Bu seyahatlerin - ki aslında kendi
de usandı ama eliyle yarattığı kaderi utansın – ardından da mutlaka yeni
gündem(!) olayları sahne alıyor, vatandaşın gitti, geldi, ne dedi, ne anladı,
sorguları arasına bir de zorlamayla sokulan, sağlı sollu yandaş üfürükleriyle
şişirilmiş yeni gündem balonları, esasen içi karışık vatandaşın kafasına, bir
de Arap saçından peruk geçiriyor. Mesela, Kuntadan aldığı son talimatlar
üzerine, acele adı gündem olan vodvil sahnesine fırlattığı yeni askeri(!)
senaryolar, yoksa Suriye seferi(!) öncesi askere verilen son gözdağı olarak mı
algılanmalı dersiniz.
Hani Sultan’ın ‘Oturun oturduğunuz yerde emrimi bekleyin, sonra karışmam haaa!’
buyruğunun kitaba uydurulmuş hali gibi sanki. Şayet böyleyse ve askerden yine
de tık çıkmıyorsa, vah ki ne vah, ‘Şerefli Türk Ordusu’ Amerikan
devşirmelerinin sustalı maymunları haline getirilmiş herhalde, demek düşecek
bizlere desenize. Bu arada buna benzer işler olurken, diğer yanda, şimdi de
Kunta nın kucağını mesken tutmuş ve orada parmağını emerken, nereden çıktı
acep, birden bu Çin işi(!) vodvili oynamaya kalkmak. Yoksa Kunta nın kulağına
yerken elma suyu kaçtı da, acele Çine mi postalayıverdi bizimkini, gibisinden
düşünceler geliyor aklımıza.
Bu durumda da Kuntaların, Çinle
beraber dünya pastasını nasıl bölüşecekleri bağlamında gizli ve ikili bir
strateji oluşturmuş olmaları gerekmez mi? *** O zaman da bu durumu, dünyanın aklı
başında geri kalanı, ‘durun bakalım kendi kendinize gelin güvey mi oluyorsunuz’
diye şiddetle protestoya kalkmaz mı? Görüldüğü gibi bu dünya öyle bir mekân
oldu ki, kimse kimsenin ayağına basmadan kıpırdayamıyor bile artık.
Yandaş TRT spikerinin, Başbakan’ın,
Türkiye’nin bütün kapılarının Çine açık olduğunu söylediğini anons etmesi,
acaba nasıl yorumlanmalıdır. Çin malları zaten sorgu sualsiz, yurdumuzun
bırakınız çarşı, pazarlarını, umumi tuvaletlerinde bile, avaz avaz satılmıyor
mu? Buna vodvil denmezde ne denir, suratına baktığında bile insanı gülme
krizine duçar eden, rahmetli İsmail Dümbüllü bile bu tuluatı akıl edemezdi.
Hayhuy ve mugalâta edebiyatıyla hiç
kimse bir yere varamaz. Ne onlar ne de biz. Eninde sonunda bakla ortaya çıkacak
ve açık adreslerle oynamak zorunda kalacaklar. Çok yakında da ki eli
kulağındadır, ocakta ki kestaneler patlamaya başlayacaklar ona göre. Ondan
sonra da ak koyun mu, kara koyun mu, hep beraber saymaya başlayacağız. Gaza
yoluna değil ama bok yoluna gitti diyecek birçoğumuzun da ardından tarih, şayet
bu kafayı hala değiştirmemekte kararlıysak, haberiniz olsun şimdiden.
Yukarda ısrarla kullandığım Kunta
tabiri, kimsede ırkçı olduğum kanısı uyandırmasın. Ne ki, beni hayal
kırıklığına uğratan, aslında iftihar edilecek ve patronu Bush’lardan daha
erdemli ve mazlum bir geçmişe dayalı, kendi Amerikan siyahi ahfadını taban
alarak, oturduğu makamda daha da erdemli ve insanca bir profil çizmesini
beklediğim Obama’ya ithaf ettiğim sitemdir.
Şerefsizden korkan da şerefsizdir
diye yazar, TÜRK’ün anayasasında. Tarihten
anladığımıza göre de bu, o anayasanın asla değiştirilemez ilk maddesidir hem
de. Türk’ü evrensel yapan ve yapacak olan yegâne neden olan bu maddeyi, özümle
benimseyen kimliğimle yazılarımı, aslan ve kaplanların yanı sıra tazı ve
şebeklere, ondan da öte itine, bitine de yollayabilen ama hepsinden önce adres
defterinde ki, ‘insan olarak kabul ettiği, tüm gönül dostlarıyla’
paylaşmayı seven bir insanım. Mesajlarımı da bütün gönül dostlarıma, en içten
sevgi ve saygılarımla yolluyorum aslında. Çünkü fikir, fikrin eğitmenidir.
Yazılarımı sizde sakıncasız kendi dostlarınızla paylaşabilirsiniz.
Adres defterime bir şekilde ve bütün
samimiyetimle aldığım dostlarım, ‘undisclosed’ yani gizli adreslerine aldıkları
mesajlarımı, şayet bir daha almak istemiyorlarsa, bu mesajı bana iade etsinler
yeter. Müspet ya da menfi en ufak bir yorumda bulunmadan, kendilerini derhal
adres defterimden çıkaracağım. Endişeniz olmasın.
Serendip
Altındal
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder