Çadır ve malzeme bolluğu,
anlaşılamayan(!) ve izah da edilemeyen(!) nedenlerle, çadır yokluğuna dönüştü.
Eldeki mahdut çadırlara da ağıla sokulan koyunlar gibi sıkıştırılan
depremzedeler, çağ atlamış(!) Türkiye’mizden çağdaş dünyaya, en ilkel insan
ayıbından örnek manzaralar sergilediler. Ve Türkiye Cumhuriyetinin
Başbakanının(!), bu en taze utanç belgeseli, maalesef 2012 yılı hediyesi(!)
olarak geçti bile ülkesinin tarihine.
Bir de bu zat için belagati düzgün,
halk lideri adam diyorlar. Belagati düzgün bir siyaset adamı olduğu için olsa
gerek, daha önceden hazırlattığı ortamlarda, hem de promptersiz – dijital yazı
geçişli cam tablet - konuşamıyor ve halkını temsil eden bir halk çocuğu olduğu
söylendiği halde, koruma ordusuz halk içine de çıkamadığı(!) geliyor aklıma
hemen.
Koruma ordusuyla, göstermelik
çıktığı halk turlarında da, çevre önceden korumalarınca ayarlanıyor ve
yandaşları tarafından, cevaplarını önceden ezberlediklerinin dışında, kendisini
kızdıracak sorular da sorulmuyor zaten. Yani al gülüm ver gülüm edebiyatı ya da
‘belagati’(!) anlayacağınız. Birde muhalefet ve CHP lideri diğer halk çocuğu
Kılıçdaroğlu’na bakıyorum. Adamcağız bırakın korunmayı, neredeyse eşofmanla bile
çıkacak halkının karşısına. Demek ki öbürü gibi, değil korkuları, tek bir
korkusu bile yok hiç kimseden.
Özgüveni tam ve her soruya da ki ne
sorulursa sorulsun, açık yüreklilikle, zerre kadar da tansiyonunu yükseltmeden
ve kimseyi de aşağılayıp, tutuklatmadan(!) saygın cevaplar verebiliyor. Neticede
karşı görüşte olanlar bile ikna olduklarını söyleyebiliyorlar. Ama kâğıt
üzerinde birisi başbakan diğeri sadece muhalefet lideri kalıyor.
Demek ki yamuk yapmayacaksın, yan
basmayacaksın, helal süt emmiş ve mazlum ahı da almamış olacaksın. İşte budur
esasen hiç kimseden korkmamanın ve hep başı yukarda kalmanın formülü. Böyle bir
kişinin de bizatihen korunmaya, hiç bir zaman ihtiyacı olmayacağı, kendiliğinden
anlaşılıyor esasen.
Tam da burada şöyle bir soru
aklımıza gelebilir. Bu nasıl adalet ve bu nasıl bir ülke diye.
- Ne var ki, bugün içine
‘demokrasi maskeli’, Dersimli Nurcuların(!) bile sızdığı CHP de, dünya
politikasını herkesten, hatta iddia edebilirim ki yurt dışında ki emsallerinden
bile daha iyi bilen ve yorumlayabilen, meslekten siyaset bilimci, Onur Öymen
gibi, atar damarlarına kadar da Atatürkçü, ahde vefa insanı, gerçek bir CHP li
ve partisinin de önemli bir ağır silahının, aktif parlamentonun dışında
kalmasını aklım almıyor. Ayrıca kendisi gibi başka eksiklerde göze çarpıyor. Bu
durumsa, aynı zamanda TBBM için de bir varlıkta yokluk(!) trajikomiği görüntüsü
veriyor. (Özel
notum) -
Yukarda ki ikiliden, acaba hangisi daha halk çocuğu ve daha ideal bir
devlet adamı olarak kabul edilmelidir. Belagatten anladığımız ‘fikrini ifade
edebilme sanatı’ ise, hangisinin, icra etmesi gerektiği konularda daha fazla
bilgisi var da, üstünde oluşturduğu fikrini ifade edebiliyor, diye
sormamız da gerekmez mi? Ya da belagat’ten anladıkları, uygun kelimeleri yan
yana dizerek, boş içerikli kahve edebiyatı kurgusu yapmak ise, söylenecek bir
şey kalmıyor. O konuda başbakan tam adamıdır, kimse eline su dökemez ama ne
yazık ki işgal ettiği mevkiin değil.
Şayet bu duruma bakıp, bu işte bir
terslik var ve bunun sorumlusu acaba sadece seçmen mi diye soruyorsanız; tamamen
böyle olmadığını söyleyerek biraz yüreğinize su serpelim. Bilindiği gibi 2002
lerden beri süre gelen manipülasyonlar ki buna sandık oyunları da dâhil, son
Haziran seçimlerine kadar devam etmiş, oy satın almak adına da örtülü
ödenekten(!) korkunç paralar sarf edilmiştir.
Yurt dışında devşirilmiş uzman(!)
kimlikli ve bizden birileri gibi de gözüken, çeşitli akıl hocalarına (Kemal
Derviş formatlı), her vesilede sempozyumlar, sorulu cevaplı sunumlar
tertipleyerek, sonuçta yetiştikleri ortamların oportünist ve sömürgeci
algoritmasını, yeni ve olmazsa olmaz bilgiler(!) gibi gençlerimizin kafasına
enjekte eden bu adamların, kadınların çok bolardığına da bakınca, bu belden
aşağı ahlak düzeyinin, önümüzdeki seçimlere de sarkacağı gözüküyor. O halde
sözün özü:
Ülkemizin
bekası adına, her şeyden önce odaklanmamız gereken tek husus, gecikmeden tüm
harici etkenlerin, ne yapıp yapıp bizatihen elimine edilmesi ya da
alternatifleriyle lehimize çevrilmesidir. Şayet Ulusal denge dış desteksiz
sağlanamayacaksa, o takdirde CHP, Avrasya, Asya birliği ve üçüncü dünyadan,
AB-ABD destekli AKP ile balansı oluşturacak – yani kelle
kelleye
getirecek - alternatif dış desteği, mutlaka önümüzde ki seçimlere kadar arkasına
almak zorundadır. Ve CHP bu alternatif desteği zinhar, artık tuzlarının da
kokuştuğu batı dünyasında aramamalıdır.
Bu durumun başta CHP olmak üzere diğer
muhalefet partilerince de halk’a çok açık olarak izah edilmesi, mutlaka halk’ın
aydınlatılması ve onayının alınması lazımdır. Tabii, bu yadsınamaz doğruyu da
önce muhalefetin benimsemesi gerekmektedir. Ve yekvücut olmak zorunda olduğumuz
tek nokta da, işte ilk önce bu olmalıdır.
CHP’nin başta seçmeni sonra da Türk
Ulusuna tekrar önder olabilmesi için, artık tek bir seçimi, tek de fırsatı
kalmıştır. Bu son şansını da çok iyi kullanmak zorundadır. CHP nin şaşmaz
doğrularını revize etmek ve olmazsa olmaz temel taşlarının yeniden yerine
oturması için de, öncelikle bir genel kurultay yapılmasının yerinde olacağı
görülmektedir.
Yoksa sonuç, son seçimler gibi yine
‘hüsran’ olacaktır. Asla unutulmamalıdır ki, CHP misyonu, her şeyden önce,
Atatürk’ün şiarından santim taviz vermeden, kayıtsız, şartsız, özgür ve bağımsız
laik Türkiye Cumhuriyeti olmak zorundadır.
Serendip Altındal
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder