21 Eylül 2016 Çarşamba

ÇARESİZLİKTEN SOYUTLANIŞ..

            Kerry’nin Ruslara ‘gösteri yapmayın’ çağrısı, ömrü rol kesmekle geçen bir sürünün, sözcüsü olan çok işlevli bir bin bir suratın, kendisini ikrarıydı sanki.  Ateş kes yapılmışken, Suriye ordusunu ‘sehven’ bombaladık diyen ve aileleriyle birlikte geçirecekleri Bayramın hazırlığı içindeki askerciklerinden, 83 ünün ışığını söndüren barbarlara, sözde insan hakçısı BM de, elbette ve hiç olmazsa bir müzakere zemini açılması gerekiyordu. Rusya’nın haklı olarak yapmak istediği de buydu sadece. Şimdi bu gösteriş mi oluyor. O zaman da senin taşladığın, ‘dam üstündeki saksağan’ olmaz mı?

            Meclis koridorlarında, tuvalet önlerinde misafirlerini ağırlamak zorunda kalmıştı. Ortak dertleri olan ve tam da okulların yeni tedrisata başlayacakları bir dönemde, öğretmen bekleyen on binlerce çocuğu temsilen gelen ve çözüm arayışı içinde olan vatandaşlarının karşısında, onlardan daha da çaresiz kalmıştı. Bu CHP’li Milletin vekilinin trajikomik durumu, ne yazık ki o meclisi hem de kuran bir partinin Vekilinin yaşamak zorunda kaldığı bir ilk de olmuştu. Ve bu da beni bir kere daha, ‘vah benim Türkiye’m’ demek zorunda bıraktı.       

           
            Atatürk’e özenmeyi son günlerde ihtirası haline getiren ve neredeyse kendisini de o sanmaya başlayan Beştepelinin, okullar açılırken yüce önder gibi, bir de karatahta önüne çıkmadığı kalmıştı. Nihayet onu da becerdi. İyi de bu onu ne kadarlık Atatürk yapmıştı acaba. Biri bir şey mi dedi yoksa? Duyamadım tekrarlar mısınız?!!


            ABD’nin rahleyi tedrisatından geçen bütün ülkeler gibi, oğlancı hocaların kucaklarında hafız yetiştirilenler de bir daha iflah etmiyor. Çocuk yaşta tacize uğrayan o çaresiz çocukların mağduriyetlerinin ve başları önde biatkârlar olarak yaşamalarının tek sebebi olan cemiyetleriyle, nasıl bir hesaplaşma içinde oldukları da farklı senaryolarla hep karşımıza çıkıyor. Çevremizde giderek artan sapkın tutarsızlıkların, davranış bozukluklarının kaynağı, çoğunlukla da budur işte.

Ne ki süreç içinde tacize uğrayan o ülkelerde ise, ABD’ne karşı müthiş bir nefret oluşuyor. Bu durumda, o mağdur ülkeleri giderek, işte bugün de olduğu gibi bir karşı ittifak içine zorunlu olarak sokuyor. Dolayısıyla da ABD gittikçe yalnızlaşarak, küresel karşıtlarından aldığı menfi referansla müphem bir kedere doğru hızla sürükleniyor. İşte şimdi tam da böyle günlerdeyiz.

            Türkiye’mizin ise kendisini, sonunda yine aklın yolunu bularak bir manda olarak görüldüğü emperyalist Batı’dan soyutlaması, aslında mukarrer olandı. Ne ki aslı Atatürk bağımsızlığı olan bu doğrunun, Eşbaşkanlıkla yola çıkmış bir Erdoğan’ın ve AKP Hükümetinin, ABD’ni mandacısı olarak kabul eden irticai zihniyetiyle düşman kardeşler olduğu da apaçık ortadadır. Bu nedenle eşyanın tabiatına uymayan bu teamülün, aslında AKP adına bir zorunluluk olduğu da anlaşılmaktadır.

            Bu mealde Rusya’nın da AKP Hükümetiyle her şeye rağmen, ittifak arayışı da şartlar gereği oluşan ihtiyaçtan; ama yine de şartlara bağlı bir yaklaşımdır. Çünkü Erdoğan ve AKP sinin bir yan basması halinde, bu ittifak daha oluşmadan patlamaya da mahkûmdur. Ne ki Türkiye ile bir ittifak olgusu, Rusya için ille de olmazsa olmaz değildir. Lakin özellikle de Hükümetin Erdoğan tarafı, son derece dikkatli olmalıdır, yoksa iki ateş arasında kalacağı kesindir. O halde Rusya ile bir anda ortaya çıkan bu son şansını da çok iyi kullanmalıdır. Çünkü hiç kimse hele de Rusya, ikinci defa sırtından vurulmaya asla, belki de sehven olmuştur demeyecektir.

            Anlayacağınız geride kalan 15 yıllık AKP trajikomedisine bakıldığında, bu tuluatın aktörlerine ceman, ne içeride ne de dışarıda hiç kimsenin güven duymadığı ve duyamayacağı da kesinlikle kuşku taşımıyor. İşte ulusumuz ve ülkemiz adına da var olan en büyük tehlike budur aslında. Yani başımızda güvenilemez bir Hükümet taşımakta olduğumuz. Ve bunun da günahını bir gün, bunu hiç hak etmeyen ulusal katmanların ödemek zorunda kalacağıdır. Yoksa kimsenin bu durumun farkında olmadığını mı düşünüyordunuz.


            Bizi de artık içine çeken acil Suriye sorununa kalıcı bir çözüm bulabilmenin tek yolu; Türk Hükümeti ile Suriyeli partnerinin derhal ikili bir konsensüs oluşturması ve toplu çözüm bağlamında aralarında alacakları yapıcı kararları, diğer partnerleri Rusya ve İran’la da birlikte teyit ederek hep birlikte imzalamalarından geçmektedir. Hiç unutulmamalıdır ki Suriye’nin bölünmesi, Türkiye’nin de ortak meselesidir ve sorun öncelikle de bu iki ülkenin asal sorunudur.

Ne ki Türkiye’ye düşen bir görev daha vardır. Bu da Suriye’ye konsensüs teklifinde bulunmadan önce, Suriye’de ki bütün bölücü taife ile hiçbir ilişkisinin kalmadığını açıkça beyan etmek ve bunu da belgelemek zorunda olduğudur. Sonra da Fırat’ın Doğusuna da asker çıkararak ne kadar ciddi olduğunu bütün dünyaya da göstermelidir. Bu takdirde daha ikna edici olacağı da kesindir. Sözün özü; Erdoğan’ın önce gerçek bir milliyetçi olması, bunu da ortaya koyması gerekir. Etnik kimliklerin Kralı olan Türk kimliği varken etniklerle uğraşmanın âlemi nedir.

Hem de bu işin tek faydasının bölücü emperyaliste olduğu artık ilk mektep çocuklarının bile ağızlarında pelesenk haline gelmişken. Ayrıca asla unutulmamalıdır ki, Dünya tarihini değiştiren yüce Atatürk’ün başarısının sırrı, aslında imanla vurguladığı Türk kimliğinde gizlidir. Ve boşuna mı emperyalist, Türkiye’de önce Atatürk’ü bitirirsek, Türklerde Türk kimliği mefhumu da kalkar diye düşünüyor, buna yıllardır uğraş veriyor küçük aklıyla…

İşbu saatten sonra da ABD buna ne der, ne yapar tamamen kendisine kalmıştır. Bakın bilişimci Bil Gates akıllı adamdır. Şimdi de, kendi cep harçlığını ayırdıktan sonra bütün servetinin tamamına yakınını, Dünya muhtaçlarının dernek ve vakıflarına bağışlayacağını söylemiştir. Umarım onun ne yapmaya çalıştığını, Trumph gibi diğer para babaları da anlar. Yoksa yeni küreselde artık yasama garantileri kalmayacaktır. Çünkü emperyalistin kaderi, bizatihi kendi eliyle çizilmiştir, ta yola çıktığından beri. İşte size Neoliberalizm, filmin sonu, yani kaderimi ben yazarımın Türkçesi.

İnsanoğlunun varacağı son bilgelik ve erdem noktası olarak betimlenen Komünizm, öncesi iddia edildiği gibi fakirden zengine doğru değil de belki de zenginden fakire doğru tecelli edecektir, kim bilir. Şayet böyle de olursa, bu durum insanlık adına daha da eğitici olmaz mıydı acaba? Bu durumda da Gates’i anlayabilen diğer para babalarının, gelecek dünyada kendilerine erdemli yasama garantileri adına ışık tutan Gates’e, şükran duymaları gerekecektir.

Pekiyi bu Neoliberalistler bunu görebiliyorlar mı? Hiç sanmıyorum ve kendi başlarını yiyinceye kadar da göremeyecekleri kesindir. Bize gelince, Trumph gibi yap işlet, nasıl ki yaptır işlet, sonra da el koya dönüşürse; olmaz olmaz demeyin sakın. Bu gidişle hele bir dış borçlarınız gırtlağınızı aşsın da, görüşürüz…
                                                                                                         
Serendip Altındal



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder