Şaka gibi; ama gerçek, hani derler ya "kaş yaparken göz
çıkardın". İşte bizim DLKB (Devşirme
Liberalist Kardeşler Birliği) ülkeyi bugün öyle bir açmaza düşürdü, öyle bir
morarttı ki tam bir felaket. Yakında en kalender vatandaş bile yolda bir
liberaliste rastladığında, hemen yakalayıp ciğerini sökmeye kalkarsa hiç
şaşırmayalım.
Bu durumun vahametine
bakıldığında ise, yani zengin ve fakir arasındaki uçurumun giderek, çorak
toprakla, fay gökdelenleri arasında oluşan Arizona çöllerindeki görüntüyü
almaya başladığı ülkemizde, cidden çok ciddi bir tehlike arz etmekte olduğuna
dikkat çekmemiz gerekmektedir.
Bir yanda zenginle
fakir arasında önlenemez bir uçurum oluşurken diğer yanda, daha namuslu, sadece
hakkı olanı talep eden ve başındaki manda hükümetine haraç vermeyen milli
tüccar, sanayici ile vergi ödemeyen, dışa bağımlı, haraç vakıfları bağışçısı(!)
yandaş iş adamı arasındaki tartışılamaz fark bile, haramzadeler tarafından
sapına kadar soyulmakta olan halkın gözünde ne yazık ki giderek yok
sayılmaktadır. İşte esas tehlike de buradadır, ticaret erbabı adına. Bu durumda
Atatürkçü, tam milliyetçi ve bağımsız, ahde vefa sahibi milli iş adamlarımızın
kendi adlarına da gittikçe kararan tablodan azami rahatsızlık duydukları ise
kendiliğinden anlaşılmaktadır...
Kendileri de bu gidişle
uzak olmayan bir gelecekte, sokağa bile çıkamayacaklarının farkındalığında ve
oluşmakta olan kaotik olguyu giderek artan bir endişeyle izlemektedirler. İşte
başta besleme AKP manda hükümetinin, ABD+AB+Gladyo neferi ve şimdi ise
boykotçuların yardımı ile de ite kaka, Cumhur’un bile başına paketlenmiş Erdoğan'ın
ve milletin A' sında bile gözü olan yandaş bağışçıların(!) toplu gayretleriyle hep
birlikte, bu noktaya salimen gelinmiştir.
Kendi seçmenini dahi fukara
fonuna muhtaç eden, vergi tahsildarını, vergisini ödeyen; ama kendisine haraç
vermeyen milli tüccarın yakasına yapıştıran, haracını yediği yandaşın ise,
yolundaki bütün engelleri temizleyen ve haram gelirini arttıran bir siyasa
mevcudiyeti, sanki Cumhuriyetin ilk günlerinden itibaren bu ülkede serbest
piyasa ekonomisi ve ekonomisti olmamış gibi, mevcut olanın da içine
etmiştir.
İşte bu yüzden de
yakında milli ekonomistin de anlayışla karşılayacağı tarihin en kanlı Sosyalist
devrimi, şayet yakın günlerin Türkiye sinde yaşanırsa buna da kimse
şaşırmamalıdır. Sosyalist devrim tabiri bilinçli olarak kullanılmıştır. Çünkü
Komünizm'in devrimi yoktur ve olamaz. O bir yaşam biçimi olarak, ancak
yaşanarak varılacak sosyalist aşamalı, ileri kültür düzeyi varışım
formasyonudur. Tıpkı Asrı Saadet döneminin, cemaat, fırka, tarikat ve dergâhı
olmayan, gerçek Ehli Beyt İslam'ı gibi. O dönem ne yazık ki sadece 23 yıl
sürmüş ve Hz. Muhammed ile bitmiştir. Ne var ki yenisi öyle olmayacaktır.
Bu öngörüyle geleceğe baktığımızda
keyfiyet birileri adına hayli endişe vericidir. Öyle ki, emekli komşusunun veya
kahvede ki pişti arkadaşının meslek, kıdem ve barem haklarından oluşan bir-iki
yüz liracık fazlasını bile ona çok görüp komprador diyen ansız; ama çaresizlik
içinde ki vasıfsız işçi veya emperyalist tabirle de yarı fabrika otomatları da
artmaktadır ülkemizde ne yazık ki. Oysa değil Sosyalist, herhangi sosyal bir
üçüncü dünya devletinde bile vasıf (meslek profili), kıdem, barem ve ortalama
çalışma dönemi kazancı, sosyal hak edişle özdeştir. Bu hak ediş zürafalar
devletinde bile eşitlenemez. Kuranda bile 'Bilmeyenle bilen bir olabilir mi'
denirken; vasıflı ile vasıfız hiç bir tutulabilir mi? Ne ki, sosyal bir
devlette her sosyal bireyin yaşam hakkı da son
kuruşuna kadar ödenmelidir.
Marks'ın PMP
(para-meta-para) veya MPM (meta-para-meta) artı artık piyasa deviniminde bile
bir manüfaktür işçisi ya da yarı otomatı, iş bölümünü kaybettiğinde işsiz
kalmış demektir. Çünkü bir vasfı (mesleği) yoktur. Yeni bir iş yerinde, ya
eskiden çalıştığı kendi iş bölümünde çalışmak veya da başının çaresine bakmak
mecburiyetindedir artık. Yani vasıflı ve yüksek ücretli bir yöneticinin görevi,
zürafalar ülkesinde bile, vasıfsız bir fabrika otomatına devredilemez. Yoksa bu
da sadece büyük bir adaletsizlik değil; ama daha da büyük bir enayilik olurdu.
§ Türkiye
Cumhuriyeti, halkın ayrı ayrı sınıflardan oluşmuş değil ve fakat kişisel ve
sosyal hayat için iş bölümü itibariyle çeşitli meslek erbabına ayrılmış bir
toplum olarak düşünmek esas prensiplerdendir. Çiftçiler küçük sanayi erbabı ve
esnaf, amele ve işçi, serbest meslek erbabı, sanayi erbabı ve tüccar, Türk
toplumunu oluşturan başlıca çalışma gruplarıdır. Bunların her birinin
çalışması, diğerinin ve bütün toplumun hayat ve mutluluğu için zorunludur. (Atatürk’ün
Görüş ve Direktifleri –s.13 Mustafa
Kemal)
İşte aziz Atanızın
Türkiye Cumhuriyeti hakkında ki görüşleri bu merkezdeydi. Yoksa size birileri
kalkıp: Oturun oturduğunuz yerde. Size verdiğimiz hakları kabullenin, yoksa çok
daha yetersiz şartlarla yetinmek zorunda kalırsınız veya dünyanın patronları
olan efendilerimiz bizden bunu mu bekliyorlar, diyorlar. Yürekleri yetmediği
için belki açıkça söyleyemiyorlar; ama bilin ki istenen budur sizden. Sizi
bilmem; ama bu bize hiç uymaz ona göre! Açın gözlerinizi ve hangi çukura
sürüklenmekte olduğunuzun da artık lütfen farkında olun çocuklar. Ya kenetlenip
tek yumruk olun eskisi gibi ya da birlikte o çukurda yok olun, seçim sizindir.
O halde gençler kendilerine iş ve eğitim vermeyen hükümetlerinin
gereğinde ümüğünü sıkıp, hakları olanı zorla almalıdırlar. İşte asıl hayat
kavgaları da bu doğrultu da olmalıdır. Yoksa kavgaları kendileri gibi çaresiz
vatandaşlarının, aslında haklarını bile ödemekten çok uzak gelirlerini
kıskanmak veya çaresiz birinin can düşmanları olduğunu sanmak hiç değildir.
Ayrıca gerçek DOST ve DÜŞMANLARINI ise,
titizlikle teşhis etmeye şimdi her zamankinden fazla ihtiyaçları vardır...
Serendip
Altındal
Özün
Kişiliğinin Aynasıdır...
serendipaltindal.blogspot.com
serendipaltindal@gmail.com
Video
Kanalım
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder