Bomba
bombayı kovalıyor. Canlar kırılıyor, yürekler yanıyor, neden? Peki, nereye
kadar bu böyle devam edecek.
Akla gelenler:
1)
Otokrat
Hükümet ve OHAL yetmiyor da, bir de Başkanlık mı ısrarla dayatılıyor.
2)
AB&ABD
uluslararası paravan Şirket, illaki Türkiye’yi iflasa zorlayarak, bedavaya mı
kapatmak istiyor.
3)
Yoksa
Türkiye’mizin bağımsız dik duruşu, emperyalist tarafında en ciddi sorun olarak
mı algılanıyor.
Mevcutlar:
1)
Görev
bölgelerinde liyakatli, vasıflı uzmandan ziyade, oraya buraya torpille servis
yapılmış ve görev noktalarında sırıtan yandaş vasıfsızlardan geçilmiyor.
2)
FETÖ
bahanesiyle içeri atılan ve yeri doldurulamaz birçok vasıflı günahsız, boşu
boşuna azat olmayı bekliyor.
3)
İç
ve dış Cephelerde başarıyla vatan savunması yapan elit askerler, uzman polisler,
karargâh mahallerinde suikastlara uğratılarak, sanki intikam alınıyor algısı
yaratılıyor.
4)
Böylesi
organize işler ancak CIA, NSA, NATO vb. gibi profesyonel örgütler tarafından
uyarlanabileceğinden, mutlaka AB&ABD Gladyosunun parmağının oyunun içinde
olduğu, çok daha belirgin hale geliyor.
Sonuç
olarak, bütün bu organize pislik ve bir de buna mevcut Hükümetin beceriksiz,
liyakatsiz, vasıfsız, yetersiz, üstüne sübyancı vs. varlığı ve tutumu
eklenince, maalesef adına Hükümet dediğimiz içi boş bir tenekenin, meltemde
bile vızıldayan sesini, milletçe devamlı dinlemek zorunda kalıyoruz sadece. Bu
müthiş kadronun bugüne kadar yaptıkları harika(!) işlere bakınca, bundan sonra
yapacaklarının da teminat(!) altında olduğu şüphesiz anlaşılmaktadır.
Bilhassa da Batı emperyalist dünyayı
Eko-Politik yönlendirir. Bugüne kadar Batı dünyasınca ortak bir partner olarak
kabul gören NATO üyesi Türkiye, bugün maalesef oyunu uluslararası oturumlarda aynı düzeyde
kurallarıyla; ama kendi milli menfaatlerini de kabul ettirebilecek kalite ve
beceride temsil edebilecek bir elit Parlamenter kadroya sahip değildir. Bunu
yapabilecek seviyede ki monşerler(!) ne hikmetse devre dışı bırakılmışlardır.
Yani AB’ye bile kabul edilme seviyesinde
görülmeyen Türkiye’nin, bugün dış dünyada parlamenter düzeyde temsil
edilemediği de yadsınamaz bir gerçektir. İşte Türkiye’mizin ana meselesi de
budur aslında. Ve ülkemiz emperyalist sırtlanlar tarafından vasıfsız ve müstevli AKP
Hükümetine boşuna mahkûm edilmemiştir. Çünkü halen Sevr rüyasında uyuyan Batı
tarafından Türkiye, sadece paylaşılacak Osmanlı uzantısı bir meta olarak
görülmektedir.
Şimdi buna itirazı olan yandaşlar, önce
Türkiye Cumhuriyetinin kuruluş nedeni olan gerçek Kemalist mental ve seviyede
temsil edilebilmesini sağlayacak bir milli yönetime ihtiyacı olduğunu da,
anlamak zorundadırlar artık. Her ne kadar bunu istemiyor olsalar da! Çünkü hiç
bir devletin başı, liyakat ve erdem yerine torpil kabul etmez. Ve asla
unutulmasın ki torpil yemişsen batmaya adaysın da demektir artık.
Şayet artık yetmeli diyorsak; o halde
yapılacak ilk iş, mevcut Hükümeti bir kenara süpürüp, yerine acilen bir Milli
Hükümetin geçirilmesini sağlamaktır. Hoş bunun ne kadar doğru bir tespit olduğu
da, Türk evladını yıldırmak adına yapılan bütün bu uğraşların, onu yıldırmak
yerine daha da birliğine, manevi kimliğine bağlayarak, Kemalist özeğini
pekiştirdiğini ortaya koyuyor. Böylece de boşu boşuna bu uğraş ve mali
harcamaları gerçekleştiren merkezlerin, aslında maddi, manevi umutsuz bir
çırpınış içinde oldukları da kendiliğinden anlaşılır oluyor.
Zaman,
mekân ve isim vermeye gerek yok. Hepimiz görüyor, birlikte yaşıyoruz. TSK
mensubu yiğidin biri; “sadece bir gözümü kaybettim, diğer organlarım benimle”
diyerek amirlerinden yeni görev talep ediyor. Bir diğeri ona başka bir destansı
cevap veriyor. Türk evladı bu, doğası gereği kahramanlık destanıdır bütün
varlığı. O nedenle de ona sökmez bu işler asla!
İşte
bu durumun domuz gibi farkında olan birileri de o yüzden bizi bir türlü
paylaşamıyorlar ya zaten. Yani ne Türk’le yapabiliyorlar, ne de Türk ’süz.
Tıpkı mevcudiyetlerinin nedeni bile Türk-Ata olduğu gibi. Ne yaparsın, bu da
onların yazgısı artık. Eninde sonunda bununla da yaşamayı öğrenecekler nasılsa.
Yani alıştıra alıştıra, bizden söylemesi. Aslında bizim ölümüz bile yeter onlarda
kalp spazmı yaratmaya, siz işinize bakın, takmayın kafanızı.
Geçirdiğimiz
her dakika, bizi son dakikamıza yaklaştırıyor. Yaşadık, olgunlaştık, şimdi
olgunluk şerbetini yudumlarken, geçmişten günümüze dönüşen safahatı en azından
yorumlayabiliyor, analiz yapabiliyoruz. Ne yazık ki körpe hayatlarının
baharlarında ışıklarından olan yavrularımız, kısa geçmişlerini bile
sorgulayamadan aramızdan koparılıyorlar. Biz eski çınarlar, yeşeremeden solan
bu körpe fidanların arkasından nedenli; ama yaşlı gözlerle bakıp kalıyoruz
sadece.
Ötme
kuş, ötme
Körpe
şimdi ekildi toprağına, uyanacak
Belki
de neler olduğunu henüz anlayacak
Ötelerden
kana doymuş toprak, ulu kışlaya doğru isyanla haykırıyor
Ve
boynu devrik anacığın yüreği, daha tutuşturamadan harlıyor
Bizim
içinse her gün gibi bitiyor, bak solmada akşam
Dertli
başımı yastığıma koysam da bende artık uyusam
Uyusam
da keşke her şeyleri unutsam…
Serendip
Altındal
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder