3 Eylül 2015 Perşembe

HAYDİ İŞ BAŞINA..

            Tavana vuran siyasal kalitesizlik, belirsizlik ve adamsızlık gerçeğimizle, 13 yıldır ruhumuzu karartan AKP Hükümetinden nihayet kurtulup, onu duvarın önüne de koyacakken, kendi ayağımıza sıkarak yeniden seçime zorlandığımız bir günceldeyiz şimdi de. 1 Kasımda ki Seçimler, Erdoğan’ın da dediği gibi 7 Haziranda ki seçimlere hiç benzemeyecektir. Çünkü yedikleri haramın açık hesabını ödeme zorunluğunda köşeye sıkışan Erdoğan ve ekibi, her ne pahasına olursa olsun korkudan iktidarı bırakmaya da niyetli değildir. Üstüne, bir de bölünmenin eşiğine getirdikleri ülkemizi, şimdi ulusal medyayı da sansürleyerek, Nazi betimli oluşturulacak çok daha mundar bir kaosun içine sürükleyebilecek gelişmelerden de, artık doğrudan sizler sorumlu olacaksınız ve o zaman da yüce Milletiniz sizleri hiç affetmeyecektir askerler ona göre.

            Çünkü 1959 da Menderes ve DP Hükümetinin, ülkeyi içine soktuğu ve milli darbeye adeta davetiye çıkarttığı durum, daha da ifrata taşmış haliyle bugün örtülü Başbakan olan Erdoğan AKP si ile yeniden yaşanmaktadır. İlaveten şimdi bir de kapımızın önünde ve içimizde emperyalist istila güçleri vardır. O halde şartlar daha da berbattır. O günden bugüne Demokrat olamayan ve cehaleti nedeniyle de, eliyle seçtiği otokrat idarelerin özgürlük gaspına müstahak olan bir toplumu, hem de diğer yanda düşmanla boğuşurken, seçim güvenliğini daha da kolay kaybedeceği bir ortamda yine ve ancak bir askeri milli müdahale veya en azından seçimleri tarafsız olarak, mutlak güvence altına almak üzere, milli amaçlı bir örfi idare paklar. Olmaz diyen sen, hangi Demokrasiden bahsediyorsun bu ülkede hala…


Öyle ya 1960 milli darbesiyle bugünleri bulabildik hiç olmazsa. Yoksa daha o zaman yok edeceklerdi bizi. Bakmayın siz Amerikalı artistin “bizim çocuklar” dediğine, oysa Menderes ve şürekâsı işlerine çok daha yarardı. Ne ki bizim askere diş geçiremeyeceklerinin de fazlasıyla bilincindeydiler; ama buna rağmen “bok at izi kalsın” klasiklerini, kazan kazan amaçlı kullanmakla yetinmek zorunda kaldılar. Şimdi ise durum çok daha farklıdır. Şayet son treni de kaçırırsak, artık TC bile kalmayacak ortada.

Yoksa istenen bu mudur? Çünkü hala uyanamayan bu cahil sürünün, kısa vadede adam olacağı yok. Yeni bir milli revizyondan geçirip, tam bağımsız ve Kemalist bir ortamda her şeye yeniden başlayarak, Köy Enstitüleri mealinde; ama daha da geliştirilmiş modellerle, yerinde milli eğitimi, kaldığı yerden yeniden ayağa kaldırmaktan başka da bir gelecek yoktur artık yeni nesillerimiz için.

Ruhunu bile sömüren yüzyılların, yüreğinde yanan ve Türk’e en yakışan Şamanist alevini de söndürdüğü bir ümmetten, yeniden aklı başında özgün bir milleti nasıl yaratacağını çok iyi bilen emsalsiz Atatürk’ün, önce kafasında planladığı sonra da uygulamaya koyulduğu milli eğitim programını, son sayfasına kadar ve yeniden eksiksiz uygulamak; ama bu defa sonlandırmak zorundayız.

Kendisinden sonra gelenler onun çeyreği kadar bile olamadıkları için ne yazık ki, yarım bıraktıkları milli eğitim, kanımıza giren Marshall adlı emperyalist sömürgeler projesi bağlamında, çoktan arkada kalmış Osmanlı dönemine tekrar geri döndürülmüştü. Şimdi, önce kendi seçmenini soyan, torunlarını bile borçla dünyaya getiren müstevli AKP çetesine bile hala ümmet olmakta ısrar eden bir topluma, artık kimse şaşırmamalıdır. Çünkü onlar genetiğiyle oynanmış tohumlar halinde önce ekilmişlerdi, şimdi de onları eken sömürgeci tarafından biçiliyorlar, işte oyunun aslı da budur.

Öbür yanda ise masraflarını bizim karşıladığımız, bitmez tükenmez çakma saray resepsiyonları ile sözüm ona halkla bütünleşiliyor ve kendi seçmenlerine “muhalif çevrelere de sevgi gösterin ki peçemiz aralanıp gerçek yüzümüz görünmesin. Seçimleri alınca, birde başkan olunca, biz biliriz nasılsa ne yapacağımızı, ara verdiğimiz noktadan yola nasıl devam edeceğimizi” mealinde, özellikle de kendi seçmenlerini hedefleyen yoğun bir mesaj kampanyası da aynı hızla yürütülmektedir. İşte böylesi Demokrasi trajikomedyasının oynandığı ülkemizde, esefle yaşadıklarımız ne yazık ki bunlardır. Ne var ki, Allah beterinden korusun demekle, düzlüğe çıkılamayacağını da biliyoruz.

Hala ümmet olduğunun farkında olmayan bir Amerikan toplumu olmadığımızı, yüce Atatürk sayesinde, çok daha aydın ve özgün bilinçli insanlar topluluğu olduğumuzu da çok iyi biliyoruz. Görüyoruz ki; bütün fazlalığımıza ve bu avantajımıza rağmen kendi ülkemizde, çakma Demokrasi yaftası altında, tramvay dolusu bir azınlığa mahkûm edilmek tehlikesi ile de karşı karşıyayız. Çünkü yasal haklarımızı bize vermekle yükümlü hukuk sistemi, kendi vatanımızda, AKP Hükümeti işbirliği ile maalesef, sömürgeci serbest sermaye, kurum ve dernekleri tarafından kontrol altına alınmıştır. Yani kendi hukuk sistemimiz, istisnalar tenzih edilmek kaydıyla, artık milli değildir.

Ve işte bu şartlarda artık olmazsa olmaz görünen örfi idare, seçimlerin engelsiz, tarafsız ve şaibesiz yapılabileceği ve arkasından da güvenli bir ortamda, milli bir icra Hükümetinin sorunsuzca işbaşına gelebileceği bir süreyi kapsamalıdır. Ve unutmayalım ki hazarda ordu komutanı olarak tanımlanan Cumhurbaşkanı, aslında bir kurşun askerdir, yani semboliktir. Seferi durumda ise o sembol de ortadan kalkar, ordular komutanı, Genelkurmay Başkanı olur hiç şüphesiz ve tam yetkiyle. Eğer bugün var olan durum seferi değilse, hangi durum seferidir. Ve bu bağlamda da, en azından seçimler ve ilk Hükümetin kurulması süresi boyunca, vatanımız genelinde milli güvenliği sağlayacak bir Örfi idare, artık kaçınılamaz olacak demektir.


Seçim öncesi PKK aktiviteleri ve cinayetleri yoğunlaşırken, diğer yanda yandaş medyanın maksatlı baskılarıyla askerimizin kafası karıştırılıp morali bozulmaya çalışılıyor. Bunu angajmanları gereği yapmaya yönlendirilenler de, yönlendirenler de, şüphesiz ki Türk askerini asla tanımıyor. Ama akamete daha başlamadan uğrayan bu gibi davranışların nedeni açıktır. Sarayda oturanı da kimseye metelik vermeyen fütursuz davranışa özendiren, “tavşana kaç derken tazıyı tekmeleyen” şifreli bir Obama/ Erdoğan dayanışması olduğu kesin gözüküyor.

Yok diyenler külahımıza anlatsın gerekçelerini. Herhalde bizim bilmediğimiz cesareti, tam da bitti denilen bir sırada, oradan alıyor olsa gerektir birader. Çünkü Erdoğan’ın, şayet yine ekseriyetle iktidar olduğu takdirde, şimdilik kenara koyduğu açılım motorunun başlatma butonuna, hem de Sultan/Başkan sıfatıyla yeniden basabilmesi, o vakit kıs kıs gülecek olan, sadece ABD ve hempalarının işine yarayacaktır, malumunuz.

           
            Ve hiç tartışmasız anlaşılabiliyor ki; sırasıyla AKP, PKK ve ABD den kurtulmadıkça, “kurtulduk” diyebilmek mümkün olmayacaktır bizim ve ülkemiz adına. Ne ki sadece, AKP ve PKK’nın bileşkesi olan ABD den kurtulmak da aynı kapıya çıkacaktır sonuçta. Ve bunun için de ülkemizden, bütün emperyalist çökeleğin ve özenle dağıtılmış diğer(!) çöp yığınlarının, kalıntısız temizlenmesi gerekmektedir. Aynı bağlamda, Irak’ın Kuzeyinde PYD/PKK’dan arındırılmış bir güvenlik bölgesi derhal oluşturulmak zorundadır.

Suriye ve Irakla yapılacak ve o ülkelerin bağımsız bütünlüklerini güvence altına alacak ikili anlaşmalar geciktirmeden imzalanırken, antiemperyalist ve katıksız, Kurtuluş Savaşı kıvamında Kemalist bir dik duruş,  yedi düvelin şakaya alamayacağı bir ciddiyet ve kararlılıkla tekrar benimsenmelidir. Bu çizelgeyi şiar edinip hedefine koyan bir Türkiye ise, Ortadoğu’nun tartışmasız yine tek lideri olacaktır.


Şimdi tek eksik, seçimler öncesi kendi Kemalist özeğine dönmüş bir CHP varlığıdır artık. Şayet bu da sağlanabilirse, bütün Vatan Birliğinin de yeni yıldızı olacak CHP, tadından yenmeyecek ve arkasında ki vatan birliği ile birlikte, altüst edeceği seçim endeksiyle, iktidar olup milletinin de önderi olacaktır. Türk Milleti ise doğası gereği güvenip, teslim olacağı adam gibi liderler ister. Bütün yorum ve temennilerin örtüştüğü bir ülkede ise milli birlik, esas, yasal ve asal tek güçtür. O halde haydin bakalım, artık hedefimiz bellidir. Başlarımız yukarıda ve göğüslerimiz ileride iş başına dostlar…

                                                                       Serendip Altındal



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder