23 Temmuz 2012 Pazartesi

OLASI DEVİNİM SONUCU..

            Küreselciliğin arkası, önce egemen olmayanların köleleştiği bir dünya olacak, arkasından da kaçınılamaz uzay kolonileri evrimi gelecektir. Bilişim dünyasında 40 yılın üstünde görev almış birisi olarak, vaktiyle tasavvur etmekte bile zorlandığımız teknolojiye, bugün minimal rakamlarla sahip olduğumuza bakınca, Âdemoğlunun geleceğinin beni de ürküttüğünü itiraf etmek zorunda kalıyorum. Bir anımsayın, daha 2 yıl önce kim, e-devlet üzerinden bütün resmi işlemlerinizi halledeceğinizi söylese, inanırdınız. Bu durumsa, çok uzak olmayan bir gelecekte, chip’leneceğinizin de müjdesini(!) veriyor esasen.

            Yakın bir gelecekte - ki prototipleri bugün başarıyla deneniyor - güneş gözlüğünüzün arkasında, sadece size görüntü veren, karşınızdakinin hiçbir şey göremediği ve size soracağı bütün soruların olası cevaplarını, üstünde hemen bulabileceğiniz, holografik ekranlar açılacaktır.
            Daha sonra da, quantum ‘girişimcilerinin’ çalışmaları hızlandıkça, bu ekranların yerini alacak olan ve bir taraflarınıza yerleştirilecek gözle bile görülemeyecek - bir iki mikron boyutlarında -, madde transferi yapan chip’lerle, holografik ekran olayını direk olarak beyninizde yaşıyor olacaksınız. Tüm eğitim sistemlerinin bütünüyle yeni bir formasyon kazanacağını, TV kanallarının sorulu cevaplı ve ödüllü reyting programlarının da tarih olacağını, bilmem söylemeye gerek kalıyor mu?
            Daha sonra ise, dolayısıyla artık beyniniz de kontrol ediliyor olacağından, hafızalarımızın hatta bilinçaltımızın bile imajları bundan böyle, bir zamanların nüfus kayıtları gibi, devasa veri bankalarında arşivlenecektir. Özel mahkemelerde(!) adı geçen dönemlere ait kronolojik beyin kayıtlarınız, avukatlara da gerek bırakmadan, doğrudan leh veya aleyhinize delil olarak kullanılacaktır. Artık dijital karalamacılara da gerek kalmayacak, istenen imaj bir anda ve haberiniz bile olmadan, devletinizin bilgi bankasında mışıl mışıl uyuyan dijital hafızanıza işleniverecektir.
            Tabii ya, artık hafıza arşiviniz de sizin değildir nasıl olsa. Sakın bunları son gördüğüm bir bilim kurgu filminden aktardığımı düşünmeyin. Bugün her analitikçi düz aklın, varabileceği olmazsa olmaz öngörülerdir bunlar. Ben sadece mesleki bilgi ve uzun yıllara dayanan bizatihi tecrübemi de kattım biraz içine, hepsi bu.
            Her fırsatta ‘özgür ve bağımsız aklımız’ dediğimiz, bizi birey yapan en önemli özelliğimiz de tarihe karışacak ve böylece bize egemen olanların istemediklerini, istemeden bile düşünemez hale getirilmiş olacağız.
            Şimdi bir tasavvur edin, başınızda ki Tayyipler mangası veya bir başka yerde aynı seriden oligark bir hükümet, böyle bir teknolojiye sahip olmak için neler vermezdi. Ama ne yazık ki(!) onların ömrü bunları görmeye yetmeyecektir. Ne var ki, bizimkisi gibi toplumları gütmek için, bu teknolojilere ihtiyaçları olup olmadığını da yorumlarınıza(!) bırakıyorum.
            Tabii bu teknolojilerin start alabilmesi için, eski ürünlerin, fiyatları neredeyse yarı yarıya indirilen Mediamark(!) stoklarının önce bitirilmesi, imalat revizyonlarının sağlanması ve aynı bağlamda yeni ürünlerin pazarlama organizasyonlarının projelendirilmesi lazımdır.
            Bu arada, konvansiyonel silahların hiçbir kıymeti harbiyesi kalmadığını, en önemli silahın ‘zihin kontrolü’ olduğunu, artık ürkek geyikleri bile biliyor bu dünyanın. İşte teknoloji de oraya doğru, bu yüzden koşar adım ilerliyor ya zaten.
            Belki de bilmenizde yarar var. Quantum girişimleriyle giderek hızlanan ve küçülen, ufaldıkça da devleşen bilgisayarlardan, elinizde ki bir ipad’in bile veri tabanında, dünya nüfusunun bütün özlük bilgileri – bugünkü nüfus kayıtları - tutulabilir hale geliyor. Bunun için ana bilgisayarlara da (mainframe) ihtiyaç yoktur. Onlar daha ziyade devasa ve genelde çok uluslu, çok azalı intra-extra network’larda – mesela milyonların bağlandığı Internet serverleri gibi -, aktüel (real time) işlemler, çok hassas ve çok yüksek maliyetli imalat prosedürleri, quantum ve astrofizik alanları vb. için öngörülür.
           
            Buraya kadar söylediklerimizi bağladığımızda, zannedersem giriş cümlemiz anlamını buldu artık. Ama her şeye rağmen, tek ve büyük yaratıcıdan emanet aldığımız yaratıcı aklımız, bizi özgür ve bağımsız kılmak adına, yine bildiğini okuyacak ve sonsuza kadar tez’e antitez üretmeğe devam edecektir.
            Bu bağlam da, quantumcuların kaçınılamaz başarıları, materi transferini uzaya da taşıyacak, kaderi egemen sınıfların elinde kalmış, yeniden köleleşmiş ve çağdışı Engizisyon dönemindekinden bile acınacak hale düşmüş Âdemoğlu, selameti yeni gezegenlere kaçmakta bulacaktır. Yarın nasıl olsa, bu beklenen devinimin sonucu, insanoğlu’nun kaderi olacaktır.
            Bana göre yüzde yüz tutacak olan bir öngörü ama birilerine göre de bu ‘komplo teorisini’, bırakın azıcık biz de kurgulamış olalım ve bunu yapmadık da demeyelim en azından. Nasıl buldunuz, üstünde düşünmeye biraz vakit ayırmanıza değmez mi?

KISSADAN..  H

            Bir esinti daha yollayalım ve Numan Kurtulmuş olayını Wikileaks’den okuyanlar için söyleyelim:
            Washington DC, bir numaralı toplum yönlendirme aracının ve ajanının Wikileaks olduğunu, Kurtulmuş’u kendisine empoze ederek daha önceden programladığı Erdoğan’dan sonra, AKP nin başında kimi görmek istediğini de halk’a aynı vasıtayla duyurmakla, esasen bundan daha açık ortaya koyamazdı. Tabii buda anlayanlar veya anlamak isteyenler içindir. Bir hatırlatayım istedim sadece.

            Ha! Bakıyoruz artık iyice şaşıran Amerikalı da, devşirmesi AKP gibi giderek, panik halinde kıçtan dalmaya kalkan ördeğe benzemeye başladı. Bu kadar da aleni salaklık olmaz ki be kardeşim(!)

            Birde unutmadan söyleyelim hani, burnunuzun dibinde ki Esad’ı geçin de, bir zamanlar van minit postası(!) çektiğiniz küçük İsrail’li, ta oralardan kalkıp da kendi vatanınızda gözünüzün üstüne yumruğu çaktığında, aynaya nasıl bakabileceksiniz biraderler, siz ona bakın önce. Bakın da, askerlerinizle uğraşmayı yol yakınken bırakın. Yoksa yanan hamamdan peştamalsız kaçmak zorunda kalanlarınkine dönüşüverir, birdenbire hal i pür melâliniz. Bizden uyarması.
            Ve asla unutmayın ki bu vatan sadece sizlerin değildir. Büyük denizin diğer tarafında ve Johny Walker’in himayesinde, kendisininkini kurtardığı anlaşılan hoca efendiniz, dikkat edin de sizin başınızı yakmasın.

            ‘Bugün İslamcı kesimden bile homurdanmalar başladı. Bugün 66 yaşındayım ve AKP'nin yıkılışını göreceğimi umuyorumdiyebilen Ertuğrul Özkök’e, ‘Aramıza hoş geldin. Ne oldu kardeş, satılmış medyanıza vahiy indi de, eski sahibinizden ümidi kesip, şimdi de muhtemel yeni patronlara doğru mu gerdan kırmaya başladınız(!)’ diye sorası geliyor insanın. Ama değmez diye düşünüyorum, ne dersiniz? Şayet kendisi ve avanesi lider gazeteci Sedat Simavi’nin erdemli hamurundan azıcık nasiplenmiş olabilselerdi, belki de Türkiyemiz bugün içinde bulunduğu, Cumhuriyet tarihinin en sıkıntılı dönemini yaşamıyor olacaktı.
            Dönmelerden ne köy ne de kasaba olamayacağını, vaktiyle bunlara oynayan AKP de anlamıştır artık ve iyi de olmuştur laf aramızda. Doğru yoldan ayrılanı her zaman cin çarpar diyen eskilerimiz meğer ne kadar da doğru söylemişler.
           
            Bu arada, şarjöründe ki son mermisini gerektiğinde kendi şakağına sıkmaya hazır bir kuvvacı olarak, bir türlü hazmedemediğim bir mesele daha var. Meslektaşlarının bile bugün çıkıp ‘Şerefsizler! Ordumuzun itibarını düşürdüler’ dediği hani şu çuval giyen meşhur, sanal komando(!) onbiri. İyi de, o zaman da yazdığım gibi, birilerinin çıkıp daha önceden Amerikalıya tüyo vermediğini, ‘oraya asal çocuklarımızın yerine, 11 tane her şeye müsait(!) liboş koyuyoruz, gidin onlara ne isterseniz yapın’ demediklerini de bilmiyoruz. Öyle ya Wikileaks(!) bunu yazmıyor. Şayet böyleyse, o zamanda ordumuza gıyabında, yeni bir haksızlık yapılmış olmuyor mu?

            Şayet bir gün, kendilerine İNSAN GİBİ İNSAN - özgür, bağımsız ve adil - denebilecek İNSANLAR için, yaşanamaz hale gelecekse bu dünya ve başı yukarda özgür dolaştığı her zaman, hâkimi olduğu diğer uluslara bile adaleti eşit dağıtmış olan Emmioğlu, şayet evrensel adaleti tek başına sağlayamayacaksa, iyi bilin ki bu dünyadan uzaya transfer olacakların öncüleri, yine TÜRKLER olacaklardır. Ve ondan sonra da bu eski dünya artık kaderine terk edilmiş olacaktır. Çünkü içinde TÜRK’ün yaşamadığı mavi planet, grileşmiş, fakirleşmiş, yeniden klanlaşmış ve diğerleri için de gerçekten artık yaşanabilir bir dünya olmaktan çıkmış olacaktır.
            Emmioğlu şayet başına geleceği vaktiyle anlayıp da, bu defa da Edebali’lerinin akıl gücüyle silkinip, kendini revize ederek uygarlık savaşını da kazanırsa, mesele yok. Ki neden olmasın, Almanların çok uluslu endüstri kurmayında (MRP sonra ERP) alanlarında, yıllarca projeler, programlar üretmiş ve kendisi gibi, dünyanın lider ekonomilerinde, hem de bizi sömüren bilim ve endüstri alanlarında sorumluluk sahibi binlerimizin olduğunu ve ne zor şartlarda harikalar yarattıklarını bilen bir bilişimci olarak, bu potansiyelin kendi geleceğimize odaklandığını bir düşünüyorum da! Yoksa Emmioğlum, bir zamanlar Amerika’ya göç eden Avrupalıların başındaki İngilizler gibi, sadece dünya göçmenlerinin liderliğine soyunmakla iktifa etmek zorunda kalacaktır.

            Bütün, özellikle de kitaplı dinlerde ki ‘tanrı birdir’ veya ‘La ilahe illallah’ ortak paydasıyla bilindiği gibi de, imanla tanrıyı kabul edenlerin ve kitaplarına göre şer’i yaşayanların sonraki mekânı cennet, imansız ama biatkar olanların kümeleneceği Sırat, diğerlerinin yani tekfir edilenler(!) ve günahkârların ki de cehennem olacaktır. O halde cennet ideal olduğuna ve herkes de oraya kapağı atmak istediğine göre, oraya girenlerin de ancak eşit ve adil yasalara uyarlarsa ebedi huzura erişeceği biliniyorsa, nedir o halde bu insanların yeryüzünde ki salakça telaşı, birbirleriyle bitmeyen kavgaları, neyi paylaşamıyorlar ki o zaman.
            Hem de cennette, liberalizm veya küreselci emperyalizm olmadığına, hak, hukuk gaspı yapamayacaklarına, sabıkasız kalmak zorunda olacaklarına, fazla mal mülk sahibi de olamayacaklarına, her kafalarına eseni de yapamayacaklarına, birbirlerinin ayaklarına dahi basamayacaklarına ve de egemenlerin olmayacağı öylesi bir mekânda nasıl olsa hepsi de ister istemez sosyalist(!) – daha da ilerisi, belki de komünist - olacaklarına göre.
            İstermisiniz şimdi birileri, böyle dedik diye cennete bile gitmekten vazgeçsinler. Hiç kuşkusuz onların başında da küreselci liboşlar(!) olur ve tanrılarıyla pazarlığa oturur, kendilerine ayrı bir cennet ayarlamaya(!) kalkarlar, muhtemelen de o cennetin anahtarlarını yeniden satmaya başlarlardı.
           
                                                                                              Serendip Altındal

  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder