığını söyleyerek biraz yüreğinize su serpelim. Bilindiği gibi 2002 lerden beri süre gelen manipülasyonlar ki buna sandık oyunları da dâhil, son Haziran seçimlerine kadar devam etmiş, oy satın almak adına da örtülü ödenekten(!) korkunç paralar sarf edilmiştir.
            Yurt dışında devşirilmiş uzman(!) kimlikli ve bizden birileri gibi de gözüken, çeşitli akıl hocalarına (Kemal Derviş formatlı), her vesilede sempozyumlar, sorulu cevaplı sunumlar tertipleyerek, sonuçta yetiştikleri ortamların oportünist ve sömürgeci algoritmasını, yeni ve olmazsa olmaz bilgiler(!) gibi gençlerimizin kafasına enjekte eden bu adamların, kadınların çok bolardığına da bakınca, bu belden aşağı ahlak düzeyinin, önümüzdeki seçimlere de sarkacağı gözüküyor. O halde sözün özü:

            Ülkemizin bekası adına, her şeyden önce odaklanmamız gereken tek husus, gecikmeden tüm harici etkenlerin, ne yapıp yapıp bizatihen elimine edilmesi ya da alternatifleriyle lehimize çevrilmesidir. Şayet Ulusal denge dış desteksiz sağlanamayacaksa, o takdirde CHP, Avrasya, Asya birliği ve üçüncü dünyadan, AB-ABD destekli AKP ile balansı oluşturacak – yani kelle kelleye getirecek - alternatif dış desteği, mutlaka önümüzde ki seçimlere kadar arkasına almak zorundadır. Ve CHP bu alternatif desteği zinhar, artık tuzlarının da kokuştuğu batı dünyasında aramamalıdır.
         Bu durumun başta CHP olmak üzere diğer muhalefet partilerince de halk’a çok açık olarak izah edilmesi, mutlaka halk’ın aydınlatılması ve onayının alınması lazımdır. Tabii, bu yadsınamaz doğruyu da önce muhalefetin benimsemesi gerekmektedir. Ve yekvücut olmak zorunda olduğumuz tek nokta da, işte ilk önce bu olmalıdır.
         CHP’nin başta seçmeni sonra da Türk Ulusuna tekrar önder olabilmesi için, artık tek bir seçimi, tek de fırsatı kalmıştır. Bu son şansını da çok iyi kullanmak zorundadır. CHP nin şaşmaz doğrularını revize etmek ve olmazsa olmaz temel taşlarının yeniden yerine oturması için de, öncelikle bir genel kurultay yapılmasının yerinde olacağı görülmektedir. 
         Yoksa sonuç, son seçimler gibi yine ‘hüsran’ olacaktır. Asla unutulmamalıdır ki, CHP misyonu, her şeyden önce, Atatürk’ün şiarından santim taviz vermeden, kayıtsız, şartsız, özgür ve bağımsız laik Türkiye Cumhuriyeti olmak zorundadır.

                                                                                                          Serendip Altındal


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder