8 Kasım 2012 Perşembe

HAYDİ KIR BOYNUZUNU..

           Görev döneminde, Atatürk ilkelerine, anayasaya ve TSK kimliğinin etik değerlerine bağlı olmaktan başka hiçbir suçu(!) olmayan İlker Paşa, ne yazık ki on aydır tutuklu. Türk Silahlı Kuvvetlerinin başında ve en yüksek mevkiinde ki bir Kumandanın uluorta, sadece Okyanus ötesine ters geldiği için böyle tutuklanmasının, tevil edilir bir yanı yoktur.
            Kimin ülkesidir bu ülke acaba, bizim mi yoksa başkalarının mı? Ki bu ifadenin içine, normal adalet bünyesinde izahı bile olmayan, diğer anti hukuksal tutuklamaları, Milli bayram yasaklarını, dayaklı, gazlı, sulu, barikatlı vs. yi de katmadığımız halde, sadece yukarıdaki ilk tümcemizle bile nasıl bir güncele, iterek, dürterek, büzerek bilmem daha ne denirse, zorla getirildiğimizin, hazin ve ısıran görüntüsünü ortaya koyabiliriz aslında.

            Unutmayın, içinde bulunduğumuz durum sadece Atatürk ve Milli Birlik sorunu değildir. Aynı zamanda insan statüsünde varoluşun, birey varlığımıza olan yansımasıdır da. Düşünün, neden kendi konumunuzda, anne ve babanızın evladı, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı ve Türk olarak doğdunuz. Neden 6,5 milyar dünya insan güruhunun arasında, başka bir mekân ve kimlikte değilsiniz de, SİZ olarak yaratıldınız. Atatürk’te sizin gibi olduğu için aslında bugün varsınız.
            İşte bu seçilmişliğinizin de nedenlerinden biri olan 10 Kasım da, vicdan muhasebenizin ve bu sorumluluğunuzun da hesabını vermek durumundasınız. İnsanın bütün ömrü boyunca karşısına, özünü aklayacağı böylesi fırsatlar ancak bir, iki defa çıkar. Bu nedenle de siz, siz olun son treninizi de kaçırmayın hiç olmazsa.
            Vicdan finansmanımızın gücü ile de orantılı bir psikolojik sorunsalımızdır da bu durum aynı bağlamda. Hele de bildiğimiz normal insan tiplemesiyle izah edilemeyen davranış bozukluğuna; ancak “Kozmik, kaotik materi” özümsemesinin daha uygun düşeceği, başımızda ki beslemelerin yandaş ve seçmeni de olmadığınız halde, şayet 10 Kasım’a bigâne kalıyorsanız, psikolojik bir vaka haline gelmişsiniz artık demektir. Ki bunun da altını çizmemiz gerekir.
            Yine de konuya ilgi duymayanlara ‘Vah ki ne vah halinize’ dememek için, onları kendi özleriyle başbaşa bırakıyorum. Çünkü onlar artık Allahlık olmuşlar demektir. Allah’ın da kıvılcım vermeyecek kaynağa kibrit çakmayacağını, tecrübelerimizden biliyoruz. 

            Marjinal(!) Cumhurun kutlama hakkını, sökerek aldığı 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı, onu yasaklayan tiranlara attığı muhteşem bir Atatürk şamarıydı aslında. Aynı Cumhur’un 10 Kasımda gerçekleşecek birlikteliği ise, beslemelerinin arkasına gizlenen emperyalist düvelin suratında patlayacak, daha da haşmetli bir tokat olacaktır neresinden bakılsa. Rahmetli büyük önderin bu günü, yüce ULUSUNA ikinci bir kurtuluş birliği aktı olarak ilan eden haykırışını, sanki kabrinden işitiyor gibiyim.

            O halde sesini hep birlikte duymak için, 10 Kasımda Anıtkabirde bir arada olmak zorundayız. Şayet Ankara’ya özel nedenlerimizle birlikte akamayacaksak bile, bulunduğumuz yörelerde mutlaka tecelli edecek olan mahalli birlikteliklere iştirak etmeliyiz. Ve böylece bizi birey yapan Türkiye Cumhuriyet vatandaşlığımızın, riskini taşıdığımız borcunu, belki de en azından eda etmiş olur ve aynı paralelde; bu yurdun özünde, kime ait olduğunu, bunu bir türlü hazmedemeyen tüm taş kafalara bir kere daha vurmuş oluruz..

            Olana bitene bakıyoruz da, her şeye rağmen gülmemek elde değil. Boynuz olduklarını sanan bazı yeni bitmeler, bugün anayurdumuzda birey olma hakkımızı bile bize çok görüyorlar. Bizde çok sık kullanılan bir deyim vardır hani, ‘Boynuz kulağı geçti’ diye. Dervişe sormuşlar, ‘Boynuzun mu, kulağın mı” diye’ o da ‘Boynuzun senin olsun, kulağımı bana bırak’ demiş. Bilmem anlatabildim mi? Bu bağlamda da espriyi, kulaklarımızı geçen başımızda ki boynuzlara, bir başka deyişle de, tüm cin olmadan adam çarpmaya kalkanlara ithaf edelim isterseniz.

                                                                                   Serendip Altındal


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder