Çağdaş
olmak veya köklerinden koparılmış birilerinin iddia ettikleri gibi batılı(!) olmak
için, önce çağdaş demokrasinin ne olduğunu bilmek, onu uygulamak ve böyle bir
ortama sırıtmadan da uyum sağlayabilmek gerekmektedir. Bunun için de önce bahsi
geçen ortamın vücut bulabilmesi için, ekseriyeti SEÇMEN vasfını taşıyabilen
BİREYLERDEN oluşan bir toplum olma mecburiyeti vardır. Görüldüğü gibi bu
şartlar, yani medeni olmak, bir zincirin halkaları gibi birbirlerini tamamlayan
mecburiyetler manzumesidir. Yoksa bahsedilen çağdaşlık, ülkesinde bu şartların
olmadığını çok iyi bilenlerin(!) savurduğu yalan olarak kalır, yani sanaldır ve
rüzgârla da ıslık çalar.
Batılı olmak veya olmamak! İşte soru
budur. Shakespeare bugün yaşasaydı, adı da mesela bizim
Şemsi olsaydı, herhalde böyle diyecekti. Herkesten önce Anadolu’ya gelmişiz.
Batı ve doğu medeniyetlerinin buluştuğu köprüye, zaten batılı değilmiydik ya da
ne zaman batılılıkla bir sorunumuz oldu. Cumhuriyetten önce de, sonra da, buna
uygun bir misal mevcut değildir. Batılı olmakla, medeni olmak farklı şeylerdir
aslında.
İleri
görüşlü Atatürk, Avrupanın göbeğinde benim gibi yıllarca yaşamak mecburiyetinde
kalmadan farkında olmuştu, Türk kimliğinin erdeminin. Bana ise, Avrupanın
göbeğinde yaşanmış yıllarla örtüşen bizatihi tecrübelerimle, hem de kurmayları
içinde, bir sistem planlama bilgi işlemcisi olarak, tanıdığım insanların
çoğundan, değil eksiğim ama fazlam olduğuna bizzat tanık olarak, aziz atayı
teyit etmek düşüyor bugün. Hoş oralarda ki arkadaşlara da, şakayla karışık
sizlerden daha iyi bir Alman vatandaşı (ki değilim) değilmiyim diye sorduğumda,
bana itiraz eden de olmamıştı zaten. Kendi adıma Avrupalı olmak veya olmamak
sorunum hiç olmadı ki, bunun ne olduğunu bile anlamakta zorlanıyorum.
Ayrıca
biz Türklerin tarihlerinde, yukarda belirttiğim gibi, hiçbir zaman böyle bir
sorunları da asla olmamıştı. Bugün de dünyanın her köşesinde, Türk kimliğimin
bizatihi onur ve gururuyla, daha da yükselen ve dik duran başımla, omuzlarımı
gererek yaşarım. Bu konuda bizatihen yaşadığım daha çok şey de söyleyebilirim.
Ama onlarda bana kalsın. Zira bu fasıl, bir sayfalık edebiyatı çok aşar ve ayrı
bir kitap konusudur. Yalnız bu vasıtayla, yüce Atatürkün de dediği gibi ‘onlar
bizi çağırsın’ demek istiyor ve bize muhtaç olacakları o günlerin
de kapıda olduğunun bilincinde olduğuma, dikkatinizi çekmek istiyorum.
Öz eleştirimizi yaptığımızda nasıl bir toplum
olduğumuz, içinde yaşamak zorunda bırakıldığımız katastropik ‘DEMOKRASİYİ’
oluşturan, katastropik ‘SEÇMEN PROFİLİ’ ile kendini göstermektedir esasen.
Eliyle seçtiği hükümeti tarafından, bunca aşağılanmanın ve adam yerine
konmamanın tek günahı, aslında seçilenden ziyade, onu kendisine layık gören
seçmenindir.
Buraya
kadar söylediklerimizde anlaşabildiysek, yeni oluşturulmaya çalışılan anayasa
da, ele alınması gereken ilk maddenin, yukarda ki sekiz yıllık temel eğitim
mecburiyeti teklifimiz olması gerektiğinde de hemfikiriz demektir. Ve şayet
tutarsa, bu yasanın kesin olarak ulusumuza büyük faydası olacaktır.
Anladık
batılı olalım
Olalım
da, ne yani
Hicazkârla
salsa mı yapalım
Önce,
özü sanaldan
Altını bakırdan
İbrişimi
misinadan
Danteli
paçavradan
İpekliyi
pamukludan
İkisi
de mavi gözlü olsada
Atamızı
Johny Walkerden ayıralım
Akıllı
olalım da
Öz
değerlerimizin farkına varalım
Ve
sarımsaklı işkembe çorbamıza
Avokado
basmayalım
Diyelimde
bitirelim söylemi
Ama
son soruyu da kendimize soralım
Kökten
yolunmuş yaban kazlarına
Acaba
bir şey anlatabildik mi(?)
Serendip
Altındal
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder