13 Nisan 2012 Cuma

KUNTALARIN GÖNÜLLÜ HİZMETKARLARI..

           Ne zaman Okyanuslu Kunta parmağını oynatsa, bizimkisi haydi yallah ayaklanıp yollara düşüyor. Sömürge ülkelerine yerleştirdikleri çürük elmaların en dişe gelenini, sapına kadar yemeğe karar verdi adamlar anlaşılan. Bakarsınız yemişken sapını da yerler de geriye atacak çöpü bile kalmaz bizdeki elmanın. Öyle ya bizim başbakanın cinsi şaibeli bir danışmanı, bir zamanlar Buşlara, ‘sonuna kadar kullanın, sonra çöpe atarsınız(!)’ dememişmiydi. Ya da öyle demedi de bunu mu(!) kastetmişti, neyse.

            Bu seyahatlerin - ki aslında kendi de usandı ama eliyle yarattığı kaderi utansın – ardından da mutlaka yeni gündem(!) olayları sahne alıyor, vatandaşın gitti, geldi, ne dedi, ne anladı, sorguları arasına bir de zorlamayla sokulan, sağlı sollu yandaş üfürükleriyle şişirilmiş yeni gündem balonları, esasen içi karışık vatandaşın kafasına, bir de Arap saçından peruk geçiriyor. Mesela, Kuntadan aldığı son talimatlar üzerine, acele adı gündem olan vodvil sahnesine fırlattığı yeni askeri(!) senaryolar, yoksa Suriye seferi(!) öncesi askere verilen son gözdağı olarak mı algılanmalı dersiniz.
            Hani Sultan’ın ‘Oturun oturduğunuz yerde emrimi bekleyin, sonra karışmam haaa!’ buyruğunun kitaba uydurulmuş hali gibi sanki. Şayet böyleyse ve askerden yine de tık çıkmıyorsa, vah ki ne vah, ‘Şerefli Türk Ordusu’ Amerikan devşirmelerinin sustalı maymunları haline getirilmiş herhalde, demek düşecek bizlere desenize. Bu arada buna benzer işler olurken, diğer yanda, şimdi de Kunta nın kucağını mesken tutmuş ve orada parmağını emerken, nereden çıktı acep, birden bu Çin işi(!) vodvili oynamaya kalkmak. Yoksa Kunta nın kulağına yerken elma suyu kaçtı da, acele Çine mi postalayıverdi bizimkini, gibisinden düşünceler geliyor aklımıza.
            Bu durumda da Kuntaların, Çinle beraber dünya pastasını nasıl bölüşecekleri bağlamında gizli ve ikili bir strateji oluşturmuş olmaları gerekmez mi? *** O zaman da bu durumu, dünyanın aklı başında geri kalanı, ‘durun bakalım kendi kendinize gelin güvey mi oluyorsunuz’ diye şiddetle protestoya kalkmaz mı? Görüldüğü gibi bu dünya öyle bir mekân oldu ki, kimse kimsenin ayağına basmadan kıpırdayamıyor bile artık.
            Yandaş TRT spikerinin, Başbakan’ın, Türkiye’nin bütün kapılarının Çine açık olduğunu söylediğini anons etmesi, acaba nasıl yorumlanmalıdır. Çin malları zaten sorgu sualsiz, yurdumuzun bırakınız çarşı, pazarlarını, umumi tuvaletlerinde bile, avaz avaz satılmıyor mu? Buna vodvil denmezde ne denir, suratına baktığında bile insanı gülme krizine duçar eden, rahmetli İsmail Dümbüllü bile bu tuluatı akıl edemezdi.
           
            Hayhuy ve mugalâta edebiyatıyla hiç kimse bir yere varamaz. Ne onlar ne de biz. Eninde sonunda bakla ortaya çıkacak ve açık adreslerle oynamak zorunda kalacaklar. Çok yakında da ki eli kulağındadır, ocakta ki kestaneler patlamaya başlayacaklar ona göre. Ondan sonra da ak koyun mu, kara koyun mu, hep beraber saymaya başlayacağız. Gaza yoluna değil ama bok yoluna gitti diyecek birçoğumuzun da ardından tarih, şayet bu kafayı hala değiştirmemekte kararlıysak, haberiniz olsun şimdiden.
            Yukarda ısrarla kullandığım Kunta tabiri, kimsede ırkçı olduğum kanısı uyandırmasın. Ne ki, beni hayal kırıklığına uğratan, aslında iftihar edilecek ve patronu Bush’lardan daha erdemli ve mazlum bir geçmişe dayalı, kendi Amerikan siyahi ahfadını taban alarak, oturduğu makamda daha da erdemli ve insanca bir profil çizmesini beklediğim Obama’ya ithaf ettiğim sitemdir.

            Şerefsizden korkan da şerefsizdir diye yazar, TÜRK’ün anayasasında. Tarihten anladığımıza göre de bu, o anayasanın asla değiştirilemez ilk maddesidir hem de. Türk’ü evrensel yapan ve yapacak olan yegâne neden olan bu maddeyi, özümle benimseyen kimliğimle yazılarımı, aslan ve kaplanların yanı sıra tazı ve şebeklere, ondan da öte itine, bitine de yollayabilen ama hepsinden önce adres defterinde ki, ‘insan olarak kabul ettiği, tüm gönül dostlarıyla’ paylaşmayı seven bir insanım. Mesajlarımı da bütün gönül dostlarıma, en içten sevgi ve saygılarımla yolluyorum aslında. Çünkü fikir, fikrin eğitmenidir. Yazılarımı sizde sakıncasız kendi dostlarınızla paylaşabilirsiniz.

            Adres defterime bir şekilde ve bütün samimiyetimle aldığım dostlarım, ‘undisclosed’ yani gizli adreslerine aldıkları mesajlarımı, şayet bir daha almak istemiyorlarsa, bu mesajı bana iade etsinler yeter. Müspet ya da menfi en ufak bir yorumda bulunmadan, kendilerini derhal adres defterimden çıkaracağım. Endişeniz olmasın.
           
                                                                                                   Serendip Altındal

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder