12 Ocak 2015 Pazartesi

DOKUZLUK PSİKOZ..

           "Dokuzluk" tabirim, mermi değil, yeni bir silah veya aracı da betimlemiyor. Sadece cinsi ve menşei belirsiz; ama Epikürizm'in hiç bir tasnifinde açıklaması da bulunmayan, ancak bizim mecliste rastlanabilecek yeni bir kelle tipini açıklıyor. Bu öyle bir tip ki, ilk ahitten bu yana var olan Âdem ve Şeytan tiplemesinin de üstünden atlayarak, ergin olanın değil; ama genç insanın acaba bende mi bir sorun var diye, kendi gen yapısını bile mukayeseli olarak sorgulamasına neden oluyor.

            Anlayacağınız bu dokuzların durumu, aslında tam bir Psikiyatri vakasıdır. Ne ki bu sapkınlık gündem oluşturuyor ve bu gündem de ne yazık ki birileri tarafından, bize kader yapılmaya kullanılıyor ülkemizde. Bu çarpık gündemi oluşturan; komplo teorisyenlerine göre de, NSA zihin kontrolü programı kurbanlarının, mademki adalet anlayışları budur ve bu kadarcıktır; o halde aslında anayasal suç işleyen bu vekillerin okul diplomalarını geçersiz kılın, tüm mal varlıklarına aynı hukuk sistemi içinde el koyun ve tüm maddi, manevi kimliklerini bir anda sıfırlayıverin.

            Bakalım kendi hırsızını aklayan aynı beyzadelerin, aynı adalet sistemi hakkında ki yorum ve karar gerekçeleri nasıl olacak, hep beraber görelim. Benim safım belli nasıl olsa, haydi buna da varmısınız bahse. Ayrıca malum olduğu gibi de, ateş sönünce donlar tekrar giyilir. Bu da unutulmamalıdır...


            TÜSİYAD'çı haklı, Türkiye’de elbette paralel devlet yoktur. Çünkü şayet olabilseydi, ülkemiz sistem kaosundan kurtulamaz ve anaforunda kaybolurdu. Sadece devlet içinde devlet oluşturma teşebbüsüne, mevcut iktidar ve 'Feto'llah cemaati tarafından müştereken girişilmiş; ama bu teşebbüs, özeğinde bir Libya, Suriye, Afganistan vs. skolâstiği olmayan yüce Türkiye Cumhuriyetinin, gerçek sahibi Türk Ulusunun derin devleti tarafından, akamete uğratılmıştır.

            Dostumuz değil; ama sömürgecimiz olan ABD ve AB Gladyosu bizim topraklarda silahı tekrar ellerine alamazlar artık. Geçmiş olsun onlara. Şayet alırlarsa bu defa ahrette de kendilerine yer bulamazlar zira. Çünkü Fransa’nın sosislik domuzları bile terör ile gerçek yani Hz. Muhammed İslamının (Ehli Beyt), zerre kadar ilişkisinin olmadığını bilir. Ayrıca Türklerin sofist ve Şamanizm bandajlı İslami tasavvufunda, fanatizme de hiç yer yoktur. Ve Atatürk'ün Türkiye Cumhuriyeti de, tam laik ve her şeye rağmen demokratik bir devlettir.

            Buna rağmen Erbakan’la başlayan ve AKP hükümetiyle de yakamıza yapıştırılan, son yıllardaki bize hiç yakışmayan irticai ve fanatik sapkınlıkların, ABD menşeli olduğunu, Nato ve AB Gladyosu da en az Fransa’nın sosislik domuzları kadar bilirler ve ülkemizde irticayı, terörist çetesi PKK ile birlikte desteklemişlerdir de aslında. Ne var ki hedef üzüm yemek değil, bağını paylaşmak üzere bağcıyı dövmektir. Tabii bağcı dayağı kabul ediyor veya bağcıyı dövmeye güçleri yetiyorsa. 

            Meğerki İslam olarak tanımladıkları, ne idüğü belirsiz ve yumuşatılmış(!) ABD veya Vatikan İslamı olmamış olsun. Çakma sebepler, kitlesel katliamlara asla malzeme yapılamaz. Bunun bedeli, neden olanlar için çok ağır olur. Akıllı olsunlar ve sakın ola Türk'ü bu bağlamda provoke edip, yine karşılarına almasınlar. Ne var ki Haçlı cihat orduları yerine, IŞİD mişid gibi paralı kurşun askerleriyle tıpkı paralel devlet kuruyormuş gibi, artık ezberlenmiş angajmanlarla, boşuna teşebbüslere de girişirler ve yine ilk fırsatta girişeceklerdir de.

            En son numaraları da, Hıristiyan toplumları provoke ederek yeni bir Haçlı cihadı tetiklemek için, son Paris olaylarının gösterdiği gibi - bilhassa da harekâtı yöneten polis müdürünün ve eylemi yapan teröristlerin ifade veremeden şüpheli ölümlerinin verdiği algı üzerine - sanal İslam korkusunu körükleyerek, tıpkı ikiz kulelerde olduğu gibi, yarattıkları İslam'ın sırtına yükledikleri olayı, genel anlamda bir meşru müdafaa ivmesine devindirmek, özellikle de hedefinde bizi Sevr hudutlarına gerileterek, Orta Doğu ve Asya devletlerine de gözdağı vermektir. İşte bizde kurguladıkları açılım ve arkasında ki spekülatif sözde Kürt Birliği hikâyesi de, bu projenin bir diğer ayağıdır.
           
            Bu arada çok iyi de bilmektedirler ki, bütün Haçlıya, en zor şartlarında bile tek başına posta koyacak ve dimdik ayakta duracak yine de Türk Ordusundan ve Kuvayı Milliyemizden başka da bir güç yoktur bu dünyada. Meğerki bu uçuk teşebbüs tutsa bile, bu orta oyunundan, olmayan ulusal kimliği yerine, sımsıkı sarıldığı federatif kampus kimliğini, tek bayrak altında tutabilmek adına, uzatmaları oynayan ABD ve modası geçmiş sistemi için, geçici bir süre daha zamana oynamaktan başka da bir kazanç çıkmaz tüm Batı dünyası adına.

            Aynı bağlamda, tüm bu kirli oyunların arkasındaki baş senaristin de ABD ve ilgili istihbarat kurumları olduğunu uzun satırlarla tekrar anlatmaya kalkmak, artık bu kadar ortak tecrübeden sonra, abesle iştigal olacaktır. Bunun yorumunu, en iyisi okurun muhayyelesine bırakalım. Ayrıca ABD'nin Paris’te yapılan büyük protesto yürüyüşünde lider bazında temsil edilmemiş oluşu, bu tespitlerimizin teyidi anlamını da taşımaktadır. Çünkü baş zanlı, Paris protestosunun bir anda kendi aleyhine de dönüşebileceğinden, belli ki büyük bir korku duymuştur.

            Şimdi bu son cümleleri Haşim Kılıç'ın "Hak İhlali" tümcesinin de altına yazarsanız, Türkiye’mizin AKP Hükümeti ve gizli destekçisi muhalefet işbirliğiyle, ABD ye nasıl paket halinde teslim edildiğini de, daha iyi anlamış olursunuz...

            Bu arada, Doğu ve Batı bloğu arasında menfaat kıvırmalarıyla iki tarafla da flörtleşerek, ikisine de gülücükler atan, ikili, üçlü vs. devamlı sayısal oynayan, bizim sarayın çakma Müslümanı(!) ve yalnız mimarını da yukarıdaki rabıtayı belirten perspektifin dışında asla tutamayız. 


            Bir yanda bunlar oluyor ve düşünceler yoğunlaşıyorken, diğer yanda Atatürk'ten çalıntı sarayında dünya yalnızı ve kendisine sarayın çatısındaki güvercinlerin bile güldüğü, çıplak bir Sultan bozuntusu ya da bir deforme Sultan, kendisinin çalıp söylediği, söylediğini de kendisinin dinlediği saray gecelerinde, "Sonumun Başlangıcı" adlı kişisel tragedyayı tek başına oynarken, muhtemel ki, son günlerini de sayıyordur...     
                                                                                                                                                                                                                                Serendip Altındal

Video Kanalım

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder