Kendi
ülkesinde korkulmaktan ziyade sevilip sayılan, muhtemelen de bu yüzden ilk
olarak elimine edilen, Kaddafi gibi bir liderin Suriye şubesi olan ve ülkesi
için çalışan Esad’ın mevcudiyeti, sizleri neden bu kadar rahatsız ediyor diye
sorulmalıdır Obama’ya. Aynı soru ülkemizdeki Amerikan ambalajlılara da sorulsa,
nasıl olsa cevap bile alınamayacaktır. Obama da muhtemelen göz ucuyla İsrail
Lobisinin locasına bakacaktır. Belki de bu soruyu onlar cevaplandırırlar düşüncesiyle.
Çünkü Ortadoğu’nun, önce Israil’in
güvenliği bağlamında, ısrarla küçük ve etkisiz lokmalara ayrıştırılmaya
çalışılması projesinin (BOP) sacayaklarının birinin sahibi ABD, birinin AB, diğerinin
de Israil değil midir? Ki bunların içinde Israil’in şişirilmesinin, en az işine
yarayacak olanı AB’dir. AB’nin bu projede temsil edilmesinin nedeni de, onları uyutacak
olan ”Kambersiz düğün olmaz” gerekçesi olsa gerekir. Yani anlayacağınız, ha
sana ha bana s…. kaldı Hasan’a. Bak sen, herifler kendi aralarında çoktan
bölüşüvermişler bizim Ortadoğu’yu. Tabii bu paylaşımın, içeriği olan
ülkelerimizle birlikte olacağını da bilmem hatırlatmaya gerek var mı?
Küresel dünya diyerek, küresel
korsanlığa soyunmanın amacı, lidersiz; ama gerçek liderin Washington DC de
ikamet buyurduğu bir dünya mıydı acep kastettikleri; bir zamanların kendileri
de çulsuz göçmenleri olan beyzadelerin. Yüzlerine, gözlerine bulaştırdıkları, yerleşik
insancıkları hallaç pamuğu gibi dağıtıp sefil etmekten; ama sefil edilmişleri
de kredi kartı sahibi yapmaktan başka da bir halta yaramayan Arap Baharını da
içeren bu sorunun cevabı, artık her ne kadar uçan kuşlar tarafından bile
biliniyor olsa da, yine de cevapsız bırakılmıştır. Ve bu bahar çabuk karardı
diye, yoksa şimdi de canlarımı yanıyor acaba?
Emperyalist biraderler devindiler, rakkaseler
gibi kıvırdılar, kaşındılar durdular, nihayet öyle bir noktaya getirdiler ki bu
küreselci(!); ama dört köşe olmuş dünyayı, neticede 3’cü dünya harbi tamtamları
çalmaya başladı artık. Rusya’nın çeşitli fırsatlarda ve mekânlarda verdiği
deklarasyonlar, yaptığı gövde gösterileri, hele son Suriye provokasyonu, sanki
bir harp çağrısının da açık bir ifadesidir şimdi. Rusya da bu yolda yalnız değildir,
bilakis arkası da çok kalabalıktır. Hele de galip tarafta yer alacağı kesin
olan yeni taraftarların, sayıları da gittikçe kabaracaktır.
Olası yeni bir dünya harbi, dağlarda
eşkıya kovalamaya da hiç benzemez. Ne kaçanın ne de kovalayanın nefes dahi alamayacağı
radyasyonlu ortamlarda ve toz duman olmuş bir dünyada galip de bulmak zor
olacaktır. Ne var ki günahkâr tarafın çok daha ağır bir fatura ödeyeceği yine
de kesindir. Mazi bu konuda emsallerle doludur.
Tarih öncesi devleri olan Dinozorlarını
telef eden süpernovadan sonra, nasıl ki dünyanın yeni patronları, cüce yer altı
memelileri ve mağara insanları oldularsa, bir dünya harbinin gerçek kazananları
da belki de yer altlarında, mağaralarda yaşayan ve radyasyondan kurtulan en alt
sosyal katmanların, sömürülen evsizleri, çulsuzları olacaktır. Ve bu çulsuzlar
ilk olarak da; doymak bilmeyen ihtiraslarıyla dünyanın da mahvına sebep olan
küçük ve mutlu bir azınlık olarak hayatta kalan para babalarının, yer altı
sığınaklarına, tıka basa dopdolu gıda ve mühimmat stoklarına el koyacaklardır hiç
şüphesiz. Zira can pazarı acımasızdır. Hele de içinde olacakları o ana baba
günlerinde.
Tekrar dönelim biz yine
Türkiye’mize, öyle ya başka da bir vatanımız var mı? Bir sürü emperyalist
güdümlü, içimizden, dışımızdan çeşitli çatlak ses tarafından, ülkemizde bir Kürt
sorunu olduğu söylenir durur yıllardır. Oysa ne yaptılarsa bu sorunu devreye
sokamamışlardır bir türlü. Şimdi ise vatandaşları provoke edip birbirlerine
düşürerek ve böyle bir sorun varmış izlenimli bir ortam yaratarak, uluslararası
bir genel kampanya oluşturma gayreti içindedirler. İşte en son numaraları da
budur.
Temcit pilavı olmasın diye aynı
şeyleri tekrarlamadan, kısaca özetleyelim ki; aslında Türküyle, Kürdiyle mevcut
bütün sorunlarımızın tek adresi ve tetikçileri bellidir. Bunlar başta aslı emperyalist
mülkü olan otel-saray ve beyinleri iğdiş edilmiş, her konuda tetikçi olarak
kullanılacak düzeydeki AKP’li yandaş ayak takımıdır. Bu yüzden de esasen AKP
içinde her şeye rağmen temiz kalabilmiş beyaz yakalı siyasileri ve bir kısım
medyası dahi, şimdi ikilem içindedirler. Başlarına neler gelebileceğinin artık
farkında oldukları için de, bir an önce saray ve silahşörlerinden nasıl kurtulmalıyız
mealinde beyin fırtınaları yapmaya başlamışlardır. Bu bağlamda seçimlere kadar
da, önemli ve olumlu sinyaller alınacaktır muhtemelen. Çünkü başka da
alternatifleri yoktur.
Dolar’a gelince, bilhassa da
ülkemizde, sadece stokçuları istediği için yükseldiği bellidir. Aslında ülkenin
hemen hemen bütün mal varlığı, esasen uluslararası sermayenin elinde değil
midir? Ülkemiz her artışta fakirleşiyorken, birilerinin Dolar milyarderleri
arasına girdiği ise daha şimdiden kesindir. İyi de, ABD gibi Dolar da
sıfırlayınca, ne olacaklarının da hesabını yapmışlar mıdır bu vatandaşlar. O
zaman da dolu dolu, liderlerinin Erdoğan olacağını söyleyebilecekler midir
acaba hala.
Milliyetçi
cepheyi temsil etmesi nedeniyle okuduğumuz bir gazetenin, bugünkü bir iç sayfa
başlığına bakın. “Güneydoğu Türkiye’den fiilen kopuyor mu?”. Şimdi bizi çok
rahatsız eden bu başlığın sadece düşmanların işine yarayacak ifade biçimiyle, demek
iş bitti algısı yaratarak, Türkçe okuryazarı nasıl yanlış
yönlendirebileceğini de tespit edebiliyorsak ve bölgenin kendi kendine asla
kopamayacağını da biliyorsak; “Güneydoğumuz bizden koparılmaya çalışılıyor?”
başlığının daha doğru olacağının da bilincindeyiz demektir.
Çünkü
her şeyi sorunsuzca ifade edebileceğimiz güzel ve anlam zengini Türkçemizi, hem
de ortak milli amaca uygun, en doğru kalıplarda kullanmak zorundayız da
demektir aynı bağlamda. Şayet ne demek istediğimi anlamakta zorlanıyorsanız
kendinize, acaba tartışmasız bir Türkçeye sahip Mustafa Kemal, bu iki başlığın
hangisini tercih ederdi sorusunu da sorun bir zahmet. O zaman beni daha iyi
anlayacak ve bu konuda sayfalar yazmaktan da kurtarmış olacaksınız.
Eli kulağındadır diyerek beklediğim
gibi, sonunda köşeye sıkışan Batılı kaynaklardan, öncelikle de Alman
olanlarından, göçmenlerin aşağıda – Lübnan, Irak, Türkiye vs. gibi kendi
özelliklerinde sosyal yapıları olan Ortadoğu ülkelerinde – tutulabilmesi için,
bu ülkelere para verelim mealindeki mesajlar söylenmeye başladı artık. Yani
“biz sebep olduk; ama ver üç kuruş heriflere, nasıl olsa da üstüne atlarlar.
Bırak onlar sürünsün” diyorlar herhalde kendilerince. Ne ki, ülkemin başına bu
halleri de getirenler ve tüm rantçıları tarafından asla unutulmamalıdır ki;
işin sonunda “birlikte yürüdük, birlikte asıldık” ağıtını, hep birlikte
söylemek de vardır. İşte bu da bilinmelidir…
CHP, Vatan Partisi birlikteliği,
esasen çok güvendiğim Kılıçdaroğlu etiği, sağduyusu ve kalenderliğinin
beklediğim sonucuydu. Esasen Kılıçdaroğlu bu davranışıyla, “yapamaz” diyen
birçok kendini bilmezi de ters köşeye yatırmıştır. Bu sonucun hepimize hayırlı
olacağını düşünüyor ve özellikle de Kılıçdaroğlu ve Perinçek’e milletim adına,
teşekkürlerimi arz ediyorum.
Liderleri nedeniyle de sonuna kadar;
aralarına herhangi bir kara gölge sokmadan, içlerinde ki sızmaları da
temizleyerek, büyük bir titizlik ve duyarlılıkla yürütüleceğine inandığım ve
tam da en ihtiyaç hissedilen bir zamanlamayla vücut bulan bu muhteşem
beraberliğin; bünyesinde altı okla ifadesini
bulan Kemalist ortak payda özeği ile de, lahit mekânında
yatan yüce önderin ruhuna, ilahi bir şerbet olacağı inancına da sahibim.
Serendip Altındal
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder