Tavana
vuran siyasal kalitesizlik, belirsizlik ve adamsızlık gerçeğimizle, 13 yıldır ruhumuzu
karartan AKP Hükümetinden nihayet kurtulup, onu duvarın önüne de koyacakken, kendi
ayağımıza sıkarak yeniden seçime zorlandığımız bir günceldeyiz şimdi de. 1
Kasımda ki Seçimler, Erdoğan’ın da dediği gibi 7 Haziranda ki seçimlere hiç
benzemeyecektir. Çünkü yedikleri haramın açık hesabını ödeme zorunluğunda
köşeye sıkışan Erdoğan ve ekibi, her ne pahasına olursa olsun korkudan iktidarı
bırakmaya da niyetli değildir. Üstüne, bir de bölünmenin eşiğine getirdikleri ülkemizi,
şimdi ulusal medyayı da sansürleyerek, Nazi betimli oluşturulacak çok daha
mundar bir kaosun içine sürükleyebilecek gelişmelerden de, artık doğrudan sizler
sorumlu olacaksınız ve o zaman da yüce Milletiniz sizleri hiç affetmeyecektir askerler
ona göre.
Çünkü 1959 da Menderes ve DP Hükümetinin,
ülkeyi içine soktuğu ve milli darbeye adeta davetiye çıkarttığı durum, daha da
ifrata taşmış haliyle bugün örtülü Başbakan olan Erdoğan AKP si ile yeniden
yaşanmaktadır. İlaveten şimdi bir de kapımızın önünde ve içimizde emperyalist
istila güçleri vardır. O halde şartlar daha da berbattır. O günden bugüne
Demokrat olamayan ve cehaleti nedeniyle de, eliyle seçtiği otokrat idarelerin özgürlük
gaspına müstahak olan bir toplumu, hem de diğer yanda düşmanla boğuşurken, seçim
güvenliğini daha da kolay kaybedeceği bir ortamda yine ve ancak bir askeri milli müdahale veya en azından seçimleri tarafsız
olarak, mutlak güvence altına almak üzere, milli amaçlı
bir örfi idare paklar. Olmaz diyen sen, hangi Demokrasiden bahsediyorsun
bu ülkede hala…
Öyle
ya 1960 milli darbesiyle bugünleri bulabildik hiç olmazsa. Yoksa daha o zaman
yok edeceklerdi bizi. Bakmayın siz Amerikalı artistin “bizim çocuklar”
dediğine, oysa Menderes ve şürekâsı işlerine çok daha yarardı. Ne ki bizim
askere diş geçiremeyeceklerinin de fazlasıyla bilincindeydiler; ama buna rağmen
“bok at izi kalsın” klasiklerini, kazan kazan amaçlı kullanmakla yetinmek
zorunda kaldılar. Şimdi ise durum çok daha farklıdır. Şayet son treni de
kaçırırsak, artık TC bile kalmayacak ortada.
Yoksa
istenen bu mudur? Çünkü hala uyanamayan bu cahil sürünün, kısa vadede adam
olacağı yok. Yeni bir milli revizyondan geçirip, tam bağımsız ve Kemalist bir
ortamda her şeye yeniden başlayarak, Köy Enstitüleri mealinde; ama daha da
geliştirilmiş modellerle, yerinde milli eğitimi, kaldığı yerden yeniden ayağa
kaldırmaktan başka da bir gelecek yoktur artık yeni nesillerimiz için.
Ruhunu
bile sömüren yüzyılların, yüreğinde yanan ve Türk’e en yakışan Şamanist alevini
de söndürdüğü bir ümmetten, yeniden aklı başında özgün bir milleti nasıl
yaratacağını çok iyi bilen emsalsiz Atatürk’ün, önce kafasında planladığı sonra
da uygulamaya koyulduğu milli eğitim programını, son sayfasına kadar ve yeniden
eksiksiz uygulamak; ama bu defa sonlandırmak zorundayız.
Kendisinden
sonra gelenler onun çeyreği kadar bile olamadıkları için ne yazık ki, yarım
bıraktıkları milli eğitim, kanımıza giren Marshall adlı emperyalist sömürgeler projesi
bağlamında, çoktan arkada kalmış Osmanlı dönemine tekrar geri döndürülmüştü.
Şimdi, önce kendi seçmenini soyan, torunlarını bile borçla dünyaya getiren
müstevli AKP çetesine bile hala ümmet olmakta ısrar eden bir topluma, artık
kimse şaşırmamalıdır. Çünkü onlar genetiğiyle oynanmış tohumlar halinde önce
ekilmişlerdi, şimdi de onları eken sömürgeci tarafından biçiliyorlar, işte
oyunun aslı da budur.
Öbür
yanda ise masraflarını bizim karşıladığımız, bitmez tükenmez çakma saray
resepsiyonları ile sözüm ona halkla bütünleşiliyor ve kendi seçmenlerine
“muhalif çevrelere de sevgi gösterin ki peçemiz aralanıp gerçek yüzümüz
görünmesin. Seçimleri alınca, birde başkan olunca, biz biliriz nasılsa ne
yapacağımızı, ara verdiğimiz noktadan yola nasıl devam edeceğimizi” mealinde, özellikle
de kendi seçmenlerini hedefleyen yoğun bir mesaj kampanyası da aynı hızla yürütülmektedir.
İşte böylesi Demokrasi trajikomedyasının oynandığı ülkemizde, esefle
yaşadıklarımız ne yazık ki bunlardır. Ne var ki, Allah beterinden korusun
demekle, düzlüğe çıkılamayacağını da biliyoruz.
Hala
ümmet olduğunun farkında olmayan bir Amerikan toplumu olmadığımızı, yüce
Atatürk sayesinde, çok daha aydın ve özgün bilinçli insanlar topluluğu
olduğumuzu da çok iyi biliyoruz. Görüyoruz ki; bütün fazlalığımıza ve bu avantajımıza
rağmen kendi ülkemizde, çakma Demokrasi yaftası altında, tramvay dolusu bir
azınlığa mahkûm edilmek tehlikesi ile de karşı karşıyayız. Çünkü yasal
haklarımızı bize vermekle yükümlü hukuk sistemi, kendi vatanımızda, AKP
Hükümeti işbirliği ile maalesef, sömürgeci serbest sermaye, kurum ve dernekleri
tarafından kontrol altına alınmıştır. Yani kendi hukuk sistemimiz, istisnalar
tenzih edilmek kaydıyla, artık milli değildir.
Ve
işte bu şartlarda artık olmazsa olmaz görünen örfi idare, seçimlerin engelsiz,
tarafsız ve şaibesiz yapılabileceği ve arkasından da güvenli bir ortamda, milli
bir icra Hükümetinin sorunsuzca işbaşına gelebileceği bir süreyi kapsamalıdır.
Ve unutmayalım ki hazarda ordu komutanı olarak tanımlanan Cumhurbaşkanı,
aslında bir kurşun askerdir, yani semboliktir. Seferi durumda ise o sembol de
ortadan kalkar, ordular komutanı, Genelkurmay Başkanı olur hiç şüphesiz ve tam
yetkiyle. Eğer bugün var olan durum seferi değilse, hangi durum seferidir. Ve
bu bağlamda da, en azından seçimler ve ilk Hükümetin kurulması süresi boyunca, vatanımız
genelinde milli güvenliği sağlayacak bir Örfi idare, artık kaçınılamaz olacak demektir.
Seçim
öncesi PKK aktiviteleri ve cinayetleri yoğunlaşırken, diğer yanda yandaş medyanın
maksatlı baskılarıyla askerimizin kafası karıştırılıp morali bozulmaya
çalışılıyor. Bunu angajmanları gereği yapmaya yönlendirilenler de,
yönlendirenler de, şüphesiz ki Türk askerini asla tanımıyor. Ama akamete daha
başlamadan uğrayan bu gibi davranışların nedeni açıktır. Sarayda oturanı da
kimseye metelik vermeyen fütursuz davranışa özendiren, “tavşana kaç derken
tazıyı tekmeleyen” şifreli bir Obama/ Erdoğan dayanışması olduğu kesin
gözüküyor.
Yok
diyenler külahımıza anlatsın gerekçelerini. Herhalde bizim bilmediğimiz
cesareti, tam da bitti denilen bir sırada, oradan alıyor olsa gerektir birader.
Çünkü Erdoğan’ın, şayet yine ekseriyetle iktidar olduğu takdirde, şimdilik kenara
koyduğu açılım motorunun başlatma butonuna, hem de Sultan/Başkan sıfatıyla yeniden
basabilmesi, o vakit kıs kıs gülecek olan, sadece ABD ve hempalarının işine
yarayacaktır, malumunuz.
Ve hiç tartışmasız anlaşılabiliyor ki;
sırasıyla AKP, PKK ve ABD den kurtulmadıkça, “kurtulduk”
diyebilmek mümkün olmayacaktır bizim ve ülkemiz adına. Ne ki sadece, AKP ve
PKK’nın bileşkesi olan ABD den kurtulmak da aynı kapıya çıkacaktır sonuçta. Ve
bunun için de ülkemizden, bütün emperyalist çökeleğin ve özenle dağıtılmış diğer(!)
çöp yığınlarının, kalıntısız temizlenmesi gerekmektedir. Aynı bağlamda, Irak’ın
Kuzeyinde PYD/PKK’dan arındırılmış bir güvenlik bölgesi derhal oluşturulmak
zorundadır.
Suriye
ve Irakla yapılacak ve o ülkelerin bağımsız bütünlüklerini güvence altına
alacak ikili anlaşmalar geciktirmeden imzalanırken, antiemperyalist ve katıksız,
Kurtuluş Savaşı kıvamında Kemalist bir dik duruş, yedi düvelin şakaya alamayacağı bir ciddiyet
ve kararlılıkla tekrar benimsenmelidir. Bu çizelgeyi şiar edinip hedefine koyan
bir Türkiye ise, Ortadoğu’nun tartışmasız yine tek lideri olacaktır.
Şimdi tek eksik, seçimler öncesi
kendi Kemalist özeğine dönmüş bir CHP varlığıdır artık. Şayet bu da
sağlanabilirse, bütün Vatan Birliğinin de yeni yıldızı olacak CHP, tadından
yenmeyecek ve arkasında ki vatan birliği ile birlikte, altüst edeceği seçim
endeksiyle, iktidar olup milletinin de önderi olacaktır. Türk Milleti ise doğası
gereği güvenip, teslim olacağı adam gibi liderler ister. Bütün yorum ve
temennilerin örtüştüğü bir ülkede ise milli birlik, esas, yasal ve asal tek
güçtür. O halde haydin bakalım, artık hedefimiz bellidir. Başlarımız yukarıda
ve göğüslerimiz ileride iş başına dostlar…
Serendip
Altındal
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder