Söyledikleri herhalde düşündükleri
değil, belki yanlış da değil ama yanlış anlaşılmaya çok müsait bir ifade kurgusu
kullanmış demek istiyorum. Yazar olmadığını söylerken, keşke Atatürk’e bir
paragraf açmadan önce, dışarıdan yardım alabilseydi. Zira Atatürk’le ilgili
kitaplaşan her ifade, yazarı büyük bir manevi yükün altına sokar. Çünkü
Atatürkçülük salt bir ‘kavram(!)’ değil, Türk Ulusu’nun var olabilme
nedenidir.
Diyebilmeliydi ki, gerçek
Atatürkçülük, Atatürk’ün, başta özgürlük ve bağımsızlık olmak üzere, bütün
dünyevi görüş, düşünce ve bir millet olabilme prensiplerinin, Türk Ulusuna bir
vasiyet olarak intikal eden, toplu bir yansımasıdır ve içinde doğmaya asla yer
yoktur.
Ve çok iyi inandığını da ilave
ederek, şayet Atatürk bugün yaşasaydı, o zaman doğru olan ama bugün revize
edilmesi gereken bazı uygulamaların parametrelerini, bizatihen ilk önce kendisi,
tıpkı o zaman yaptığı gibi, günün sosyo-ekonomik ve demokratik şartlarına en
uygun ve en çağdaş konuma getirirdi, diyebilmeliydi. Esasen Cumhuriyeti seçmekle
de, insan erdem’ine en yakışan ve en saygın devlet yapısını, daha o zaman
benimsemişti, ifadesine de imza atabilmeliydi.
Eski çağların Osmanlı ümmetinden,
Atatürk’ün kurduğu, çağdaş Türk Ulusu Cumhuriyetine dönüşen bir devletin,
kendisini de BİREY kabul eden himayesinde, yıllarca görev almış bir Hanife
Avcının, birçok gizli devlet sırlarını da açıklayan kitabında, gerçek
Atatürkçülüğü de biliyor olduğunu okumak isterdik doğrusu. Ne var ki, kitabından
birçok gizli kalmış devlet ayıbını öğrenmiş olsak da, bu izlenimleri aldığımızı
söyleyemiyoruz.
Her şeyden önce, kendi asal’ının
bilincinde(!) bir Türk aydını kimliğiyle habitatını yorumlaması, devletin
çarpıklığının nedenlerini, önce milli kulvarda araştırması gerekirken, hiçbir
ortak paydası olmadığı ve kendilerini de mental olarak, aslında hiç tanımadığı
halde, Avrupalı, Amerikalı vb. aydın kimliğinde olduğunu sanıyor ve o
perspektiften Türk Devlet yapısını irdelemeyi tercih ediyor.
Kim diyor ki, Avrupalı ya da
Amerikalı kurulmuş aydın, parası ödenmiş teknokrat, gerçek aydındır diye.
Onlarda da bizdekilerin formatından, sayılamayacak kadar çok yarı aydın vardır.
Şayet emperyalist düvelde, kimliğiyle parasal menfaatleri yer değiştirmiş yarı
aydınlar, mebzul miktarda olmasaydı, hiç dünya böyle şirazesinden
çıkabilirmiydi. Çok daha da kötü günler bizleri bekliyor. Erdem sapkınlığı
çoğaldıkça dünya da sapıtmaya devam edecektir. Yakın bir gelecekte kendi
başlarını yiyecek ve hep birlikte de zaman’ın kara deliğinde yok olup
göçeceklerdir.
Özellikle de bu gibilerin çifte
standartlı demokratik(!) özgürlük(!) anlayışı, hem de şimdilerde Ortadoğu
baharında, bu kadar tavan yapmışken. Bir istihbaratçı olarak, bari örnek aldığı
dış kaynaklı aydınların konumlarına nasıl geldiklerinin ve de bizimkileri nasıl
devşirmeye başladıklarının geçmişini de bir
araştırıverseydi.
Üstünde çok gürültü koparılan bu
kitapta, aslında devlet içinde – artık mektep çocuklarının bile farkında olduğu
– cemaat yapılanmasının fazla abartılması, yazarın tutuklanmasının nedeni değil
de, daha ziyade ileri bürokratları içine alan, mafya-devlet
ilişkilerini(!) açıklaması, ana neden gibi geliyor
bana.
§ En önemli yanılgılarımızdan bir tanesi de her derde deva diye kabul ettiğimiz
Atatürkçülüktü; ne olduğu bilinmeyen, içinin ne ile doldurulacağı belli olmayan
bir kavram. Kendi keyfi fikirlerimizi veya günün
koşullarına göre devletin uygun bulduğu uygulamaları Atatürkçülük adına
savunuyoruz. Oysa aklın ve bilimin egemen olduğu bir yerde asla dogmalara yer
yoktur. Hiçbir fikir tartışmadan muaf
değildir ve ebedi olarak değişmeden kalamaz. Eğer Atatürkçülük denen kurallar
değiştirilemez, mutlak doğrular olarak kabul edilecekse, bu tür bir kabulün akıl
ve bilim ile açıklaması yapılamaz.
Değiştirilemez, mutlak doğruların var olduğu iddiasının kendisi de dogmatik bir
yaklaşımdır ve temel laiklik anlayışına aykırıdır. Uygulamaya konulacak her
düzenleme, getirilecek her kural,
yapılacak her işlem, uygulamalarda uyulacak tüm ilke ve yöntemler mutlaka akıl
ve bilimin ışığında değerlendirilmeli, bu ölçütlere göre incelenmeli, tahlil
edilmeli ve bu ölçütlere uyduğu oranda
hayata geçirilmelidir. Akla aykırı olan, ilme de
aykırıdır.
(Haliçte Yaşayan Simonlar – Hanife Avcı)
(Haliçte Yaşayan Simonlar – Hanife Avcı)
Serendip
Altındal
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder