18 Aralık 2016 Pazar

UNUTMAK..

        Bomba bombayı kovalıyor. Canlar kırılıyor, yürekler yanıyor, neden? Peki, nereye kadar bu böyle devam edecek.

            Akla gelenler:

1)      Otokrat Hükümet ve OHAL yetmiyor da, bir de Başkanlık mı ısrarla dayatılıyor.

2)      AB&ABD uluslararası paravan Şirket, illaki Türkiye’yi iflasa zorlayarak, bedavaya mı kapatmak istiyor.

3)      Yoksa Türkiye’mizin bağımsız dik duruşu, emperyalist tarafında en ciddi sorun olarak mı algılanıyor.

Mevcutlar:

1)      Görev bölgelerinde liyakatli, vasıflı uzmandan ziyade, oraya buraya torpille servis yapılmış ve görev noktalarında sırıtan yandaş vasıfsızlardan geçilmiyor.

2)      FETÖ bahanesiyle içeri atılan ve yeri doldurulamaz birçok vasıflı günahsız, boşu boşuna azat olmayı bekliyor.

3)      İç ve dış Cephelerde başarıyla vatan savunması yapan elit askerler, uzman polisler, karargâh mahallerinde suikastlara uğratılarak, sanki intikam alınıyor algısı yaratılıyor.

4)      Böylesi organize işler ancak CIA, NSA, NATO vb. gibi profesyonel örgütler tarafından uyarlanabileceğinden, mutlaka AB&ABD Gladyosunun parmağının oyunun içinde olduğu, çok daha belirgin hale geliyor.

     Sonuç olarak, bütün bu organize pislik ve bir de buna mevcut Hükümetin beceriksiz, liyakatsiz, vasıfsız, yetersiz, üstüne sübyancı vs. varlığı ve tutumu eklenince, maalesef adına Hükümet dediğimiz içi boş bir tenekenin, meltemde bile vızıldayan sesini, milletçe devamlı dinlemek zorunda kalıyoruz sadece. Bu müthiş kadronun bugüne kadar yaptıkları harika(!) işlere bakınca, bundan sonra yapacaklarının da teminat(!) altında olduğu şüphesiz anlaşılmaktadır.


     Bilhassa da Batı emperyalist dünyayı Eko-Politik yönlendirir. Bugüne kadar Batı dünyasınca ortak bir partner olarak kabul gören NATO üyesi Türkiye, bugün maalesef oyunu uluslararası oturumlarda aynı düzeyde kurallarıyla; ama kendi milli menfaatlerini de kabul ettirebilecek kalite ve beceride temsil edebilecek bir elit Parlamenter kadroya sahip değildir. Bunu yapabilecek seviyede ki monşerler(!) ne hikmetse devre dışı bırakılmışlardır.

     Yani AB’ye bile kabul edilme seviyesinde görülmeyen Türkiye’nin, bugün dış dünyada parlamenter düzeyde temsil edilemediği de yadsınamaz bir gerçektir. İşte Türkiye’mizin ana meselesi de budur aslında. Ve ülkemiz emperyalist sırtlanlar tarafından vasıfsız ve müstevli AKP Hükümetine boşuna mahkûm edilmemiştir. Çünkü halen Sevr rüyasında uyuyan Batı tarafından Türkiye, sadece paylaşılacak Osmanlı uzantısı bir meta olarak görülmektedir.

     Şimdi buna itirazı olan yandaşlar, önce Türkiye Cumhuriyetinin kuruluş nedeni olan gerçek Kemalist mental ve seviyede temsil edilebilmesini sağlayacak bir milli yönetime ihtiyacı olduğunu da, anlamak zorundadırlar artık. Her ne kadar bunu istemiyor olsalar da! Çünkü hiç bir devletin başı, liyakat ve erdem yerine torpil kabul etmez. Ve asla unutulmasın ki torpil yemişsen batmaya adaysın da demektir artık.


Şayet artık yetmeli diyorsak; o halde yapılacak ilk iş, mevcut Hükümeti bir kenara süpürüp, yerine acilen bir Milli Hükümetin geçirilmesini sağlamaktır. Hoş bunun ne kadar doğru bir tespit olduğu da, Türk evladını yıldırmak adına yapılan bütün bu uğraşların, onu yıldırmak yerine daha da birliğine, manevi kimliğine bağlayarak, Kemalist özeğini pekiştirdiğini ortaya koyuyor. Böylece de boşu boşuna bu uğraş ve mali harcamaları gerçekleştiren merkezlerin, aslında maddi, manevi umutsuz bir çırpınış içinde oldukları da kendiliğinden anlaşılır oluyor.

 Zaman, mekân ve isim vermeye gerek yok. Hepimiz görüyor, birlikte yaşıyoruz. TSK mensubu yiğidin biri; “sadece bir gözümü kaybettim, diğer organlarım benimle” diyerek amirlerinden yeni görev talep ediyor. Bir diğeri ona başka bir destansı cevap veriyor. Türk evladı bu, doğası gereği kahramanlık destanıdır bütün varlığı. O nedenle de ona sökmez bu işler asla!

İşte bu durumun domuz gibi farkında olan birileri de o yüzden bizi bir türlü paylaşamıyorlar ya zaten. Yani ne Türk’le yapabiliyorlar, ne de Türk ’süz. Tıpkı mevcudiyetlerinin nedeni bile Türk-Ata olduğu gibi. Ne yaparsın, bu da onların yazgısı artık. Eninde sonunda bununla da yaşamayı öğrenecekler nasılsa. Yani alıştıra alıştıra, bizden söylemesi. Aslında bizim ölümüz bile yeter onlarda kalp spazmı yaratmaya, siz işinize bakın, takmayın kafanızı.

Geçirdiğimiz her dakika, bizi son dakikamıza yaklaştırıyor. Yaşadık, olgunlaştık, şimdi olgunluk şerbetini yudumlarken, geçmişten günümüze dönüşen safahatı en azından yorumlayabiliyor, analiz yapabiliyoruz. Ne yazık ki körpe hayatlarının baharlarında ışıklarından olan yavrularımız, kısa geçmişlerini bile sorgulayamadan aramızdan koparılıyorlar. Biz eski çınarlar, yeşeremeden solan bu körpe fidanların arkasından nedenli; ama yaşlı gözlerle bakıp kalıyoruz sadece.


            Ötme kuş, ötme

            Körpe şimdi ekildi toprağına, uyanacak

            Belki de neler olduğunu henüz anlayacak

            Ötelerden kana doymuş toprak, ulu kışlaya doğru isyanla haykırıyor

            Ve boynu devrik anacığın yüreği, daha tutuşturamadan harlıyor

            Bizim içinse her gün gibi bitiyor, bak solmada akşam

            Dertli başımı yastığıma koysam da bende artık uyusam

            Uyusam da keşke her şeyleri unutsam…


                                                                   Serendip Altındal




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder