1 Eylül 2016 Perşembe

FARKINDAYSAK..

            Yargıtay’ın sarayda toplanması ne alakaysa, bunun ABD ile alakası da o kadar alakadır işte. Erdoğan şapkası altında bir milli birlik, ne kadar oluşabilirse, işte aynen de bu kadar oluşabilir ancak. Kendi şapkalarınızı önünüze koyun ve bunu da bir düşünün bakalım şimdi kardeşler. ABD ile savaş halindeymişken bunlar nasıl oluşuyor diye düşünebiliyorsak, o zaman biz ABD ile hakikaten savaş halinde miyiz sorusunu da kendimize sormamız gerekmez mi? Beklediğimiz gibi cereyan eden, ikircikli ve yanak yanağa son Biden maskaralığından da, hala bir şeyler alamadık mı yoksa?

            AKP Hükümetinin verdiği bulanık görüntüye bakınca bir ikilem önünde olduğumuzu da görüyoruz. Yoksa Erdoğan’ın Hükümet kontrolü elinden alındı da KHK’lar artık ona bile haber vermeden gizli eller(!) tarafından mı çıkartılıyor. Çaresiz kalan ve yalnızlaşan Erdoğan ise kendi kurtuluşunu, Atatürk’e sığınıp nedamet tezahürleriyle ulusalcı kanada yanaşmakta mı görüyor. Yoksa yine rol mü kesiyor. Hepsi iyi de, koltukçu Bahçeliyi tenzih etmek kaydıyla, muhalefetin(!) geri kalanı bu durumlara ne diyor acaba.

            Sarayda ikamet eden Cumhur başı davet ediyor diye davete icabet etmekte sakınca görmeyen; ama aslında siyaset dışında kalması ve hiçbir siyasi otoriteye itibar etmemesi gereken yüksek yargının, bağımsız vakur ciddiyeti ve siyaset üstü dik duruşu, nerede kalıyor o zaman.

Ki bunlara GENKUR Başkanı Hulusi Akar’ın, olur olmaz siyasi açılışlarda resmi kıyafetli yer alışları da dâhildir. Yüzyılın GATA’sının anahtarını, sırıtarak yerini alacak olan türbanlı bacısına elleriyle teslim eden badem Paşasını ise, bahse konu bile etmek istemiyorum. Daha doğrusu da içimden gelmiyor, elim varmıyor buna.

Her şeyi ABD organizasyonlarıyla kıyaslayan bazı çokbilmiş, danışman müsveddelerini de uyaralım ki; koskoca şanlı Türk tarihini dışarıda bile bıraksak, Türkiye Cumhuriyeti bir ulus devlettir ve ordusu da bir ulusal ordudur. Sizden danışmanlık aldığını sanan adamı da boşuna yanıltmayın. Onun da başını yakacaksınız sonuçta. Oysa ABD bir federatif devletler topluluğu kampüsüdür, dolayısıyla da ordu denilen aslında egemen burjuva sınıfının paralı koruma gücüdür, yani bir Türk, İngiliz, Fransız, Alman vb orduları gibi gerçek bir ulusal ordu değildir.

Ve Türklerde olduğu gibi bir Ordu millet vasfı da asla mevcut olamaz ABD ordusunda. Şimdi bunun nesini kendinize emsal alabileceğinizi düşünüyorsunuz. Jeopolitik büyük riskler taşıyan coğrafyamızda, bizi ayakta ve tek parça halinde tutan ve en kıymetli varlığımız olan ordumuzun, orasıyla burasıyla oynamaya kalkarsanız, ABD ordusundan bile daha fazla milli vasfını kaybetmiş yoz bir profesyonel kadro beslemiş olursunuz. Ki bunun artık asker kimliği de kalmamıştır ve sonuç adınıza facia olur.

Çünkü ona sizden fazla ödeyen, sizin sandığınız orduyu size karşı da kullanır. Madem Osmanlıcısınız, Yeniçeri geçmişinizden de bir şeyler öğrenemediniz mi? Bilin ki, taşıdığınız bu kafayla da asla kan durmaz, gözyaşları dinmez ülkemizde. Her şeyden önce de vurdu mu oturtacak olan güçlü ordusudur, Türk’ün bileğini bükülemez kılan. Ve sokun artık bunu o(!) kafalarınıza. Son varlığınızı da yitirmeden.

Aynı bağlamda kişiselleştirerek, saraydaki sembolik otoritenin kendi koltukaltını işaret eden bir opsiyonla meclisin arkasından dolanarak, aslında sınıflar üstü kalmak zorunda olan yüksek yargının; Burjuvanın biatkâr sınıfına (ayak işleri yapan) devşirilmesini, hele de Yargıtay’ın başına atanan şahıs nasıl göremez. Bunu yaparken de, gerçekte kendi tarafgirliğini ve kimin adamı olduğunu bütün açıklığı ile ortaya koyduğunun ve aynı zamanda onların adına da karar verdiği için, diğer statü arkadaşlarının mesleki saygınlıklarını da bir çırpıda sıfırlayarak, kendi seviyesine indirgediğinin de nasıl idrakine varamaz.


ABD’nin milli birliğimizi ve ulusal bütünlüğümüzü içimizden yıkmak üzere angaje ettiği iki piyonu vardır, biri Vatikan İslam’ı bağlamında ruhani lideri Feto, diğeri de müstevli siyaseti lideri Erdoğan’dır. Önce Feto’yu sonuna kadar kullanmıştır, hala da kullanmaktadır. Millet bu yemi hazmetmekle meşgulken, Erdoğan’ı da Türkiye Cumhuriyetine nihai darbesini vurmak üzere yükseklerde uçurtmaktaydı.

15 Temmuzla bu durum değişti ve artık Erdoğan Cumhuriyetimizi hadım etmek üzere Fetonun yerini tam yetkiyle – ki buraya bir acaba koymak gerekiyor, çünkü gerçek birinci adam gizli tutuluyor olabilir -  ele aldı ve satha inişe geçirildi. İşte 15 Temmuzdan sonra birbiri peşine çıkarılan ani KHK’lar da, bu inişli çıkışlı devri Teslim’in, en güncel tutanaklarıdır.

Türkiye’mizin önlenemez yükselişi ABD’yi şüphesiz şiddetli bir endişeye düşürmektedir. Bünyemizde ki asla vazgeçilemez laik, Atatürkçü, tam bağımsızlıktır onları asıl korkutan da. Ne ki başka türlü yapıda bir Türkiye’nin de, bir gelecek planı ve prognostik analizi olabilir miydi hiç. Oysa Rusya, Türkiye’nin Kemalist rotada büyümesinden ziyadesiyle mutlu olacaktır. Çünkü çok iyi bilirler ki, böyle bir Türkiye kendi müktesebatlarının da garantörü olacaktır.

İstiklal dönemimizde, şayet Mustafa Kemal Türkiye’sine güvenmiyor olsalardı, hem de yeni bir devrim kargaşası arasında, zafere kadar ki süreçte bize tam destek sağlayacakları düşünülebilir miydi? Hiç sanmıyorum. Demek oluyor ki Rusya’nın, Türkiye’nin Kemalist ilkeli perspektifle yükselişinden asla endişe duymayacağı da açıktır.

Bilakis ancak böyle bir Türkiye ile bütün güçlerini birleştirecektir. Çünkü bu Türkiye’nin, işgal caydırıcılığı yanında, kuşkusuz tek bir emeli olacaktır yine: ‘YURTTA SULH, CİHANDA SULH’. Rusya da bunun aksini düşünmüyor ki esasen. İşte bu nedenle de emperyaliste, bu doğrultuda ve kendisinden bağımsız olarak yükselen, yani kontrol edemeyeceği bir ulusal gelecek planı, karabasan oluyor ya zaten.

Bu arada Rusya ile aramız düzeliyor diye seviniyorduk. Oysa Putin, ‘biz Türkiye’de Atatürkçü laik bir Hükümet görmek istiyoruz’ derken, bütün samimiyetiyle de kalbini ortaya koyuyordu. Böylece, ‘ancak böylesi bir Hükümete kalben güvenebiliriz’ mesajını da iletmekteydi, memleketimin bütün Kemalist milliyetçilerine. Yani ‘çıkaramıyor musunuz aranızdan adam gibi laik, Atatürkçü, güvenilir bir milli Hükümet’ ifadesi yüklü bir sitem olarak da okunabilirdi bu mesaj. Ve sanki de, o zaman, ikinci Kurtuluş savaşınıza tam ve ondan da öte destek yine bizden ve arif olan anlar dercesine!

Erdoğan bundan neyi, ne kadar anlayabildi bilemeyiz. Bunu tam değerlendirmek içinse yeterli beklemek ve gelişen safahatı da izlemek gerekiyor. Oysa daha şimdiden yeni polis alımlarıyla, hızla polis devletine doğru tam gaz yola devam ediyor ve bu mesajı tersinden okuduğunu da adeta suratımıza çarpıyor.

Diğer tarafta hala birileri ABD ile savaş halinde olduğumuzu haykırıp duruyor. Öyle ya ordumuz Cerablus’da ABD tekerine çomak sokuyor, bu yeterli delil değil mi denebilir de kuşkusuz. İyi de hangi ABD tekerine acaba, o kadar çok tekerlek var ki. Bırakalım koridorları, ÖSO, PYD, PKK, IŞİD, KCK, Kürdistan, Elbistan başlıklı yeni La Fontaine masallarını da, her şeyden önce askerimizin kasıtlı olarak bölgede meçhul (fantom) bir düşmana karşı dik durduğunu veya durdurulduğunu ve bu arada maalesef zayiat verdiğini de sakın unutmayalım.

Aşağıda Banu Avar’ın son mesajından yaptığım bir alıntıyla, belki sizin de kafalarınızda haliyle oluşan bazı karanlık noktalar aydınlanacaktır. Amerika’yı yeniden keşfetmek yerine, keşfedilmiş haliyle burada sözü sevgili Avar’a bırakıyorum. Şimdilik hoşça ve sağlıkla kalın dostlar…
         
            ¶  5 yıldır bir görünüp bir kaybolan ve içinde her ülkeden paralı askerlerin bulunduğu
 birlikler Irak’ı, Somali’yi, Libya’yı, Yemen’i Lübnan’ı, Suriye’yi kana bulamıştır. Blackwaters ya
da Xe ya da yeni adıyla Academi adlı CIA uzantılı  ‘terör şirketleri’  Afrika’dan Asya’ya
topladıkları gençleri her ülkede kullanmaktadır.
Bu şirketlerin  İntihar bombacısı çocuklardan, ‘Diktatörü devirme’ oyunu oynayan  sosyal 
medya trollerine, ve sahada bilfiil ağır silahlarla katliam yapan gruplara kadar kendilerine bağlı
 ‘çalışanları’ vardır..
2011 ortasından itibaren Suriye’de ortaya çıkan onlarca terör örgütünden biridir ÖSO. Özgür 
Suriye Ordusu.Önce İngilizce web sitesiyle kendini dünyaya duyurdu.. Free Syrian Army.
Birileri ona ‘ılımlı muhalif’ adını verdi..  ‘Ilımlı muhalifler’   Halep şehir merkezinde okulların 
olduğu bölgede 2 ton bomba patlatarak ne kadar ılımlı olduklarını göstermişlerdi.
2011 Temmuzunda Esad’ı devirme amacıyla ortaya çıkan ve İslam’ı kullanarak reklamını 
yapan onlarca grup arasında ilk olarak adını duyuran silahlı gruptu ÖSO. İnternette kısa bir 
araştırma meraklısına yüzlerce haber bilgi, belge sunacaktır.
ABD, Fransa, İngiltere, Ürdün, İsrail ve Türkiye tarafından desteklendiğine ilişkin belge ve 
bilgiler basında çokça yer almıştır.
Katar hükümetinin  örgütü palazlandırmak için  Suriye'nin elçilerine rüşvet teklif ettiği  
belgelenmiştir. Wikileaks belgelerine göre, Özgür Suriye Ordusu İsrail gizli servisleriyle 
eşgüdümlüdür. ABD hükümeti 2012 itibariyle Özgür Suriye Ordusu ve diğer muhalif güçlere
askeri destek verme kararını açıklamıştır. 
(http://www.reuters.com/article/us-usa-syria-obama-order-idUSBRE8701OK20120802)
Türk ve dış basında Özgür Suriye Ordusu'na katılmak isteyenler Türkiye'nin Adana ilindeki
gizli bir askeri kampta silahlı eğitimden geçirildiklerine ilişkin haberler yayılmıştır.
(Alıntı: CERABLUS VE ÖZGÜR SURİYE ORDUSU! YA ‘KANDIRILIYORSAK’… 29.8.2016 - Banu AVAR)


                                                                      Serendip Altındal

Video Kanalım                                  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder