"Dokuzluk" tabirim, mermi değil, yeni bir silah veya aracı da
betimlemiyor. Sadece cinsi ve menşei belirsiz; ama Epikürizm'in hiç bir
tasnifinde açıklaması da bulunmayan, ancak bizim mecliste rastlanabilecek yeni
bir kelle tipini açıklıyor. Bu öyle bir tip ki, ilk ahitten bu yana var olan Âdem
ve Şeytan tiplemesinin de üstünden atlayarak, ergin olanın değil; ama genç
insanın acaba bende mi bir sorun var diye, kendi gen yapısını bile mukayeseli
olarak sorgulamasına neden oluyor.
Anlayacağınız bu
dokuzların durumu, aslında tam bir Psikiyatri vakasıdır. Ne ki bu sapkınlık
gündem oluşturuyor ve bu gündem de ne yazık ki birileri tarafından, bize kader
yapılmaya kullanılıyor ülkemizde. Bu çarpık gündemi oluşturan; komplo
teorisyenlerine göre de, NSA zihin kontrolü programı kurbanlarının, mademki
adalet anlayışları budur ve bu kadarcıktır; o halde aslında anayasal suç
işleyen bu vekillerin okul diplomalarını geçersiz kılın, tüm mal varlıklarına
aynı hukuk sistemi içinde el koyun ve tüm maddi, manevi kimliklerini bir anda
sıfırlayıverin.
Bakalım kendi hırsızını
aklayan aynı beyzadelerin, aynı adalet sistemi hakkında ki yorum ve karar
gerekçeleri nasıl olacak, hep beraber görelim. Benim safım belli nasıl olsa,
haydi buna da varmısınız bahse. Ayrıca malum olduğu gibi de, ateş sönünce
donlar tekrar giyilir. Bu da unutulmamalıdır...
TÜSİYAD'çı haklı, Türkiye’de
elbette paralel devlet yoktur. Çünkü şayet olabilseydi, ülkemiz sistem
kaosundan kurtulamaz ve anaforunda kaybolurdu. Sadece devlet içinde devlet
oluşturma teşebbüsüne, mevcut iktidar ve 'Feto'llah cemaati tarafından
müştereken girişilmiş; ama bu teşebbüs, özeğinde bir Libya, Suriye, Afganistan
vs. skolâstiği olmayan yüce Türkiye Cumhuriyetinin, gerçek sahibi Türk Ulusunun
derin devleti tarafından, akamete uğratılmıştır.
Dostumuz değil; ama
sömürgecimiz olan ABD ve AB Gladyosu bizim topraklarda silahı tekrar ellerine
alamazlar artık. Geçmiş olsun onlara. Şayet alırlarsa bu defa ahrette de
kendilerine yer bulamazlar zira. Çünkü Fransa’nın sosislik domuzları bile terör
ile gerçek yani Hz. Muhammed İslamının (Ehli Beyt), zerre kadar ilişkisinin
olmadığını bilir. Ayrıca Türklerin sofist ve Şamanizm bandajlı İslami
tasavvufunda, fanatizme de hiç yer yoktur. Ve Atatürk'ün Türkiye Cumhuriyeti
de, tam laik ve her şeye rağmen demokratik bir devlettir.
Buna rağmen Erbakan’la
başlayan ve AKP hükümetiyle de yakamıza yapıştırılan, son yıllardaki bize hiç
yakışmayan irticai ve fanatik sapkınlıkların, ABD menşeli olduğunu, Nato ve AB
Gladyosu da en az Fransa’nın sosislik domuzları kadar bilirler ve ülkemizde
irticayı, terörist çetesi PKK ile birlikte desteklemişlerdir de aslında. Ne var
ki hedef üzüm yemek değil, bağını paylaşmak üzere bağcıyı dövmektir. Tabii
bağcı dayağı kabul ediyor veya bağcıyı dövmeye güçleri yetiyorsa.
Meğerki İslam olarak
tanımladıkları, ne idüğü belirsiz ve yumuşatılmış(!) ABD veya Vatikan İslamı
olmamış olsun. Çakma sebepler, kitlesel katliamlara asla malzeme yapılamaz.
Bunun bedeli, neden olanlar için çok ağır olur. Akıllı olsunlar ve sakın ola
Türk'ü bu bağlamda provoke edip, yine karşılarına almasınlar. Ne var ki Haçlı cihat
orduları yerine, IŞİD mişid gibi paralı kurşun askerleriyle tıpkı paralel
devlet kuruyormuş gibi, artık ezberlenmiş angajmanlarla, boşuna teşebbüslere de
girişirler ve yine ilk fırsatta girişeceklerdir de.
En son numaraları da,
Hıristiyan toplumları provoke ederek yeni bir Haçlı cihadı tetiklemek için, son
Paris olaylarının gösterdiği gibi - bilhassa da harekâtı yöneten polis
müdürünün ve eylemi yapan teröristlerin ifade veremeden şüpheli ölümlerinin
verdiği algı üzerine - sanal İslam korkusunu körükleyerek, tıpkı ikiz kulelerde
olduğu gibi, yarattıkları İslam'ın sırtına yükledikleri olayı, genel anlamda
bir meşru müdafaa ivmesine devindirmek, özellikle de hedefinde bizi Sevr
hudutlarına gerileterek, Orta Doğu ve Asya devletlerine de gözdağı vermektir. İşte
bizde kurguladıkları açılım ve arkasında ki spekülatif sözde Kürt Birliği hikâyesi
de, bu projenin bir diğer ayağıdır.
Bu arada çok iyi de
bilmektedirler ki, bütün Haçlıya, en zor şartlarında bile tek başına posta
koyacak ve dimdik ayakta duracak yine de Türk Ordusundan ve Kuvayı
Milliyemizden başka da bir güç yoktur bu dünyada. Meğerki bu uçuk teşebbüs
tutsa bile, bu orta oyunundan, olmayan ulusal kimliği yerine, sımsıkı sarıldığı
federatif kampus kimliğini, tek bayrak altında tutabilmek adına, uzatmaları
oynayan ABD ve modası geçmiş sistemi için, geçici bir süre daha zamana
oynamaktan başka da bir kazanç çıkmaz tüm Batı dünyası adına.
Aynı bağlamda, tüm bu
kirli oyunların arkasındaki baş senaristin de ABD ve ilgili istihbarat
kurumları olduğunu uzun satırlarla tekrar anlatmaya kalkmak, artık bu kadar
ortak tecrübeden sonra, abesle iştigal olacaktır. Bunun yorumunu, en iyisi
okurun muhayyelesine bırakalım. Ayrıca ABD'nin Paris’te yapılan büyük protesto
yürüyüşünde lider bazında temsil edilmemiş oluşu, bu tespitlerimizin teyidi
anlamını da taşımaktadır. Çünkü baş zanlı, Paris protestosunun bir anda kendi
aleyhine de dönüşebileceğinden, belli ki büyük bir korku duymuştur.
Şimdi bu son cümleleri
Haşim Kılıç'ın "Hak İhlali" tümcesinin de altına yazarsanız, Türkiye’mizin
AKP Hükümeti ve gizli destekçisi muhalefet işbirliğiyle, ABD ye nasıl paket
halinde teslim edildiğini de, daha iyi anlamış olursunuz...
Bu arada, Doğu ve Batı
bloğu arasında menfaat kıvırmalarıyla iki tarafla da flörtleşerek, ikisine de
gülücükler atan, ikili, üçlü vs. devamlı sayısal oynayan, bizim sarayın çakma
Müslümanı(!) ve yalnız mimarını da yukarıdaki rabıtayı belirten perspektifin
dışında asla tutamayız.
Bir yanda bunlar oluyor ve düşünceler yoğunlaşıyorken,
diğer yanda Atatürk'ten çalıntı sarayında dünya yalnızı ve kendisine sarayın
çatısındaki güvercinlerin bile güldüğü, çıplak bir Sultan bozuntusu ya da bir
deforme Sultan, kendisinin çalıp söylediği, söylediğini de kendisinin dinlediği
saray gecelerinde, "Sonumun Başlangıcı"
adlı kişisel tragedyayı tek başına oynarken, muhtemel ki, son günlerini de
sayıyordur...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder