25 Kasım 2011 Cuma

AFİŞLER ÜZERİNE..

            Dersim yalanının neredeyse genosit’e dönüştürüldüğü bir ortamda, sevgili öğretmenimin güme getirilen anma gününü kendimce yaşamaya çalışırken, bir anım geldi aklıma. 
            70’li yıllarda, ailemle birlikte Almanya’da yaşadığımız dönemde, büyük kızımın okuduğu okulda, ilk defa bir aile toplantısına katılmıştım. Toplantının yapılacağı salona doğru Alman aileleri ile birlikte yürürken, bulunduğumuz koridorda,  duvara asılı koskoca ve neredeyse gözüme giren iki afişi görmemem imkânsızdı.
            Birinde ‘Türken Raus!’ – Türkler defolun! - diğerinde ise ‘WIR SIND DAGEGEN!’ – Biz buna karşıyız – yazıyordu. Bu kafama takılmıştı bir kere, toplantıda farklı konular konuşuldu ve bizlerde fikirlerimizi söyleyerek tartıştık. Bense, bu afişler konusu da muhtemelen gündeme gelir diye boşuna bekledim. Ne gezer, baktım ki toplantı sona eriyor, hemen okul müdüründen söz hakkı istedim ve orada bulunan müdür, eğitmen ve ailelere hitaben; Koridorda ki afişleri işaret ederek, şayet ciddiyseniz, iki afişi de kaldırın dedim. Bu ifadem belki bizler için hafif kalırdı ama Almanlar ve hem de eğitmen (pedagog) olanları için yeterinden de fazlaydı. Nitekim toplantının sonunda müdür yanıma gelerek haklı olduğumu, beni de ikna eden bir samimiyetle ifade ederek okulu adına özür diledi.
Bende kendisine teşekkür ederek kızım ve eşimi alıp oradan ayrıldım. Bu arada söylemeyi unutmayalım. Almanya da aile birliği toplantıları, ailelerin çay partisi olarak algılanmazlar. Okul Aile toplantılarında ana neden, çocuklarımız ve onların istikbali olduğu için bu toplantılarda önce çocukların bulunması gerekir. Öylede olur zaten, çocuklar, aileler ve öğretmenler bir arada, yüz yüze her şeyi açıkça tartışır ve yüzleşirler, yani gizli ya da konuşulmayan hiçbir şey kalmaz. Güzel değil mi? Darısı başımıza.

Ne ki, kendi Ulusal güvenlikleri söz konusu olduğunda, yabancı yoğunluğunun giderek arttığı tüm kalkınmış(!) ülkelerde, şüphesiz Almanya’da da, zaman zaman iyi niyetli, sağduyulu, ilim, irfan sahibi kişi ve kurumların akıl erdiremediği, derin(!) devlet ince ayarları çekilmektedir. Ve arada sırada birileri gizli bir düğmeye basarak, hafifinden en radikaline doğru giden, ırkçı eylemlere start vererek, en yoğun oldukları içinde önce Türklere, babalarının ülkesinde yaşamadıklarını ve kendilerine çeki düzen vermeleri gerektiğini hatırlatırlar. Sonra da hiçbir şey olmamış gibi tekrar birileri stop tuşuna dokunuverir ve hep birlikte üzüntü(!) beyan etmeğe ve meclislerinde bile saygı duruşları(!) sergilemeye kalkarlar. Dolayısıyla bu gibi gösterileri de pek ciddiye de almamak gerekir.
Bu arada bütün tevazuumuza rağmen kendimizle gurur da duymalıyız. Çünkü ben Türkiye’de hiçbir okulda ve hatta sokaklarda bile, mesela ‘Kürtler Defolun’ diyen bir afişe rastlamadım şimdiye kadar. Alman müdür, benden okulu adına özür dilemişti. Çünkü bir pedagog olarak, ben de ilk görüşte bile infial yaratan bir afişe, her gün hem de Alman arkadaşlarının yanında tahammül etmek zorunda kalan kızımın, körpe dimağında oluşabilecek harabiyetin, ezikliğin o da farkındaydı.
Ne var ki, ilk temel eğitimlerini aile ortamında bizden alan kızlarımızın kişilik fundamentleri sağlam olduğundan, Türkiye’de de adaptasyon sorunu çekmeden, kendi kimlikleriyle hiçbir sorunları olmadan ve üniversitelerini de bitirerek, ahde vefa sahibi, sağlam birer Türk kadını olarak olgunlaştılar. Ve onlarla gurur duyuyoruz. Ebeveyn olarak bizim gibi emperyalist dünyanın göbeğinde bizatihen bunu gerçekleştirebilenlere, anavatanlarında yavrularını, kendi elleriyle çağlar gerisinde kalmış ÇAKALLARA yediren zihniyetin izahını yapamazsınız.

Kendi anavatanlarında, diğer meslektaşlarından çok daha zor ve sıkıntılı ortamlarda yaşam mücadelesi verirken, birde çocuklarımızı sağlam temeller üstünde vatansever, milli erdem ve onuruyla, özgün bireyler olarak eğitmek zorunda kalan sevgili öğretmenlerimizi, mücadelelerinde yalnız bırakmayıp, onlara yardımcı olmak zorundayız. Çünkü bu her şeyden önce çocuklarımızın, dolayısı ile de yurdumuzun gelecek müktesebatı adına olmazsa olmaz bir mecburiyetimizdir. İşte bunun için de ilk görev, onların ilk eğitmenleri olan anne ve babalarına düşüyor.

Gelin o halde, sevgili öğretmelerimizi kutlarken, ilk eğitmenlerimiz olan, sevgili anne ve babalarımızı da dışarıda bırakmayalım.

                                                                                              Serendip Altındal 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder