15 Eylül 2015 Salı

KEMALİST PAYDA..

            Kendi ülkesinde korkulmaktan ziyade sevilip sayılan, muhtemelen de bu yüzden ilk olarak elimine edilen, Kaddafi gibi bir liderin Suriye şubesi olan ve ülkesi için çalışan Esad’ın mevcudiyeti, sizleri neden bu kadar rahatsız ediyor diye sorulmalıdır Obama’ya. Aynı soru ülkemizdeki Amerikan ambalajlılara da sorulsa, nasıl olsa cevap bile alınamayacaktır. Obama da muhtemelen göz ucuyla İsrail Lobisinin locasına bakacaktır. Belki de bu soruyu onlar cevaplandırırlar düşüncesiyle.

            Çünkü Ortadoğu’nun, önce Israil’in güvenliği bağlamında, ısrarla küçük ve etkisiz lokmalara ayrıştırılmaya çalışılması projesinin (BOP) sacayaklarının birinin sahibi ABD, birinin AB, diğerinin de Israil değil midir? Ki bunların içinde Israil’in şişirilmesinin, en az işine yarayacak olanı AB’dir. AB’nin bu projede temsil edilmesinin nedeni de, onları uyutacak olan ”Kambersiz düğün olmaz” gerekçesi olsa gerekir. Yani anlayacağınız, ha sana ha bana s…. kaldı Hasan’a. Bak sen, herifler kendi aralarında çoktan bölüşüvermişler bizim Ortadoğu’yu. Tabii bu paylaşımın, içeriği olan ülkelerimizle birlikte olacağını da bilmem hatırlatmaya gerek var mı? 

            Küresel dünya diyerek, küresel korsanlığa soyunmanın amacı, lidersiz; ama gerçek liderin Washington DC de ikamet buyurduğu bir dünya mıydı acep kastettikleri; bir zamanların kendileri de çulsuz göçmenleri olan beyzadelerin. Yüzlerine, gözlerine bulaştırdıkları, yerleşik insancıkları hallaç pamuğu gibi dağıtıp sefil etmekten; ama sefil edilmişleri de kredi kartı sahibi yapmaktan başka da bir halta yaramayan Arap Baharını da içeren bu sorunun cevabı, artık her ne kadar uçan kuşlar tarafından bile biliniyor olsa da, yine de cevapsız bırakılmıştır. Ve bu bahar çabuk karardı diye, yoksa şimdi de canlarımı yanıyor acaba?


            Emperyalist biraderler devindiler, rakkaseler gibi kıvırdılar, kaşındılar durdular, nihayet öyle bir noktaya getirdiler ki bu küreselci(!); ama dört köşe olmuş dünyayı, neticede 3’cü dünya harbi tamtamları çalmaya başladı artık. Rusya’nın çeşitli fırsatlarda ve mekânlarda verdiği deklarasyonlar, yaptığı gövde gösterileri, hele son Suriye provokasyonu, sanki bir harp çağrısının da açık bir ifadesidir şimdi. Rusya da bu yolda yalnız değildir, bilakis arkası da çok kalabalıktır. Hele de galip tarafta yer alacağı kesin olan yeni taraftarların, sayıları da gittikçe kabaracaktır.

            Olası yeni bir dünya harbi, dağlarda eşkıya kovalamaya da hiç benzemez. Ne kaçanın ne de kovalayanın nefes dahi alamayacağı radyasyonlu ortamlarda ve toz duman olmuş bir dünyada galip de bulmak zor olacaktır. Ne var ki günahkâr tarafın çok daha ağır bir fatura ödeyeceği yine de kesindir. Mazi bu konuda emsallerle doludur.

            Tarih öncesi devleri olan Dinozorlarını telef eden süpernovadan sonra, nasıl ki dünyanın yeni patronları, cüce yer altı memelileri ve mağara insanları oldularsa, bir dünya harbinin gerçek kazananları da belki de yer altlarında, mağaralarda yaşayan ve radyasyondan kurtulan en alt sosyal katmanların, sömürülen evsizleri, çulsuzları olacaktır. Ve bu çulsuzlar ilk olarak da; doymak bilmeyen ihtiraslarıyla dünyanın da mahvına sebep olan küçük ve mutlu bir azınlık olarak hayatta kalan para babalarının, yer altı sığınaklarına, tıka basa dopdolu gıda ve mühimmat stoklarına el koyacaklardır hiç şüphesiz. Zira can pazarı acımasızdır. Hele de içinde olacakları o ana baba günlerinde.


            Tekrar dönelim biz yine Türkiye’mize, öyle ya başka da bir vatanımız var mı? Bir sürü emperyalist güdümlü, içimizden, dışımızdan çeşitli çatlak ses tarafından, ülkemizde bir Kürt sorunu olduğu söylenir durur yıllardır. Oysa ne yaptılarsa bu sorunu devreye sokamamışlardır bir türlü. Şimdi ise vatandaşları provoke edip birbirlerine düşürerek ve böyle bir sorun varmış izlenimli bir ortam yaratarak, uluslararası bir genel kampanya oluşturma gayreti içindedirler. İşte en son numaraları da budur.  

            Temcit pilavı olmasın diye aynı şeyleri tekrarlamadan, kısaca özetleyelim ki; aslında Türküyle, Kürdiyle mevcut bütün sorunlarımızın tek adresi ve tetikçileri bellidir. Bunlar başta aslı emperyalist mülkü olan otel-saray ve beyinleri iğdiş edilmiş, her konuda tetikçi olarak kullanılacak düzeydeki AKP’li yandaş ayak takımıdır. Bu yüzden de esasen AKP içinde her şeye rağmen temiz kalabilmiş beyaz yakalı siyasileri ve bir kısım medyası dahi, şimdi ikilem içindedirler. Başlarına neler gelebileceğinin artık farkında oldukları için de, bir an önce saray ve silahşörlerinden nasıl kurtulmalıyız mealinde beyin fırtınaları yapmaya başlamışlardır. Bu bağlamda seçimlere kadar da, önemli ve olumlu sinyaller alınacaktır muhtemelen. Çünkü başka da alternatifleri yoktur.


            Dolar’a gelince, bilhassa da ülkemizde, sadece stokçuları istediği için yükseldiği bellidir. Aslında ülkenin hemen hemen bütün mal varlığı, esasen uluslararası sermayenin elinde değil midir? Ülkemiz her artışta fakirleşiyorken, birilerinin Dolar milyarderleri arasına girdiği ise daha şimdiden kesindir. İyi de, ABD gibi Dolar da sıfırlayınca, ne olacaklarının da hesabını yapmışlar mıdır bu vatandaşlar. O zaman da dolu dolu, liderlerinin Erdoğan olacağını söyleyebilecekler midir acaba hala.


Milliyetçi cepheyi temsil etmesi nedeniyle okuduğumuz bir gazetenin, bugünkü bir iç sayfa başlığına bakın. “Güneydoğu Türkiye’den fiilen kopuyor mu?”. Şimdi bizi çok rahatsız eden bu başlığın sadece düşmanların işine yarayacak ifade biçimiyle, demek iş bitti algısı yaratarak, Türkçe okuryazarı nasıl yanlış yönlendirebileceğini de tespit edebiliyorsak ve bölgenin kendi kendine asla kopamayacağını da biliyorsak; “Güneydoğumuz bizden koparılmaya çalışılıyor?” başlığının daha doğru olacağının da bilincindeyiz demektir.

Çünkü her şeyi sorunsuzca ifade edebileceğimiz güzel ve anlam zengini Türkçemizi, hem de ortak milli amaca uygun, en doğru kalıplarda kullanmak zorundayız da demektir aynı bağlamda. Şayet ne demek istediğimi anlamakta zorlanıyorsanız kendinize, acaba tartışmasız bir Türkçeye sahip Mustafa Kemal, bu iki başlığın hangisini tercih ederdi sorusunu da sorun bir zahmet. O zaman beni daha iyi anlayacak ve bu konuda sayfalar yazmaktan da kurtarmış olacaksınız.

           
            Eli kulağındadır diyerek beklediğim gibi, sonunda köşeye sıkışan Batılı kaynaklardan, öncelikle de Alman olanlarından, göçmenlerin aşağıda – Lübnan, Irak, Türkiye vs. gibi kendi özelliklerinde sosyal yapıları olan Ortadoğu ülkelerinde – tutulabilmesi için, bu ülkelere para verelim mealindeki mesajlar söylenmeye başladı artık. Yani “biz sebep olduk; ama ver üç kuruş heriflere, nasıl olsa da üstüne atlarlar. Bırak onlar sürünsün” diyorlar herhalde kendilerince. Ne ki, ülkemin başına bu halleri de getirenler ve tüm rantçıları tarafından asla unutulmamalıdır ki; işin sonunda “birlikte yürüdük, birlikte asıldık” ağıtını, hep birlikte söylemek de vardır. İşte bu da bilinmelidir…


            CHP, Vatan Partisi birlikteliği, esasen çok güvendiğim Kılıçdaroğlu etiği, sağduyusu ve kalenderliğinin beklediğim sonucuydu. Esasen Kılıçdaroğlu bu davranışıyla, “yapamaz” diyen birçok kendini bilmezi de ters köşeye yatırmıştır. Bu sonucun hepimize hayırlı olacağını düşünüyor ve özellikle de Kılıçdaroğlu ve Perinçek’e milletim adına, teşekkürlerimi arz ediyorum.

Liderleri nedeniyle de sonuna kadar; aralarına herhangi bir kara gölge sokmadan, içlerinde ki sızmaları da temizleyerek, büyük bir titizlik ve duyarlılıkla yürütüleceğine inandığım ve tam da en ihtiyaç hissedilen bir zamanlamayla vücut bulan bu muhteşem beraberliğin; bünyesinde altı okla ifadesini bulan Kemalist ortak payda özeği ile de, lahit mekânında yatan yüce önderin ruhuna, ilahi bir şerbet olacağı inancına da sahibim.
                                                                                   
                                                                                    Serendip Altındal



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder