3 Aralık 2016 Cumartesi

AİLE PLANLAMASI..

            Sokaklarda, her geçen gün kimisi daha bedbahtlaşan kimisi de bedhahlaşan insan manzaralarına bakıyorum. Bir de şayet Başkanlık gelirse ilk Başkan kim olsun sorularına; sorunların küllen tepe noktası olduğu halde utanmadan ve hala yüzde elli üstünde, kendi Başkanlık darbesini bile senarize etmiş, nemalandırmış bir Erdoğan cevabı çıkınca, ‘bilmem ki daha ne desek’ demek zorunda kalıyorum.

Çarşı, Pazar ve marketlerde, park, bahçe ve mesire yerlerinde ansız ve hep böyle gideceğini düşünen; ama kredi batağında boğulmak üzere olan diğer insan katmanlarını da bu sözde seçmen ümmetinin üstüne koyduğumuzda, yurdum genelinde bıkkınlık veren, ruh karartan ve ikrah uyandıran bir tabloyu tamamlamış oluyoruz.

            Ve bize de, Mevla bu ülkeye yardım etsin demekten başka da bir söz kalmıyor artık. Oysa Mevla’nın da bize ‘kul ben sana aklı bunun için verdim’ dediğini de düşünmeden edemiyoruz hani. Şimdi, peki çözüm nedir mi diye soruyorsunuz, gözlerimin içine bakarak bana, alışıldık bir klasikle. O halde bir an için benim de size aynı soruyu sorduğuma empati oluşturun lütfen. Çünkü ben de sizden fazla bilmiyorum. Aslında gerçek ve tek ortak paydamız, hanidir kaybetmiş olduğumuz milli huzur ve güvenin biran önce, tekrar aziz yurdumuza avdet etmesidir herhalde.

            Ne yazıktır ki, halen ve utanmadan BOP atanmışı misyoner bir Erdoğan bu ülkede Başkan lider dahi seçilebilecekse, durum milletim adına hiç de normal değildir ve Türk Milleti aziz kimliğinden bile feragat etme istidadında demektir. O halde bu durumda, ipek yolu, Rusya ve Türki Avrasya’nın da Batı kapısı olan son Anadolu Türk Devleti için de deniz bitmiş demek olur ki; Allah yazdıysa bozsun. Çünkü emperyalist Batı ile oluşacak ardışıklı yakınlık, tarihi Asya’nın da karanlığını hazırlayan ana faktör olacaktır. Yani Asya kökenli Türkiye’nin ebedi varlığı, Asya’nın da ebedi garantörüdür aslında.

            MHP gibi tarihi bir muhalefet Partisi Başkanı(!) Bahçeli bile, muhalefeti unutmuş bir parti ortağı edasıyla, Erdoğan’ın Başkanlığını ilan etme yolunda emin adımlarla ilerliyor. Bakıyorum da, herhalde kendisini ve partisini huzur içinde öldüreceklerini ona vaat etmiş olmalılar diye düşünmeden konuyu geçemiyorum.

           
            Cemaatler, tarikatlar fırtınası altında türbülans mağduru olmuş Türkiye’miz, üstüne bir de Dolar çıbanı ve Suriye çıkmazı binince, azgın sularda alabora olmamaya çalışan bir kanonun içindeki yolcu görüntüsü vermeye başlamıştır bu günlerde. Ne ki asil damarlarında Öztürk kanı taşıyan milletimin çelik bağrından elbette her sıkıştığı zamanlarda olduğu gibi yine Atatürkleri çıkıverir bir anda. Bundan hiç kuşkunuz olmasın. Ne var ki emsal Atatürk’ü, yanlış adres ve burnunun kılı bile olamayacak kimliklerden beklememek şartıyla.

            İnsan faktörlü sosyal yapıların ruhani çerçevede baş aktörü olan dinler, toplumların bilimsel/ekonomik kalkınmaları, artan bireysel GSMH payları, seküler gelecekleri, savunu refleksleri, toplumsal refahları, ekonomi/politikaları ve ulusal devamlılıkları bağlamında epistemolojik faktör olarak alınamazlar. O halde nedir, nedendir bu tarikat ve cemaat işleri.

Hangi menfaatlere yönelik, hangi çakalları besleyen tekke, dergâh, vakıf vs. birliktelikleridir bunlar. Adları ne olursa olsun mevcudiyetleri, tanrıyı çeşitli biçim ve savlarla pazarlamaktan, kendilerini ve yandaşları üretim araçlarına patron yapmaktan, Kuranı Ehli Beyt özeğinden sapkın, şeri, epikürist yorumlamaktan başka neye yararlar.

Ve bunların aslında kimler ve ne amaçlar için kullanılmış olduklarını ve/veya olacaklarını araştırmak için, tarihte kısa bir gezinti bile yapmak, ulusal devleti bozmaya, ülkelerini sömürgeleştirmeye yönelik kirli yüzlerini bütün çıplaklığı ile ortaya koymaya fazlasıyla yeterli olacaktır.

Asla unutulmamalıdır ki en hümanist ve bilimsel gözüken, böyle olduğunu iddia eden her tarikat, vakıf, dernek vs. ikonlu bir başkalaşım dahi, sürüden ayrılmayı çağrıştırdığı için emperyalistin hemen iştahını tetikler ve derhal ülkesini sömürgeleştirmeye odaklı angaje edilir. Tıpkı mevcutları gibi amacından sapacak bir parti kurmuş veya elinizle hırsıza yol göstermekle eşdeğerli bir olgu yaratmış olursunuz anlayacağınız.

Ey cemaatler ve tarikatlar; siz hala atı altınızdan kapanların sizi semersiz bıraktıkları yerlerde misiniz? Uyanın ulan, bakın biraz etrafınıza da, idrak edin artık trajikomik hali pür melalinizi. İdrak edin de düşün bari günahsız yavrucukların yakalarından hiç olmazsa, başka da bir halta yaramıyorsanız. Düşün de, o gariplerin de bir tutam yaşam hakları olsun bari sayelerinizde geriye kalan kahırlı ömürlerinde.

Onların da azıcık sevinme, sevme, sevilme nedenleri olabilsin, minimal bile olsa bu yalan dünyada. Gün göremeden yanıp, kavrulup, heder olup göçmesinler dünyalarından. Çünkü onlarda insan olarak doğmuştur hepiniz gibi ve bütün insanlar da doğuşlarından itibaren aynı varoluş hakkına sahiptirler. Ve hayvan dâhil, hiçbir can yaradılışından asla sorumlu tutulamaz. Çekin artık uğursuz ellerinizi, o körpelerin narin bedenlerinden, Allahsızlar!


Gazete de “Badem bıyık ve Turban Akademisi Kanunu” yaftalı bir haber ilişti gözüme. Yani AKP eşrafına, yeni bir kaymaklı getiri daha söz konusuydu yine sonuçta. Düşündüm, kanunlar vakti dolduğunda, yeni kanunlara bırakırlar yerlerini. Demek ki böylesi asosyal çakma kanunların da fazla uzamayacağı açık olan bir süre sonunda yenilenecekleri ve varlıkları dahi hatırlanamayacaklar listesinde yer alacakları kesindir.

 Ne ki bu neviden, OHAL bahanesiyle alelacele çıkarılan ve asla devamlılıkları olamayacak kanunlardan yararlanacak olanlar, bütün aile planlarını yeniden yapmak zorunda kalacaklardır işte o zaman. Yani devran AKP’yi de bitirdiğinde. Onlar için vah ki ne vah demek bile sadece üslupta yer alacaktır!!!

                                                                       Serendip Altındal



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder