Alman
basınına göre; bir mezbaha haline gelen Suriye’den kaçmak zorunda kalan
göçmenlerin sadece birkaç yüz kadarını – ki onlarda muhtemelen, en varlıklı
olanlardı – kabul eden ve kendisi de bir göçmen ülkesi olan ABD’nin, bu
bağlamda verdiği utanç büyüktür. Buna ilave olarak da, yaşanamaz bir bataklığa
döndürdükleri Ortadoğu da, tüm mazlum insanları yerlerinden yurtlarından eden
emperyalistlerin başı olan esas hergelenin de ABD olduğu düşünülürse, utancı
koyun kenara; ama insan varlığını bu kadar umursamazlığın, sözde hümanist(!) suratlara
kazıdığı böyle kapkara bir lekeye, haydi gelin de ‘yuh’ çekmeyin.
Irak’ın Tahrir meydanında, ülkelerinde
bir türlü birliği sağlayamayan kendi hırsızları yüzünden de galeyana gelen halk
nümayişlerinde, Dışişleri Bakanlarının üstü çizilmiş resimleri dolaştırılırken,
acınası durumlarından kendisinin de sorumlu olduğu emperyalist Merkel, en
başarılı yönetici olarak alkışlanıyordu. Tezada bakın, ne alakaysa. Aynı halk
grupları “şayet kendi ülkemizi geri alamazsak, Almanya’ya hicret ederiz”
mesajlarını da veriyorlardı.
Şimdi
bu durumda ne yaparlar dersiniz. Göçmen probleminde, bütün kalkınmış ülkeler sorumluluk
almalıdır diyen Merkel – ki bu soygunda günahı olmayan Doğulular neden alsın -
acaba gerçekte neyi hesaplıyor. Malum İt ite it de kuyruğuna buyurur derler. ABD
topu AB ye attıktan sonra, AB patron devletleri de gözlerine kestirdikleri,
sonradan AB’li olma Balkan devletlerini, belki de biraz finansal bağışlarla
özendirerek, daha doğrusu da köşeye sıkıştırarak, göçmen – ki aslı çağdaş köle
- kamplarına çevirmeye hazırlanıyorlar.
Demek
ki AB taşeronları bundan böyle, meta – para piyasasının en değerli metaı olan emeği,
bu kamplardan karşılayacaklar. Ne var ki diğer yandan da, Macaristan’da yeni
Quantenamo’lar oluşuyor diyerek, Suriyeli vs. göçmenlerin yerleştirildiği gayrı
insani kampları, sözüm ona kınamaktan da kaçınmıyorlar. Bu da yeni Balkan
devletlerinin, emek pazarını ellerine geçirmemeleri ve bu çok değerli pazarı
büyüklerin kendi kontrollerinde tutabilmeleri adına bir ön hazırlık olabilir mi
acaba.
Diğer bir yoruma göre de; Kürt İşçi
Partisi olarak betimledikleri ve gözümüzün içine bak baka legalize ettikleri ve
son günlerde ülkemize verdirdiği kayıpları da zevkle izledikleri PKK, istemeye
istemeye AB’li sözde(!) dostlarımız tarafından da lütfen bir terör örgütü
olarak kabul(!) ediliyormuş. Gel de gülme bu şarlatanlara şimdi. Sanki 35
yıldır PKK’yı iğneden ipliğe donatan, sözcülüğünü yapan, 45 yıl önce vefat
etmiş rahmetli babacığımdı.
Almanya’nın tirajı en yüksek
olanlarından dünkü Die Welt gazetesi de Kara Kuvvetlerimizin PKK yuvalarını vurmak
üzere Kuzey Irak’a girdiğini başlık haber yapmış. Geniş kapsamlı haberde 50
Türk uçağının da PKK yuvalarını yerle bir ettiği, Dağlıca saldırısında şüpheli
olduğu sanılan en az 40 PKK’lının da etkisiz hale getirildiği filan falan bildiriliyor.
Oysa bizim cepheden bakınca, PKK’nın
16 askerimizi şehit eden son Dağlıca ve beraberinde de 13 polisimizin hayatına
mal olan Iğdır cinayetleri, biriken acılarımızın tuzu biberi olurken, PKK ya ve
arkasında ki, “PKK bizim kara gücümüzdür” diyen tüm emperyalist sefillere
karşı, tırnaklarımızı bile bilememiz gerektiğini, sathı müdafaamız bağlamında
bir mecburiyetimiz olarak kabul ediyoruz. ABD, kara gücüm dediği PKK ile aziz ülkeni
işgale hazırlanıyor, buna rağmen sen onu misakı milli cephene koymuyor ve hala
bir dost kabul ediyorsun. Düşmanımsın diyebilmen için sana daha ne yapsaydı.
Sorumuza gelince; şimdi milletine bu ıstırabı reva gören içindeki vatan haini beslemelerin,
yatacak yerleri var mı hala senin ülkende artık.
Ve
asla da yadsımıyoruz ki; 13 yıllık AKP devletsizliğinin, ekseninden saptırdığı devlet
geleneği, ne yazık ki açılım süreci içinde ülkemizi, tonlarca patlayıcının çeşitli
bölgelerine gömüldüğü ve tetikleri çekilmeye hazır, uzaktan kumandalı bir PKK
mayın çöplüğüne dönüştürmüştür. Utanmadan ülkenin eski, açılımdan bizatihi sorumlu
başbakanı, bugünlerin de Cumhurbaşkanı ise bu gerçeği, umursuzca bir de itiraf
etmektedir.
Dolayısıyla
da bu müstevli Hükümetin, kendi öz evlatlarımızın da PKK ile eş anlamda katili
olduğu, nasılsa tarihin sabıka kayıtlarında, kronolojik yerini alacaktır mutlaka.
Hele de acılarının nedenlerini haklı olarak sorgulayan Şehit ailelerini bile
karaktersizlikle itham eden bir zihniyete, nasıl vatandaşlık hakkı verilir bu
ülkede hala, anlaşılır gibi değildir.
Bu başıbozuk keyfiyet nereye kadar
böyle sürer. Fazla sürmeyeceği de artık belli olmuştur. Milli kararlılığımız
ise bu süreyi çok daha kısaltacaktır. Mutlak arınma ise, milli birliğin vazgeçilemez
tek gücümüz olduğu, toplumun bütün katmanları tarafından özümsenirse ancak mümkün
olabilecektir. Tahrir meydanında ‘ya ülkemi geri alırım, ya da giderim’ çaresizliğine
pankart açan Iraklılara baktığımızda, emperyalizmin Ortadoğu’muzu getirdiği
hazin durumu anlıyoruz. Hiç unutmayalım ki büyük senaryonun içinde biz de
varız. Yoksa hala uyanamadık mı? Hemen aynaya bakalım ve öz eleştiri yapalım o
zaman. Lekesiz olduklarını düşündüğümüz suratlarımızda, başkalarına gözükmeyen kendi
lekelerimizi görebiliriz belki de, kim bilir…
Ortak çağrılarımız üzerine, CHP’nin
liderliğini üstlenebileceği bir MİLLİ BİRLİK
projesi, nihayet tepenin ardından görüntü vermeye başlamıştır. Bu projenin
yadsınamaz artılarının, Kılıçdaroğlu ve ashabının siyasi kariyerlerine,
fazlasıyla getirisi olacağından da adımız kadar eminiz. Çünkü milli tarihimize altın
harflerle yazılacak bir kayıt oluşturabilmek için de, atılabilecek en isabetli
adımdır bu. İnşallah beklediğimiz gibi olumlu sonlandığını da görmek, milletimize
nasip olur. Zira ancak o takdirde şehitlerimizin kanı yerde kalmayacak ve özlenen
huzur, gerçek olabilecektir…
Serendip
Altındal
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder