Ya sıkın
yumruklarınızı, açın gözlerinizi
ayağa kalkın ya da açın gözlerinizi, sıkın yumruklarınızı; ama ayağa kalkın. Şimdi vakittir,
haydi açın
pencerenizi, devrimin rüzgarını topuklarınıza kadar doldurun içinize ve
yüreğiniz ürperip kıpırdasın artık. Bir açılım tutturmuşsunuz hep birlikte batıyorsunuz. Uyanın artık sonunda
kimliğinizi de kaybetmeden. Bayrağınız, üstüne milli okullarınız bile
yakılırken gıkınız çıkmıyor.
Acaba alevler kendi
kıçınızı da sardığında ne yapacaksınız. Söndüren yok mu diye bağıracaksınız. Bu
nasıl Kemalistliktir. Yoksa bu da mı yumuşatılmıştır. Anlaşılan hepiniz
Amerikan mutfağından besleniyor olmalısınız. Bu ise bırak anlaşılmayı, asla
kabul edilebilir de değildir. Bu çağrı öncelikle de CHP içinde ki; ama varlığı
ile yokluğu artık tartışma konusu olan öz-KEMALİST'leredir.
Başbakanına,
Cumhurbaşının(!) ayak işlerini yaptıran, tersyüz edilmiş ve amuda kalkmış
hükümetiyle, batma potasındaki ilkel ülkeler safına indirgenmiş, anlı şanlı
koca Türkiye Cumhuriyetinde, ne yazık ki muhalefeti de ara ki bulasın. Hal bu
olunca da ülkede, un eleğine dönmüş hudutlarıyla, uçanla kaçanın hesabını
tutacak bir merci de kalmamış demektir. Kaotik karmaşa almış başını giderken,
milleti fıttırma noktasına getirmiş, yetersizlikleri tavan yapmış malum ve
artık bezdiren, onursuz kimlikler, hala bıkıp usanmadan balkon veya fırsat
tiradlarıyla vatandaşları, acı gerçeklerine hiç dokundurmadan, alışıldık çakma
gündemleriyle uyutmaya devam etmektedirler. Bu arada milli tansiyonumuz da
giderek ölümcül tehlike hudutlarına doğru süratle yükselmektedir. Sonra mı? O
da sürpriz yumurtamız olsun artık...
Marks, ingilizler
insanları şapkalara, Almanlar da fikirlere dönüştürür demiştir. Yani İngilizler
'BEN diyorum ki' diye söze başlarken, Almanlar
önce 'SİZ ne diyorsunuz?' diye sorarlar insana.
Ve hiç bir fikri olmayana da muhatap olarak bakmazlar aslında. İşte fark da
buradan gelir esasen. Bu yüzdendir ki, şayet Merkel "Türkler müttefikimiz;
ama dostumuz değil" demişse, bu yakın tarihimizde bir ilktir ve bu da beni
düşündürür doğrusu. Ve ülkemin düşürüldüğü Siyonist tuzağın efkarı - ama
çaresizliği asla - çöker üstüme, akşam güneşinin son ışıklarıyla ağır ağır.
Oysa yakın ötemde, bana bunları söyleten ansızların kılları bile kıpırdamamaktadır.
İşte kendi aramızda ki fark da budur aslında.
Yanlış sorulan soruya
doğru cevap alınamaz. Öyle ki, neyi, nasıl soracağını bilmeyenin kafası daha da
karışır aldığı cevap üzerine. Tez antitezine kavuşmadan sentez kurulamaz. Doğru
soru ise doğru cevabı, antiteziyle birlikte getirir genelde. Geriye de artık
sentezi oluşturmak kalır sadece. İşte evrensel insansı olan devinim de budur ve
bu da ilanihaye sürer gider ya zaten yerküre üzerinde. Yani tarih dizesi
içinde, sosyal-asosyal-sosyal sentez, asosyal-sosyal-asosyal devinimini
tekrarlar durur; ama asla aynı noktadan geçmeden. Bu spiral döngünün, insan
neslinin sonu gelinceye kadar da böyle süreceği kesindir. Ve hiç
unutulmamalıdır ki, genetik kopyası bile orijinalin asla kendisi değildir. Her
şey biriciktir yani tanrı gibi.
Salt vatandaş
ifadesiyle de; tüm varlığımızı kapsayan tarihsel süreç içinde oluşan ve
toplumları zaman zaman karanlıkta bırakan sıkıntılı dönemler, yağmur bulutları
gibidir. İçlerindekini boşalttıktan sonra sular durulur ve pırıl pırıl
gökyüzünde güneş yeniden bütün haşmetiyle yine parıldamaya başlar ve yeri göğü
birdenbire yine ısıtıverir. Öyle ki; tekrar yağmur duasına çıkılma ihtiyacı
kendiliğinden hasıl olur. İnsan kaynağı kişisel olarak ele alındığında da,
bireyi yöneten ruhsal konsepti aynı
şekilde, açık veya parçalı bulutlu değilmidir. İşte bu da ne hikmetse insan
toplumlarının güncesidir. Ve bunun hikmeti de tüm mevcudu yaratandan
sorulmalıdır...
Sabıka kayıtları bir
hayli kabarık olduğu için, tanınmak endişesiyle kara maskeler takan ve
profesyonel kitle katillerinden oluşan sapkın bir Salip ordusu, ne zamandan
beri Müslüman birliği (!) kurmaya soyundurulmuştur. Hiç bir Müslümanın, başka
bir Müslümanın kalbini - ki kan davalı bile olsa - yemiyeceği, bunun Müslüman
doğasına aykırı olduğu, nasıl olur da sorgulanmaz. Hangi Müslümanlıktır (!) bu
sözü edilen. Yoksa hani şu yumuşak pankartıyla
meraklısına sokulan, bu mudur acaba? O zaman Allah sertinden cümleyi korusun.
Artık kendisini kuyruğundan yutmaya başlayan adı üstündeki küresel emperyalist
sapık, IŞİD adlı haramiler kervanıyla işte işi sonunda bu mecraya da
getirmiştir. Ama kendi sonunu da ilan eden son perdenin başlama gongunu da
çalmıştır aynı bağlamda.
Muhayyel Kürdistanın
olası kampusu aslında öz vatanı olan Mezopotamya'dır. Doğu Anadolumuz da işi ve
yeri hiç olamaz. O halde Türkiye için tasarlanan senaryo, açıkça bir İsrail-Ermenistan kripto Kürt projesidir. Çünkü
Kürtleri temsil edeceği ve adı Kürdistan olacağı söylenen bir devletin daha adı
bile konmamışken, aslında binlerce yıldır Türklerin vatanı olan Anadolu da
konuşlandırılmaya kalkılması, bırakın yeni bir devlet kurulmasını, aksine
hanidir var olan gelişmiş başka bir devletin veya devletlerin emperyalist
tasallutu olarak kendiliğinden algılanmasıdır. Ve bu bağlamda da bize yedirmeye
kalktıkları Kürdistan masalı, koskoca bir ABSURD olarak kıçının üstüne
düşmüştür artık. Haydi, şimdi gelinde bu masalı, Kürdiyle, Türküyle tüm Türk
milletine yutturun bakalım...
Serendip
Altındal
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder