Davutoğlu
nam birader, bedel ödediklerini söylüyormuş. Allah aşkına, neyin bedelini
ödediklerini bir bilen varsa söylesin de bizde öğrenmiş olalım, sevaptır.
Kardeş şayet 13 yılın soygunlarının, balyoz ve Ergenekonlarının, yüce yargıyı
guguk etmenin bedelini ödediklerini söylemeye çalışmışsa, onu ödeyecekler nasıl
olsa; ama henüz daha ödemediler. Çünkü MHP’li lastik tamircisi sağ olsun, o iş
şimdilik ertelendi.
Oysa hem de hiç hak etmedikleri
halde, her gün taşınan Şehit cenazeleri ve gün göremeden aramızdan ayrılmak
zorunda kalan körpelerin, analarının, babalarının yürekler yakan figanlarıyla,
bedeli kimlerin ödediği ve kendi basiretsizlikleri yüzünden halen de ödemekte
oldukları açıkça belli oluyor. Ve ülkemizdeki bütün terörist melanet yuvaları
temizlenmeden, içlerindeki yılanların başları ezilmeden de milletin huzur
bulamayacağı hala görülemiyor mu? Yoksa bu zat at gözlüğü ile mi dolaşıyor.
Ülkemizde
hanidir sıfırlanmış olan terörün, 2002 den bu yana sönmüş ateşinin üstüne yeni
kömür atarak, diğer yandan da altını üfleyip ateşi yeniden canlandırmak amacıyla
bu ülkeye iktidar yapılmış AKP cemaati, dününü çabuk unuttu anlaşılan. Şimdi
ise TSK’nın havaya kalkan yumruğunu gördükten sonra, birden aklı başına geldi
de mi acilen milliyetçi hamaset türküleri yakmaya başlayarak, üstüne de seçmende
duygu sömürüsü bile yapmaya kalktı yine.
Vaktiyle
AKP henüz iktidar yapılmaya hazırlanırken, “Tayipler gümbür gümbür geliyor”
diyerek, timsah esprisi yapanlara, “o halde paldır küldür giderken de,
Atatürkçü olup gidecekler, siz hiç merak etmeyin” demiştim. İşte şimdi o
günlerdeyiz artık. Yoksa hala aymadılar mı bizim biraderler buna. Görülüyor ki,
CHP ile kendileri adına da kalıcı bir kurtuluş koalisyonu kurmak yerine,
Sarayla müştereken sahneye koymak istedikleri azınlık Hükümeti senaryosu,
Davutoğlu’nun bütün kariyer umudunu da; seçimler umduğu gibi çıkmayınca, Erdoğan’ın
yemek sonrası kürdanı gibi, dişlerinin arasında un ufak edecektir. Bizim
akılları başlarından taşan(!) akillerin bile farkına vardığı bu gerçeğin, acaba
akıllı geçinen hoca farkında değil midir? Her ne kadar koalisyon oyununun fazla
uzatılması, milletin tansiyonunu yükseltip, bıkkınlık yaratarak, “en kötüsüne
razı ederiz” ambiyansı taşıyor olsa da; art niyeti fark edip, oyunu da bozmak gerekmektedir.
Son
günlerde bir de bazı Arap haberciler, Ortadoğu uzmanı kesildiler başımıza. Hani
bir eksiğimiz bu kalmıştı. Oysa entrikadan başka albenisi olmayan Arap’ın
Arap’a faydasının olmadığını, oltaya kazara gelen acemi Hamsi bile bilir.
Bunlar olsa olsa sahte algı yaratma, kafa karıştırma misyonuyla Türk Medya
Çarşısına salınmış ve son günlerde ülkemizde hayli bollaşan İsrail & ABD
ajanlarıdır mutlaka…
Geçen
gün, Bitlisli bir Kürt olduğunu söyleyen 27 yaşlarında aydın bir delikanlı ile
tesadüfen tanıştım. Aslında bölücülüğün karşısında oldukları nedeniyle, PKK ile
aynı kulvarda oldukları için, HDP yerine CHP’ye rey verdiklerini, Türkiye’nin
hepimizin vatanı olduğunu ve Türk Milletinin vatandaşı olduklarını kıvançla
söyleyen ve ben Kürt’üm diyenlerden çok ayrı, aydın kimlikli bu delikanlıya ve
yanındaki düzgün arkadaşlarına, elbette kanım kaynayacaktı.
İçimizdeki
bazı sahte Demokratların ve yandaş beslemelerin özgürlük anlayışına göre, Fransız
ben Fransız’ım, İngiliz ben İngiliz’im vs. diyebilir; ama biz Türk kimliğimizi
savununca ırkçı, faşist olarak betimlenebiliriz. İşte bu tehlikeye rağmen, ulus
bilincinde bir Kemalist olarak, bu anlayışta olanların bende çürük fındık kadar
kıymeti harbiyesi olmadığı nedeniyle, bundan sonra söyleyeceklerimize de devam
edelim o zaman.
Ona,
kendisine Kürt demeyi bırakmasını, çünkü asıllarının Türkmen ve öz be öz Türk
evladı ve hatta öyle ki, Batı bölgelerde yaşayanların çoğundan bile daha saf kanlı
olduklarını söyledim. O bana Selçuklulardan beri yörelerinde olduklarını
söylerken, ben Selçukluların daha dünkü çocuk olduğunu, hepsinin ahfadı olan ön
Türklerin ise, on binlerce yılların öncelerinden itibaren, farklı lehçe – ki buna
Kürtçe de dâhil olmak üzere, 42 Türk lehçesinin varlığı, bugün artık tartışılamıyor
bile dünyada – ve bayrak altında defalarca bugünkü toprakların da sahibi olan cihan
devletleri kurduklarını anlatmaya çalıştım.
Esas
ön Türklerin sizlerin ahfadı olduklarını da iyi bilen emperyalist, esasen
Kürtlük hikâyesini Türk’ü kendi özüne yabancılaştırarak yok edecek bir mankurt
projesi olarak kullanıyor. İkinci bir klasik kurgu da meşhur Sosyalist Enternasyonal
masalıdır. Özü tedavül olan serbest ticaret bile emperyalizmin yanında,
Peygamberin aptes suyu gibi temiz kalır. Seni sömürge kölesi olarak gören ve
mevcudiyetini sadece sömürgelerinin kayıpları üzerine inşa eden emperyalistin, kendi
hizmetinde olan işçi, memur ve beyaz yakalıların arasında ne işin var. Yoksa
onları kendine partner olarak mı görüyorsun. Bu kadar saf olma demek ihtiyacını
da hissettim.
Gördüm
ki dikkatle dinlerken, beni teyit eden geniş bir bilgisi de vardı Türk tarihi ve
dünya gerçekleri üzerine. Dolayısıyla, bütün bu müşterek bilgilerin ışığında,
Kürt denilenlerin de Dolara endekslenerek, kripto Kürt (Ermeni/Yahudi karışımı)
dolmuşuna bindirilip, nasıl iğfal edilerek kardeş kasabı haline
getirildiklerini, yine birlikte kabul etmekte hiç zorlanmadık. Sevinç ve
ilgiyle beni dinlerken gözlerinde parlayan ışık ve “ağabey, sen Amerikalı
bölücülerle cephede savaşırken, ben elbette yanında olacağım” sözleriyle de
asli duygularını fazlasıyla ifade ediyordu aslında. Bana da artık, “gerçek Türk
evladını sizler temsil ediyorsunuz” demek kalmıştı sadece. Çünkü aksi, bir
bülbülü miyavlatan adam yapardı artık beni…
UVERTÜR
Dün akşam ruhumu yine rüzgâra saldım
Aklım boşta kaldı
Zaten seher de buna alışıktı
Bülbülse miyavlıyordu
Uykusuz gecenin yitiğinde
Karanlık çözülürken
İki minik baykuşum uykuya daldılar
İri gözleri aydınlığa kapalı
Ve kulakları sessizliğe
Zira fedakâr ana doyurmuştu onları
Gidip gelip avlanarak
Şafağa kadar
Oysa limanda bir yerde
Bir yetim yavru
Aç uyumuştu ta gün atıncaya kadar
Ben bana kızgın
Ve amiyane bakan ufka
dargın
Elimin ayasıyla kelimi
okşadım
Bir yanda anımsarken
bunları
Öte de ezber bozan
Sallıyordu yine
desteksiz
Sordum kendime acep bu
ben miydim?
Oysa yok sayılmalıydı o
densiz
Benden cevap gecikti
Bilmem dedi bülbül
Artık ağlıyorken sebepsiz
Bu sefer benim aklım karıştı
Neyse ki yüreğim bu defa
bendeydi
Ve bu kez onu sabah
Poyrazına salmadım…
Serendip
Altındal
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder