27 Nisan 2012 Cuma

AFYONLU OKYANUS MELTEMİ..

           Memlekete Suriyeli doldu, gün olmuyor ki huduttan yenileri de girmiş olmasın. İyi de şöyle bir kuşku da düşüyor ama akıllara. Bunların hepsi düzgün adamlar değil ki, çoğunluğu sabıkalı, şaibeli ve ne oldukları belirsiz insanlar. Öz anasını emperyaliste satan çapulcuları – aslında sömürgeci lejyonerleri -, sözüm ona babalık(!) yapıp safça bağrımıza alıyoruz. Pekiyi bunlar yarın fırsat zuhur ettiğinde(!) - ki nasıl olsa edecek, bunun kaçarı yok -, 3 kuruşluk menfaat karşılığı bu defa da babalarını(!) aynı patrona satmazlar mı acaba?
            Yani vakti ve saati geldiğinde(!) öz anasını elin oğluna peşkeş çekeni sırtında taşımak, ne kadar akılcılıktır dersiniz. Var mı buna bir garanti belgeniz. ABD, AB, AKP-PKK, BDP derken, hiç de başka derdimiz yokmuş gibi, bir de çakma Suriyelilerle mi uğraşalım istiyorlar acaba ki öyle de gözüküyor. Demek ne yapsalar bize yetemeyeceklerini düşünüyorlar anlaşılan ki, derdimiz bitmiyor. Vay anasına, herifçioğullarını amma da korkutmuşuz be! Bizi boş ver ama helal osun sana yüce Atatürk ve helal olsun tüm vatan evladı ecdadımıza, nurlar içinde yatın.

            Ağzını her açtığında içinden yalan, şike, melanet, takiye ve hezeyan fışkıran, başka da bir becerisi olmayan acınası bunalımlılara, darbe paranoyasıyla(!) yatmadan önce yatağının bile altına bakanlara, bir tarafları sıkıştıkça ve başına geleceklerin vahim korkusuyla daha da küstahlaşanlara, cevap yetiştirmeye çalışmak ve onlarla kayıkçı kavgasına girişmek, içinden pislik taşan bir çukuru örtmek yerine, üstünü açmakla eşdeğerlidir. İnsanın kendisine de o pisliği bulaştırır.
            Durum böyle olunca da ne söyleyelim ne yazalım ki, en azından eldekini kurtarmak için, it dalaşından bile medet uman böyle beyin fukarası zavallılara. Ama iyi bildiğimiz, asla bunların tufalarına düşmemektir. Muhalefet de bu bağlamda çok dikkatli olmak ve oyuna gelmemek zorundadır. Bakın da gülün sadece baylar, bayanlar, neredeyse tuvalete bile korumayla gitmek zorunda kalanların, kahkahalarla gülünesi saltanatına. Vahdettin bile bu duruma düşmemişti. Genelde de, kendi lağım çukurlarında bir başlarına boğulur böyleleri ve sonları da her zaman hazin olmuştur.

            Okyanusun öbür tarafındaki güneş yanığı, bir başka çok saygıdeğer(!) takiyeci dostumuz, şayet Aşağıda ki belgeyi okuyabilse veya konu hakkında biraz ciddi araştırma yapabilseydi, ‘Ermeni soykırım yıldönümü’ nün, gerçekte nasıl bir masal olduğu bağlamında daha somut ve gerçekçi bir görüşe sahip olacaktı. Ortodoks oyuncularının dolmuşuna binmeyecek ve ciddi bir devlet liderine yakışır görüş ve yorum sergileyebilecekti. Gerçek bir devlet adamının da sadece tarihsel doğrulara prim vermesi gereğini de biliyor olacaktı, belki de o zaman.
            Ama bunlar zaten, oturdukları toprakları gerçek sahibi Kızılderililerden darp ile almış, ABD adlı göçmen yerleşkesinin kalpazan, Mafya devşirmesi teknokratları, bizde kimlerden bahsediyoruz ki. Herifler aslında kökenden hırsız, ama salladıkları zaman asaletmeapları halt yemiş, cakalarından yanlarına yanaşılmıyor.
            Adamların esasen milli kimlikleri, desisyonist ilkeleri, devlet adamı vasıfları yok ki. Ama ne yazık ki bu devirde böylelerine devlet adamı diyen hastalar çok olduğundan, Obama denen hazret dediklerimizle neden uğraşsındı ki. Bu hastalık sadece bize özgü değil, görüldüğü gibi sömürgeci hastalığıdır da aynı zamanda ve onlar da bu hastalıktan yani vasıfsızı adam saymaktan şiddetle muzdariptirler ama bunun da farkında değildirler, afyonlandıkları için. Başımızdakilerle uyum sağlamalarının da tek nedeni, herhalde kanlarında ki ortak mikrop ve esintisini pupadan aldıkları afyonlu meltemler olmalıdır.

Osmanlı hükümeti, Ermenilerin çıkardığı isyan ve yaptığı katliamlar karşısında, Ermeni Patriği, Ermeni milletvekilleri ve Ermeni halkının ileri gelenlerine “Ermenilerin Müslümanları arkadan vurmaya ve katletmeye devam etmeleri halinde gerekli önlemleri alacağını” bildirmiştir. Ancak, olayların durmak yerine giderek yoğunlaşması, savunmasız kalan Türk kadın ve çocuklarına yönelik saldırıların artması ve ordunun birçok cephede savaş halinde bulunması nedeniyle cephe gerisinin emniyete alınması ihtiyacı doğmuştur.

Bu nedenle, 24 Nisan 1915 tarihinde Ermeni Komiteleri kapatılarak, yöneticilerinden 2345 kişi devlet aleyhine faaliyette bulunmak suçundan tutuklanmıştır. Tutuklular Ankara ve Çankırı hapishanelerine yollanmıştır. Dışarıdaki Ermenilerin her yıl "Ermeni soykırımının yıldönümü" diye andıkları 24 Nisan, işte bu 2345 komitecinin tutuklandığı tarihtir ve yer değiştirme uygulamasıyla hiç bir şekilde ilgili değildir. Osmanlı hükümetinin bu kararı üzerine harekete geçen Eçmiyazin Katogikosu Kevork, ABD Cumhurbaşkanı’na şu telgrafı göndermiştir:


"Sayın Başkan, Türk Ermenistan’ından aldığımız son haberlere göre, orada katliam başlamış ve organize bir terör, Ermeni halkının mevcudiyetini tehlikeye sokmuştur. Bu nazik anda Ekselanslarının ve büyük Amerikan Milletinin asil hislerine hitap ediyor, insaniyet ve Hıristiyanlık inancı adına, büyük Cumhuriyetinizin diplomatik temsilcilikleri vasıtasıyla derhal müdahale ederek, Türk fanatizminin şiddetine terk edilmiş Türkiye'deki halkımın korunmasını rica ediyorum.
                                                                             Kevork,
                                                               Başpiskopos ve bütün Ermenilerin Katogikosu(1)."

Başpiskopos Kevork'un telgrafını, Rusya'nın Washington Büyükelçisi'nin ABD'deki temasları izledi. Bütün olup biten, yasadışı Ermeni komitelerinin kapatılması ve elebaşlarının tutuklanmasıdır. Fakat Ermeniler olayı bir "katliam" gibi göstermeye, ABD ile Rusya’yı kendi saflarına çekmeye çalışmışlardır. (Gürün, Ermeni Dosyası, Ankara 1983)
                                                                                                                             
                                                                                                                    Serendip Altındal




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder