Sosyal
Devlet, Sosyalist Devlet demek değildir salt başlık olarak ele alındığında. Çünkü Batı dünyasında “Sosyal” tanımı, Sosyalist
özeğinden kopuk ve tekbaşına havada asılı, soyut apayrı bir kavram gibi bilhassa
algılatılmaktadır. Oysa işin aslı öyle değildir. Sosyal Devlet dendiğinde,
pratiğinde olduğu gibi soyut ve kopuk değil, aksine Sosyalist Devletin somut bütünüdür
hemen akla gelen veya gelmesi gereken.
Avrupa da bugüne kadar
havada asılı kalan bu kavramın, Marks ve Engels’den bu yana hem de ihtilậlsiz tekrar
ayakları üstüne dikebilme şansı doğmuştur şimdi Yunanlı eliyle. İnşallah bu soyut
kavram, özeğiyle buluşup somutlaşarak gerçek bir Sosyalist Devlete dönüşebilirde(!)
eski Avrupa’nın Reform döneminde olduğu gibi, yepyeni bir Çağ başlar dünyada. Başlayan
yeni Çağ ise, dünya nüfusunun neredeyse tamamına yakını olan tüm ezilen
halkların, yeni umut ışığı olacaktır.
Avrupa
da, diğerleri gibi göstermelik Sosyalist; ama aslında emperyalist ajanı – ki
amaçlı olarak başarısız emsal yaratmak bağlamında - sanal sosyalist partilerden biri olmadan,
gerçek Sosyalist bir partinin iktidar olabilmesinden ziyade, böyle mayınlı bir zeminde
iktidarını yaşatabilmesi çok daha zordur. Bu perspektiften bakınca da, Syriza
Partisinin aslı ve Burjuva tarlasında ihtilal tabanı olmadan ne kadar
dayanabileceği, nasıl olsa yakında çıkacaktır ortaya. Önce rüzgârın dinmesini bekleyelim
ve görelim.
Şayet tutarsa da, bizler bu
demokratik devrimden neler alabiliriz. Bu sorunun cevabı da görelidir şüphesiz.
Herkes, özellikle de Burjuva, grup, cemaat, vakıf, dernek vs. ve herhangi bir
kült veya ezoteriktik aidiyeti olanlar, öncelikle kendi menfaat antenlerini
devreye sokacaklardır kuşkusuz. Evrensel temel halklar kampusunda, yani temel sosyal
tabanda yer alanlar içinse durum değişmeyecektir. Çünkü onlar, önlerine her kim
ne koyarsa, alternatifsizlikten, yemeğe alışkındırlar da nasıl olsa.
Ne ki, Sosyalist Devrim başarılı
olunca, kapitalist madeni olan sömürülen geniş halk kitleleri için de durum
değişecek ve bugüne kadar neler kaybettiklerinin, nasıl uyutulup soyulduklarının
farkına varacaklar ve bu dinamik dürtüyle de bir anda, skolâstik uykularından
uyanacak olan halklar, şimdi yeni kazanımlarına sımsıkı sarılacaklardır. O zaman
da, vazgeçilemez buldukları yeni değerlerini, ne pahasına olursa olsun savunmaya
başlayacaklardır artık.
Bu yeni olgu da, Avrupa ve geri
kalan emperyalist dünyasının işte asıl büyük kậbusudur. Yoksa Syriza Partisinin Avrupa’da iktidar olması
değil, aslında başarı kazanmasıdır onların sorunu. Bundan sonra nelerin
gelebileceği, karşı tarafın nasıl kendi benmerkezini savunacağı bellidir artık.
Yunanistan da ki Sosyalist Koalisyon Hükümeti, daha kuruluşunda içine monte
edilecek ajan/provokatör katkıyla – ki sağ tabanlı bir partiyle zorunlu
ortaklık başlamıştır bile - sürekli olumsuza doğru yıpratılacak ve kendi içinden
çıkmaza sürüklenecektir.
Bu konumda olan ve AB hışmına
uğramış bir Hükümetin, yakın bir vade için bile ayakta kalabilmesi, inanın
AB’nin göbeğinde bir gerçek Sosyalist Hükümetin kurulabilmesinden bile daha zor
olacaktır. Çünkü yeni Hükümet, kumaşına yamanacak provokativ manipülasyondan, kendi
imkânlarıyla kurtulduğu takdirde bile, bu defa açıkça dışarıdan ve belden aşağı,
önden, arkadan her türlü radikal saldırıya maruz kalacaktır. Bu durumda da dış
kaynaklardan yardım almak zorunda kalması, kaçınılmaz olacaktır.
Bu zorunlu durumda ise, neresinden
bakılsa çok daha şümullü bir Doğu/Batı sürtüşmesinin, yeni bir dünya harbinin tek
başına nedeni olabileceği düşüncesi de yadsınamayacaktır. Sonuç olarak; yepyeni
bir çağın başlamakta olduğu kesindir. Ve bu yeniçağı, “AKILÇAĞI”
olarak isimlendirmek, zannediyorum ki, 5 milyon yaşında olan ve artık kemale ermiş
olması gereken Homosaphien’e de, en yakışan olacaktır…
Serendip Altındal
serendipaltindal@gmail.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder