24 Ekim 2012 Çarşamba

BELİRSİZLİĞİN NEDENİ..

           Başbakanın her pozu, her konuşması ayrı bir âlem. Onu dinleyip izleyince, Batıda yaygın bir şov dalı olan ‘Catch’ güreşleri ve güreşçileri gözümde canlanıyor hemen. Bilirsiniz, iriyarı, şişirme adaleli, vurdukları yeri dağıtacağına inandığınız ama genellikle de çocuk ruhlu, birtakım naif adamcıklar. Bütün işleri birbirlerini oyun icabı gaza getirip, tahrik ediyormuş ambiyansıyla tribünlere müşteri (Tavşan) toplayarak, birbirleriyle sözüm ona kıyasıya(!) - ki gerçekte danışıklı - dövüşmek. O gürbüz ve kalabalık adaleli adamcıkların, çeşitli abartılı aksiyonlar ve karşılıklı küfürlerle süsledikleri(!) sahne gösterileriyle, aslında birbirlerini hastanelik etmeleri gerekirken, kopardıkları bütün gürültü ve patırtının sonunda burunlarının bile kanamadığını görürsünüz. Enteresandır, adı güreş olan bu sanal kavgaların en ateşli seyircisi veya tuzaktaki tavşanları, ne hikmetse ağırlıklı olarak kadınlardır. Adamlar birbirlerini sözüm ona döverlerken(!) en ateşli yaygaraları koparanlar da genelde onlar olur hep.
            Bu bağlamda Başbakanla, besleme bölücü BDP güreşçileri(!) birlikte ringe çıktıklarında, ortak gösterilerinden çıkan anlam ise, usta bir ‘Catch’ güreşindekinden(!) farklı olmuyor. Önce birisi bağımsızlık naralarıyla terörist paçavralarını onore ederken, diğerinin onlara nerdeyse ana avrat sövmediği kalıyor. Yani tam bir tavşana kaç tazıya kovala misali ikili bir vodvil. Bir yandan yumruklar sıkılıyor; fakat diğer taraftan ne şiş yanıyor ne de kebap. Sonuçta burnu kanayan bile yok. Sadece zaman kazanıp, keriz uyutuyorlar anlayacağınız. Öyle ya bizlerde nasıl olsa uzatmalı kerizler olduğumuza göre, bunu da hak ediyoruz doğrusu.

            Partikülcüler nedensellik mi; yoksa belirsizlik mi diyerek tartışadursunlar, bizim nedenlerimiz belli. Onlar bir yanda bizi ağlatırken, diğer yanda güldürüp, umutlandıran paradigmalar oluyorlar aynı zamanda. Zira evrenin yasası böyle, dört buutlu evrensellik paradoksunda bir tarafta kaybolurken diğer tarafta yeniden doğmak, olayı hayli ilginç bir yörüngeye taşıyor. Belirsizliğin, nedenselliği de aslında bilim düzeyimizin bugün belirsiz dediğimizi açıklayacak evrede olmamasından kaynaklanıyor. Zira matematiksel bir formülün sonucu sonsuza eşit olursa, ortada bilgi yok varsayım var demektir. Yani sonucun bilgi olabilmesi için mutlak bir değere eşitlenmesi gerekmektedir. İşte belirsizlik de sadece bugün sonucun sonsuz olduğunu gösterir ama yarın’ın değil.
            Tıbbiye’yi bitirirken yemin eden doktorların yemin babası olan çağlar ötesinde ki Hipokrat, şimdilerin tıp mezunlarından bile daha fazla bilimsel olduğu için mi, onların evrensel hocası olmaya devam ediyor acaba. Bugün gelinen nokta da, en son bilimsel evre olan parçacılık veya kuantum konusunda da durum budur, bugün kontrol edemediğin parça spinlerinin nedenselliğini açıklayamayan bilim düzeyin, yarın bu problemi muhtemelen gelecek nesillere oyuncak malzemesi yapacaktır. Netice de belirsizliğin nedenselliği de bilimselliğin öğütücü çarkından kurtaramaz yakasını ve bu hikâye de böyle sonsuza kadar uzar gider. Mühim olansa yarının bilimselliğine bugünlerin Hipokratlarının atacağı adımdır veya başka bir ifadeyle de bugünün belirsizliğidir.
            Biri kaçar diğeri kovalar ve sonuçta sadece tanrıdan başka kazanan(!) olmaz koca evrende. Biz ne yapalım ki; evrenin bu diğer gerçeğinin karşısında. Homosaphien’in sorgulama çarkının acımasız dişlerinden kurtulacak olan tek paradoksu da budur işte. Meğerki sonunda “Yeter artık” diyerek tanrısını aramaktan vazgeçsin. Nasıl olsa gideceği o malum yerde onunla ya buluşacak(!) ya da buluşacaktır. Ama bu buluşmayı canlı olan asla öğrenemeyecektir. Miras aldığımız ve bırakacağımız, diri ile ölü arasında ki sonu olmayan ikilem de budur aslında.
            Bu bağlamda, aynı yıldız belirsiz yanda ışığını yitirirken, belirgin yanda ışıldamaya devam edecektir. Ve kaybederken bir anda kazanıyor oluvermen de bununla izah edilebilir. Âdemoğlu bir yanda sonsuza kadar eski paradokslarını bilimselleştirirken, diğer yanda yeni paradokslar yaratacaktır. Tanrısı ise dün ve bugün olduğu gibi yarın da hep onun paradoksu olarak kalacak, sonsuza kadar da gizemini muhafaza etmeye devam edecektir.

            Her ne kadar istemeseler veya onlara ters gelse de, nasıl olsa yakında bizim biraderlerde anlayacak ne demek istediğimizi. Nasıl birileri onları atıklar kuyusundan çıkarıp yaldızlayarak bayram şekeri diye bize yeniden yutturdularsa, yarın yine aynı kuyuda hem de geri dönüşümsüz son bulacaklardır nasıl olsa. Çünkü materinin de bir geri kazanım kat sayısı vardır. Yani aynı madde’nin ‘perpeti mobile’ olmayan geri kazanımı da sonsuza kadar tekrarlanamaz. Hele yalan’ın düştüğü yerde yatıp kaldığını, doğrunun ise hacıyatmaz gibi hep ayaklarının üstünde kaldığını ve sonsuza kadar da öyle kalacağını biliyorsak, bunu da anlamakta zorlanmayız.
            İşte yalanların çocukları, yaldızlı Müslümanların 72 fırkası, nasıl olsa helak olup Mahşer’i göremeyeceklerine göre, geriye de söylenecek fazla bir şey kalmıyor esasen. Yalan vadesi dolduğunda önce ayakları titrer sonra da burnunun üstüne çakılır ve bir daha da doğrulamaz artık. Doğru içinse durum aynı değildir. Kullanılsa da kullanılmasa da o hep ayakları üstündedir ve ebediyen de böyle kalacaktır; yani her boyutta enigma değil ama doğrusal bir gerçek olarak parlayacak olan gerçek bir yıldız gibidir doğru. Eee ne yaparsınız, evrensel devinimin zaman çarkından da kurtuluş yok, tüm yaşayan sonlular için ki, hangi boyutta zar atıyor olurlarsa olsunlar.

            Şimdi bırakalım onları ersinler muratlarına, bizimse önümüzde Kurban Bayramımız var. Her şeye, hatta geçici bütün dertlerinize, gam, kasavet ve umutsuzluklarınıza tekmeyi basın. Hayatta ki sayılı aile birlikteliklerinizden olan bayramınızı, sevdiklerinizle bir arada kutlamaya çalışın. Ve bayramınız sağlık, birlik ve esenlikle de hepinize kutlu olsun.

         Bu arada her şeyden fazla da, beyninizi 29 Ekimde ki, evrensel tarihinizin sizi ÇAĞDAŞ BİREY yapan en asil ve anlamlı gününü, en sağlıklı mental seviyede kutlamaya hazırlamak üzere de enerji toplayın. Allah birliğinizi, dirliğinizi ebediyete kadar muhafaza etsin.
                                                                                             
                                                                                              Serendip Altındal



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder