Konuştu
konuştu, sonuçta yine takiyeden başka da bir şey çıkmadı sözde koalisyon
açıklamasından. Neticede her ne kadar kendi beklentime uymasa da, birilerinin beklediği
oldu ve koalisyon tutmadı. Aslında bu sonuç da doğrudan Kılıçdaroğlu’nun artı
hanesine yazıldı. Öyle ki Davutoğlu’na sorulan en açık sorular bile, abartılı takiye
nedeniyle cevaplarını bulamadılar. Yani birader sadece yan paslarla zamana oynadı;
ama sonuçta daha bitiş düdüğü çalmadan, topu yine kendi kalesinde gördü.
Yani anlayacağınız, karşımızda tipik
bir Davutoğlu vardı. Bildiğiniz gibi, sadece içi boş, bol laf ve ifade olmaktan
uzaktaki somut anlamı, çıkar çıkarabilirsen. Ya da nasıl yorumlarsan artık.
Yani tam istenilen yandaş basın malzemesi oldu. Bir saat boyunca olmayan
koalisyon adına salladıkları.
Başlangıçta seçim Hükümeti
beklentisi vardı ki, ben kendi adıma en azından CHP duruşuna güvendiğim ve
Davutoğlu tarafında da kendisini aklamak adına, son bir fırsat olacağı için,
seçim Hükümeti olmayan, kalıcı bir koalisyon çıkacağını umuyordum. Maalesef
gördüm ki Davutunoğlu yine kaçak güreşti ve Sarayın etrafından dolanacak yürek
taşımadığını, bir kere daha ispat etti.
Neticede iki ana sonuç çıktı ortaya.
Birincisi Erdoğan’ın yeni seçim kaprisi veya inadı, aslında Davutoğlu’na ima
ederken, bizatihen kendisinin intihar kararı aldığı görüntüsü verdi. İkincisi de, AKP buz dağının taban kadrosunun,
bir türlü Saray figüranlığından vazgeçmeyerek, giderek de sofra tabağına
sığacak buz parçasına dönüştüğüydü. Ve yeni seçimlerden sonra da, bu parçadan
artık bir bardağı dolduracak kadar bile su çıkmayacağı açıkça anlaşılıyordu.
Herhalde millet bu önlenemez eriyişte
boğulan ve buna rağmen hala yüzde 46 oy bekleyen haramiler kadrosundan, artık
ne köy ne de kasaba olamayacağının farkına varacak ve başta Saraydaki örtülü
başkanları olmak üzere, bütün AKP tayfasına gereken dersi verecektir mutlaka
diye düşünüyorum. Koalisyon gitgelleri sonunda, ilk günden itibaren olumlu ve
dik duruşuyla kararlığını ortaya koyan CHP, aslında AKP nedeniyle sonucu olumsuz
da olsa, koalisyon sürecinin tek kazananıdır. Bu kazanç da mutlaka kendi hanesine
gelecek seçim sonuçlarına, pozitif yansıyacaktır.
Saraydaki ile aynı siyasi görüşte
olduğunu ima ederken de, aslında onun eziği olmadığı algısını yaratmaya çalışan
Davutoğlu, bir başka biçimde küçüldüğünü ve omurga hasarlı olduğunu ne yazık ki
hala anlayamıyordu. Kim bilir belki de bu neviden takiyeleri yutmaya alışkın yandaş
beslemeleriyle karıştırmış olmalıydı bizleri herhalde.
Biz anlaşamayacağımız bir konu
göremedik diyen Kılıçdaroğlu, kırmızıçizgilerini de ortaya koymadıklarını ve
sadece birbirlerini dinlediklerini ifade etti. Bu kısa ve çok açık bir özet
olan ifadeye rağmen, Davutoğlu’nun yaklaşık bir saat süren konuşmasında neler
anlattığını veya anlatmak istemediğini, varın siz tahmin edin artık.
Bilahare
Davutoğlu’nun ileri sürdüğü erken seçim önerisini de, tek çözüm olarak görmeyen
Kılıçdaroğlu’nu dinlediğimizde, koalisyon çözümsüzlüğünün, aslında tamamen Davutoğlu’nun
AKP’sini bağladığını, bir kere daha tespit etmiş olduk. Ve sonuçlar tek tek ele
alındığında, Davutoğlu’nun sarayın kara kaftanı altında nasıl yok olduğu, bir
kere daha o kadar açık ve seçik ortaya çıkıyordu ki.
Siyasa
bağlamında bunlar yaşanırken, diğer yanda her gün kaldırılan Şehit
cenazeleriyle, ekonomik ve siyasi sorunların tavan yaptığı ülkemizde, Bir de
Dolara zirve yaptıran Hükümetsizlik sorunu, dış borçları da katlıyor. İşte hal
ve gidişat böyle iken, ne yazık ki bir kendini bilmezin paranoid kaprisleri ve
içinde yaşadığı korku duvarı da, bu makûs durumun tek nedeni olarak sırıtıyor.
Burada
alakasız gibi dursa da, dolaylı olarak somutun bir parçası olan bir noktaya,
değinmeden geçemeyeceğim. Her gün okuduğum bir ulusalcı gazetede, aslında bir
yandaş gazetede yazması gerekirken, Ege Cansen gibi bir Amerikan kaşarı, Dolar
ekonomisti nasıl yazar, anlamış değilim. Böyleleri, okuduğumuz gazeteyi bile
okunmaz kılacaklar bu gidişle. Adam KÖB (Kürt Özerk Bölgesi) diyor, ülkemde hiç
doğmayacak olan bir çocuğun adını bile koymuş.
7
X 24 saat karşılıksız Dolar basıyor senin Amerikalın. Parası çoktan paçavra
oldu artık. Daha toplasın meraklısı. Yakında patlayacak bir taraflarında
topladıkları o Dolarlar. Bizi sırtımızdan hançerleyen kalleşlerin maaşları
neyle ödeniyor sanıyorsun. Acaba bunların sonunu da öngörebiliyor musun
ekonomist. Saatiniz çalınca seninle aynı imalat numarasını taşıyanlar, hep
birlikte çoktan Amerika’ya uçmuş olursunuz nasıl olsa. Orada değiştirirsiniz
artık 51 Eyaletten birinin adını, çakma Kürtleriniz adına KÖB olarak. Biz de burada
aslanlar gibi savunuruz kalemizi nasıl olsa, emperyalist sırtlanlara karşı, hiç
kuşkun olmasın.
Bak
sen, muhayyel TC, KÖB geleceğinin ekonomi/politiğini bile şimdiden kurgulamaya
başlamış. Bu arkadaş bu rahatlığı nereden buluyor, yoksa aç karnına o da Cola filan
mı içiyor. Ekonomist eniştenin tam da PKK etiketli ABD Lejyonerleriyle
gırtlaklaştığımız bu günlerde, dünkü köşe yazısında topumuzu öpmeye kalkması, hayli
enteresan geldi bana doğrusu. Sen Kürdü Türk’e bırak, kendi ekonominle uğraş
birader. Aman gazete yönetimi dikkatli ol! Bu gidişle tiraj kaybına uğrarsın.
Saraylı
mı? Bir zamanlar zırhlı arabayla ödüllendirdiği ve şimdi elinden kaçırdığı,
belki de kaçırttığı Savcı Özü, hesap verecekler listesine oturturken, daha önce
kendisinin o listenin en başında yer aldığını, bakalım ne zaman anlayacak; çaresiz
monşer Davutoğlu gibi, bakalım daha hangi zilde gaflet uykusundan uyanacak
acaba, diye düşünüyor insan ister istemez. Veya Kılıçdaroğlu’nun da belirttiği
gibi siyaset, her 24 saatte yeni sürprizlere gebedir. Hele de gerçek sahipleri
uyurken, emperyalist nişangâhı yapılmış bir ülkede. En iyisi bekleyelim biraz
daha…
Serendip
Altındal
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder