Bir yanda bühtan
yaylalarında kaşık havası çalıp söyleyenlerle, diğer yanda hayat mücadelesi
verenlerin kavgasıdır bu. Birileri kendileri çalıp, kendileri dinlerken,
ötekilerin çalıp söylemeye imkânları dahi olmuyor. Sadece olup biten yaygarada
güme gitmemeye ve frensiz yokuş aşağıya gazlayanların önünde kazaya uğramamaya
çalışıyorlar. Birileri dört çekerleriyle yaya yollarında slalom çekerken,
ötekiler mayınlı araziye uyma hesabına ha babam çile çekiyorlar.
Birilerinin çocukları
bakımsız sokaklarda, kardeşlerinin pabuçları, analarının hırkalarıyla
okullarına gitmeye çalışırken, diğerlerininkiler özel şoförlü otolarla misyoner
kolejlerine taşınıyorlar. Sonda aynı çocuklar Soros Vakıflarında
salamuralaşırken; ama diğerleri vatan kucağında, tertemiz ana sütüyle
çelikleşiyorlar. Ve gün geliyor, saat çalıyor. Ötekiler bankalardaki haram
akçelerini yurtdışına kaçırırken, bizimkilerse vatan cephelerinde pür dikkat,
hazır ola geçiyor…
Kılıçdaroğlu bu defa
erken başlattığı ilk seçim konuşmasında, çok olumlu mesajlar verdi. Özellikle
de, başta emekliler, asgari ücretli işçiler ve işsizler ordusu olmak üzere en
mağdur kesimlere ve iş bekleyen gençlere umut saçtı. Ne ki bu vaatlerin
tutulabilmesi için önce Amerikan mihmandarlığını terk etmek şarttır. Bugüne
kadar ki bildik Amerikancı siyaset yolunda yüründükçe de bu vaatlerin
tutulabilmesi, hayal ürünü olarak kalır.
Yani bir ülkede
enflasyon zili, emperyalist sermayenin keyfine göre çalıp susuyorsa, o ülkede
tam bağımsız Kemalist bir milli ekonomi kurulmadan, istihdam istikrarından
bahsetmek dahi söz konusu olamaz. Çünkü Kemalist demek, Tam bağımsız milli
ekonomist, laik Cumhuriyetçi, milliyetçi, Sosyal Demokrat, gerçek iman sahibi
ve hepsinin üstünde de adam gibi cesur adam/kadın demektir. Korkmayın ben
Kemalist’im deyin, bilin ki ufalmaz aksine, adam sanılan güruhların içinde,
adam olarak tavan yaparsınız.
Birbirlerini
karşılıklı denetleyebilmeleri bağlamında, Vatan Partisi ile ideal bir birleşme
de yakın ufukta gözükmediğinden, CHP’nin tek başına iktidar olamayacağını da
var sayarsak, daha başından itibaren olumsuz ve umutsuz bir koalisyona gireceği
düşünülür ki, bu zorunlu birleşmeden nasıl bir hükümet profili ortaya çıkar, şu
anda tarif edebilmek zor.
Siyaseti tanıdığımız kadarıyla ve maalesef
şimdilik onsuz olamayacağına göre de, ortaya çıkacak bu resmin içinde, AKP’nin
başta Erdoğan ve şürekâsından arınmış – çünkü Erdoğan ve
haramilerinin yeni hükümetle bütün bağlarının koparılması, eşyanın tabiatı
gereğidir - süzmelerinden geriye kalan aklı başında, laik milliyetçi, namuslu
ve itidalli kesimi ile de, olası bir ortaklık düşünmüyor değilim doğrusu. Şayet
bir aksilik(!) olmaz da seçimler tarihinde yapılacak olursa, bekleyip görmekten
başka da bir seçenek kalmıyor bizlere şimdilik.
Bu bağlamda da şimdi gelin de AKP
kanadından, asal AKP'li tanıdığımız bir Turan Güneş, Abdüllatif Şener vs. gibi
laik Cumhuriyetçi, mütedeyyin, milliyetçi, ulusalcı adam gibi temiz
insanlarınızı da safınıza almayın bakalım. İşte AKP takımının temiz kanadı bu
gerçeği görüp, biran önce de safını, kangren veya kanser olmuş çürük yanından
temizleyip, CHP koalisyonuna el uzatmak zorundadır. Hiç birisi devlet adamı
değildirler aslında; ama şayet siyasi akılları varsa tabii bu dediğimizin,
kendilerinin aklanması adına da son çıkış yolları olduğunu anlayacaklardır
nasıl olsa.
Anlayacağınız
ANAVATAN yeni bir doğuma hazırlanıyor. Ne ki, bebek ters geliyor. Şimdi usta
bir elin içerde bebeği yüzüne çevirip anayı ve bebeği kurtarması gerekiyor.
Haydin bakalım, artık ananın rahmindeki bebeği düzeltecek usta bir EBE
aranıyor, tüm ebelere duyurulur…
Serendip
Altındal
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder