14 Ağustos 2015 Cuma

BEKLE GÖR..

             Konuştu konuştu, sonuçta yine takiyeden başka da bir şey çıkmadı sözde koalisyon açıklamasından. Neticede her ne kadar kendi beklentime uymasa da, birilerinin beklediği oldu ve koalisyon tutmadı. Aslında bu sonuç da doğrudan Kılıçdaroğlu’nun artı hanesine yazıldı. Öyle ki Davutoğlu’na sorulan en açık sorular bile, abartılı takiye nedeniyle cevaplarını bulamadılar. Yani birader sadece yan paslarla zamana oynadı; ama sonuçta daha bitiş düdüğü çalmadan, topu yine kendi kalesinde gördü.

            Yani anlayacağınız, karşımızda tipik bir Davutoğlu vardı. Bildiğiniz gibi, sadece içi boş, bol laf ve ifade olmaktan uzaktaki somut anlamı, çıkar çıkarabilirsen. Ya da nasıl yorumlarsan artık. Yani tam istenilen yandaş basın malzemesi oldu. Bir saat boyunca olmayan koalisyon adına salladıkları.
           

            Başlangıçta seçim Hükümeti beklentisi vardı ki, ben kendi adıma en azından CHP duruşuna güvendiğim ve Davutoğlu tarafında da kendisini aklamak adına, son bir fırsat olacağı için, seçim Hükümeti olmayan, kalıcı bir koalisyon çıkacağını umuyordum. Maalesef gördüm ki Davutunoğlu yine kaçak güreşti ve Sarayın etrafından dolanacak yürek taşımadığını, bir kere daha ispat etti.

            Neticede iki ana sonuç çıktı ortaya. Birincisi Erdoğan’ın yeni seçim kaprisi veya inadı, aslında Davutoğlu’na ima ederken, bizatihen kendisinin intihar kararı aldığı görüntüsü verdi.  İkincisi de, AKP buz dağının taban kadrosunun, bir türlü Saray figüranlığından vazgeçmeyerek, giderek de sofra tabağına sığacak buz parçasına dönüştüğüydü. Ve yeni seçimlerden sonra da, bu parçadan artık bir bardağı dolduracak kadar bile su çıkmayacağı açıkça anlaşılıyordu.

            Herhalde millet bu önlenemez eriyişte boğulan ve buna rağmen hala yüzde 46 oy bekleyen haramiler kadrosundan, artık ne köy ne de kasaba olamayacağının farkına varacak ve başta Saraydaki örtülü başkanları olmak üzere, bütün AKP tayfasına gereken dersi verecektir mutlaka diye düşünüyorum. Koalisyon gitgelleri sonunda, ilk günden itibaren olumlu ve dik duruşuyla kararlığını ortaya koyan CHP, aslında AKP nedeniyle sonucu olumsuz da olsa, koalisyon sürecinin tek kazananıdır. Bu kazanç da mutlaka kendi hanesine gelecek seçim sonuçlarına, pozitif yansıyacaktır.

            Saraydaki ile aynı siyasi görüşte olduğunu ima ederken de, aslında onun eziği olmadığı algısını yaratmaya çalışan Davutoğlu, bir başka biçimde küçüldüğünü ve omurga hasarlı olduğunu ne yazık ki hala anlayamıyordu. Kim bilir belki de bu neviden takiyeleri yutmaya alışkın yandaş beslemeleriyle karıştırmış olmalıydı bizleri herhalde.


            Biz anlaşamayacağımız bir konu göremedik diyen Kılıçdaroğlu, kırmızıçizgilerini de ortaya koymadıklarını ve sadece birbirlerini dinlediklerini ifade etti. Bu kısa ve çok açık bir özet olan ifadeye rağmen, Davutoğlu’nun yaklaşık bir saat süren konuşmasında neler anlattığını veya anlatmak istemediğini, varın siz tahmin edin artık.

Bilahare Davutoğlu’nun ileri sürdüğü erken seçim önerisini de, tek çözüm olarak görmeyen Kılıçdaroğlu’nu dinlediğimizde, koalisyon çözümsüzlüğünün, aslında tamamen Davutoğlu’nun AKP’sini bağladığını, bir kere daha tespit etmiş olduk. Ve sonuçlar tek tek ele alındığında, Davutoğlu’nun sarayın kara kaftanı altında nasıl yok olduğu, bir kere daha o kadar açık ve seçik ortaya çıkıyordu ki.

Siyasa bağlamında bunlar yaşanırken, diğer yanda her gün kaldırılan Şehit cenazeleriyle, ekonomik ve siyasi sorunların tavan yaptığı ülkemizde, Bir de Dolara zirve yaptıran Hükümetsizlik sorunu, dış borçları da katlıyor. İşte hal ve gidişat böyle iken, ne yazık ki bir kendini bilmezin paranoid kaprisleri ve içinde yaşadığı korku duvarı da, bu makûs durumun tek nedeni olarak sırıtıyor.


Burada alakasız gibi dursa da, dolaylı olarak somutun bir parçası olan bir noktaya, değinmeden geçemeyeceğim. Her gün okuduğum bir ulusalcı gazetede, aslında bir yandaş gazetede yazması gerekirken, Ege Cansen gibi bir Amerikan kaşarı, Dolar ekonomisti nasıl yazar, anlamış değilim. Böyleleri, okuduğumuz gazeteyi bile okunmaz kılacaklar bu gidişle. Adam KÖB (Kürt Özerk Bölgesi) diyor, ülkemde hiç doğmayacak olan bir çocuğun adını bile koymuş.

7 X 24 saat karşılıksız Dolar basıyor senin Amerikalın. Parası çoktan paçavra oldu artık. Daha toplasın meraklısı. Yakında patlayacak bir taraflarında topladıkları o Dolarlar. Bizi sırtımızdan hançerleyen kalleşlerin maaşları neyle ödeniyor sanıyorsun. Acaba bunların sonunu da öngörebiliyor musun ekonomist. Saatiniz çalınca seninle aynı imalat numarasını taşıyanlar, hep birlikte çoktan Amerika’ya uçmuş olursunuz nasıl olsa. Orada değiştirirsiniz artık 51 Eyaletten birinin adını, çakma Kürtleriniz adına KÖB olarak. Biz de burada aslanlar gibi savunuruz kalemizi nasıl olsa, emperyalist sırtlanlara karşı, hiç kuşkun olmasın.

Bak sen, muhayyel TC, KÖB geleceğinin ekonomi/politiğini bile şimdiden kurgulamaya başlamış. Bu arkadaş bu rahatlığı nereden buluyor, yoksa aç karnına o da Cola filan mı içiyor. Ekonomist eniştenin tam da PKK etiketli ABD Lejyonerleriyle gırtlaklaştığımız bu günlerde, dünkü köşe yazısında topumuzu öpmeye kalkması, hayli enteresan geldi bana doğrusu. Sen Kürdü Türk’e bırak, kendi ekonominle uğraş birader. Aman gazete yönetimi dikkatli ol! Bu gidişle tiraj kaybına uğrarsın.


Saraylı mı? Bir zamanlar zırhlı arabayla ödüllendirdiği ve şimdi elinden kaçırdığı, belki de kaçırttığı Savcı Özü, hesap verecekler listesine oturturken, daha önce kendisinin o listenin en başında yer aldığını, bakalım ne zaman anlayacak; çaresiz monşer Davutoğlu gibi, bakalım daha hangi zilde gaflet uykusundan uyanacak acaba, diye düşünüyor insan ister istemez. Veya Kılıçdaroğlu’nun da belirttiği gibi siyaset, her 24 saatte yeni sürprizlere gebedir. Hele de gerçek sahipleri uyurken, emperyalist nişangâhı yapılmış bir ülkede. En iyisi bekleyelim biraz daha…
                                                                      
                                                                                      Serendip Altındal


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder