Yine sükûtu hayal ve yine bir hüsran
akşamı. İnönü stadında ki vefakâr taraftarlar başları eğik kırgın ve hüsranlı
evlerinin yolunu tuttular. Öncelikle de siz, Portekizli, İspanyol, ancak
kendilerine bir zamanlar futbol oynamışlardı dedirtebilen(!) doymuş sahtekârlar,
başkanınızın yerinde olsam bavullarınızı ellerinize tutuşturup çoktan sizi
analarınıza postalamıştım. Siz futbol filan oynamıyorsunuz, kimseyi kandırmayın.
Siz bundan sonra olsa olsa kumsalda guguç oynarsınız. Bana sorarsanız da, gece
kulüplerinde kusmuğunun içinde sızmış madamlar gibisiniz evlatlar, haberiniz
olsun.
Her zora geldiğinizde ikide bir
yerlere uzanmak için de futbol sahalarına hiç ihtiyacınız yok, akşamları
takıldığınız mekânlarda sabahlayın bari nasıl olsa artık paraya da ihtiyacınız
yoktur. Bunları söyledik diye sakın bizi de ‘her maç kazanılır’ mantığı fanatiği
sanmayın. Biz sadece ‘hiç bir mücadele kaybedilmez’ mantalitesi taşıyoruz. Tabii
ki her müsabaka da kazanan hep bir taraftır. Ne var ki, skor her zaman gerçeği
yansıtmaz. Terinizin – harpte kan – son damlasına kadar şerefinizle mücadele
edebilmişseniz, gerçekte gönüllerin kazananı olmuşsunuzdur. Asıl mağlubiyet,
rakibine ya da düşmanına, hiçbir direnç göstermeden havlu atan
teslimiyettir.
Bilenler için, yolun başında alınan
işaret, sonunda da yanıltmaz insanı. Doygun ve yorgun adamlarla bu işler olmaz.
Önce ruh, yani takım ruhu lazımdır efendiler. İçinizde en yüreğiyle oynayan, tam
da böyle maçların ve sorumluluk sahibi kişilik adamı Ernst gibi bir komando
kenarda oturuyor, bizim baletler sahada bale yapıyor, nedendir bilinmez.
Hocanızın da bunu bildiğini pek sanmıyorum. Ne var ki dürüst ve iyi niyetli bir
insana benziyor. Ama sadece iyi niyetle bu işler yürümez. Biraz da yaptığı işi
bilmek lazımdır. Hocanın en azından takımda ki yabancı futbolcuları bilhassa
uyarıp, karşı takımda ki yabancıların maç boyunca sahada, nasıl basmadık bir
karış toprak bırakmadıklarını, kendilerine sormalarını istemesi
gerekirdi.
Sonuç; yine laf ı güzaf, bu devamlı
hüsran BJK’lı vefakâr taraftarın kaderi olmaya ve artık da kabak tadı vermeye
başladı. Unutmayın ki BJK’ nın emsalsiz taraftarı sevdiğini öperken, gerekirse
de ısırdığında etini kemiğinden sıyırabilir.
Sizlere, ilk resmi lig – İstanbul
ligi 1924 – şampiyonu BJK futbol takımının kaptanı ve divan kurul üyesi Cavit
Altındal’ın oğlu ve hocaları Baba Hakkı’nın genç takım futbolcularından birisi
kimliğimle tekrar sesleniyorum:
Şerefli rahmetlilerinin ruhu ve
Atatürk imzalı Cumhuriyet profilinin sahibi BJK’lı kimliğinin huzuruna, ruhsuz
ve kişiliksiz futbolcuları çıkarmaya asla hakkınız yoktur efendiler. Zira BJK
duruşu buna alışık değildir ve bu durum kendi onuruna edilen en ağır küfürle
özdeştir. BJK’lı yenilen takımını alkışlamayı da bilir. Bunun da sayısız
örneğini vermiştir. Ne var ki skorda yenilse de sahada kazanan olmuştur, özüyle
alkışladığı takımlar her zaman. İyi ki babalarımız ve özellikle de rahmeti
hocamız Baba Hakkı bu günleri görmedi. Bu aymazların başına neler gelirdi acaba,
tahmin etmem hiç zor değil.
Şayet BJK etiğini
kaldıramayacaksanız, rezil olmadan yol yakınken de en iyisi bırakın biraderler.
En azından itibarınız size kalmış olur ve bu da sizin adınıza bir
kazançtır.
Her şeye rağmen burada bir parantez
açıyor ve bütün BJK’lı duruşuna sahip taraftarlara, ayrıca da taraflısı,
tarafsızıyla yurdumun tüm ahde vefa sahibi vatandaşlarına selam, sevgi ve
saygılarımı iletiyorum.
Serendip Altındal
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder