Yakın bir gelecekte - ki
prototipleri bugün başarıyla deneniyor - güneş gözlüğünüzün arkasında, sadece
size görüntü veren, karşınızdakinin hiçbir şey göremediği ve size soracağı bütün
soruların olası cevaplarını, üstünde hemen bulabileceğiniz, holografik ekranlar
açılacaktır.
Daha sonra da, quantum ‘girişimcilerinin’ çalışmaları hızlandıkça, bu
ekranların yerini alacak olan ve bir taraflarınıza yerleştirilecek gözle bile
görülemeyecek - bir iki mikron boyutlarında -, madde transferi yapan
chip’lerle, holografik ekran olayını direk olarak beyninizde yaşıyor olacaksınız.
Tüm eğitim sistemlerinin bütünüyle yeni bir formasyon kazanacağını, TV kanallarının
sorulu cevaplı ve ödüllü reyting programlarının da tarih olacağını, bilmem
söylemeye gerek kalıyor mu?
Daha sonra ise, dolayısıyla artık beyniniz
de kontrol ediliyor olacağından, hafızalarımızın hatta bilinçaltımızın bile imajları
bundan böyle, bir zamanların nüfus kayıtları gibi, devasa veri bankalarında
arşivlenecektir. Özel mahkemelerde(!) adı geçen dönemlere ait kronolojik beyin kayıtlarınız, avukatlara da gerek
bırakmadan, doğrudan leh veya aleyhinize delil olarak kullanılacaktır. Artık dijital karalamacılara da gerek kalmayacak, istenen
imaj bir anda ve haberiniz bile olmadan, devletinizin bilgi bankasında mışıl
mışıl uyuyan dijital hafızanıza işleniverecektir.
Tabii ya, artık hafıza arşiviniz de
sizin değildir nasıl olsa. Sakın bunları son gördüğüm bir bilim kurgu filminden
aktardığımı düşünmeyin. Bugün her analitikçi düz aklın, varabileceği olmazsa
olmaz öngörülerdir bunlar. Ben sadece mesleki bilgi ve uzun yıllara dayanan bizatihi
tecrübemi de kattım biraz içine, hepsi bu.
Her
fırsatta ‘özgür ve bağımsız aklımız’
dediğimiz, bizi birey yapan en önemli özelliğimiz de tarihe karışacak ve böylece
bize egemen olanların istemediklerini, istemeden bile düşünemez hale getirilmiş
olacağız.
Şimdi bir tasavvur edin, başınızda
ki Tayyipler mangası veya bir başka yerde aynı seriden oligark bir hükümet, böyle
bir teknolojiye sahip olmak için neler vermezdi. Ama ne yazık ki(!) onların
ömrü bunları görmeye yetmeyecektir. Ne var ki, bizimkisi gibi toplumları gütmek
için, bu teknolojilere ihtiyaçları olup olmadığını da yorumlarınıza(!) bırakıyorum.
Tabii bu teknolojilerin start
alabilmesi için, eski ürünlerin, fiyatları neredeyse yarı yarıya indirilen
Mediamark(!) stoklarının önce bitirilmesi, imalat revizyonlarının sağlanması ve
aynı bağlamda yeni ürünlerin pazarlama organizasyonlarının projelendirilmesi lazımdır.
Bu arada, konvansiyonel silahların
hiçbir kıymeti harbiyesi kalmadığını, en önemli silahın ‘zihin kontrolü’ olduğunu, artık ürkek geyikleri
bile biliyor bu dünyanın. İşte teknoloji de oraya doğru, bu yüzden koşar adım
ilerliyor ya zaten.
Belki de bilmenizde yarar var. Quantum
girişimleriyle giderek hızlanan ve küçülen, ufaldıkça da devleşen
bilgisayarlardan, elinizde ki bir ipad’in bile veri tabanında, dünya nüfusunun
bütün özlük bilgileri – bugünkü nüfus kayıtları - tutulabilir hale geliyor.
Bunun için ana bilgisayarlara da (mainframe) ihtiyaç yoktur. Onlar daha ziyade
devasa ve genelde çok uluslu, çok azalı intra-extra network’larda – mesela milyonların
bağlandığı Internet serverleri gibi -, aktüel (real time) işlemler, çok hassas ve
çok yüksek maliyetli imalat prosedürleri, quantum ve astrofizik alanları vb. için
öngörülür.
Buraya kadar söylediklerimizi
bağladığımızda, zannedersem giriş cümlemiz anlamını buldu artık. Ama her şeye
rağmen, tek ve büyük yaratıcıdan emanet aldığımız yaratıcı aklımız, bizi özgür ve bağımsız kılmak adına, yine bildiğini
okuyacak ve sonsuza kadar tez’e antitez üretmeğe devam edecektir.
Bu bağlam da, quantumcuların
kaçınılamaz başarıları, materi transferini uzaya da taşıyacak, kaderi egemen
sınıfların elinde kalmış, yeniden köleleşmiş ve çağdışı Engizisyon dönemindekinden
bile acınacak hale düşmüş Âdemoğlu, selameti yeni gezegenlere kaçmakta bulacaktır.
Yarın nasıl olsa, bu beklenen devinimin sonucu, insanoğlu’nun kaderi olacaktır.
Bana göre yüzde yüz tutacak olan bir
öngörü ama birilerine göre de bu ‘komplo teorisini’,
bırakın azıcık biz de kurgulamış olalım ve bunu yapmadık da demeyelim en
azından. Nasıl buldunuz, üstünde düşünmeye biraz vakit ayırmanıza değmez mi?
KISSADAN.. H
Bir esinti daha yollayalım ve Numan
Kurtulmuş olayını Wikileaks’den okuyanlar için söyleyelim:
Washington DC, bir numaralı toplum yönlendirme aracının ve
ajanının Wikileaks olduğunu, Kurtulmuş’u kendisine empoze ederek daha önceden programladığı
Erdoğan’dan sonra, AKP nin başında kimi görmek istediğini de halk’a aynı
vasıtayla duyurmakla, esasen bundan daha açık ortaya
koyamazdı. Tabii buda anlayanlar veya anlamak isteyenler içindir. Bir
hatırlatayım istedim sadece.
Ha! Bakıyoruz artık iyice şaşıran
Amerikalı da, devşirmesi AKP gibi giderek, panik halinde kıçtan dalmaya kalkan ördeğe
benzemeye başladı. Bu kadar da aleni salaklık olmaz ki be kardeşim(!)
Birde unutmadan söyleyelim hani,
burnunuzun dibinde ki Esad’ı geçin de, bir zamanlar van
minit postası(!) çektiğiniz küçük İsrail’li,
ta oralardan kalkıp da kendi vatanınızda gözünüzün üstüne yumruğu çaktığında,
aynaya nasıl bakabileceksiniz biraderler, siz ona bakın önce. Bakın da, askerlerinizle uğraşmayı yol yakınken bırakın. Yoksa
yanan hamamdan peştamalsız kaçmak zorunda kalanlarınkine dönüşüverir, birdenbire
hal i pür melâliniz. Bizden uyarması.
Ve asla unutmayın ki bu vatan sadece
sizlerin değildir. Büyük denizin diğer tarafında ve Johny Walker’in
himayesinde, kendisininkini kurtardığı anlaşılan hoca efendiniz, dikkat edin de
sizin başınızı yakmasın.
‘Bugün
İslamcı kesimden bile homurdanmalar başladı. Bugün 66 yaşındayım ve AKP'nin
yıkılışını göreceğimi umuyorum’ diyebilen
Ertuğrul Özkök’e, ‘Aramıza hoş geldin. Ne oldu kardeş,
satılmış medyanıza vahiy indi de, eski sahibinizden ümidi kesip, şimdi de
muhtemel yeni patronlara doğru mu gerdan kırmaya başladınız(!)’ diye
sorası geliyor insanın. Ama değmez diye düşünüyorum, ne dersiniz? Şayet kendisi
ve avanesi lider gazeteci Sedat Simavi’nin erdemli hamurundan azıcık
nasiplenmiş olabilselerdi, belki de Türkiyemiz bugün içinde bulunduğu,
Cumhuriyet tarihinin en sıkıntılı dönemini yaşamıyor olacaktı.
Dönmelerden ne köy ne de kasaba olamayacağını,
vaktiyle bunlara oynayan AKP de anlamıştır artık ve iyi de olmuştur laf
aramızda. Doğru yoldan ayrılanı her zaman cin
çarpar diyen eskilerimiz meğer ne kadar da doğru söylemişler.
Bu arada, şarjöründe ki son
mermisini gerektiğinde kendi şakağına sıkmaya hazır bir kuvvacı olarak, bir türlü
hazmedemediğim bir mesele daha var. Meslektaşlarının bile bugün çıkıp ‘Şerefsizler! Ordumuzun itibarını düşürdüler’ dediği
hani şu çuval giyen meşhur, sanal komando(!) onbiri. İyi de, o zaman da
yazdığım gibi, birilerinin çıkıp daha önceden Amerikalıya tüyo vermediğini, ‘oraya asal çocuklarımızın yerine, 11 tane her şeye müsait(!)
liboş koyuyoruz, gidin onlara ne isterseniz yapın’ demediklerini de
bilmiyoruz. Öyle ya Wikileaks(!) bunu
yazmıyor. Şayet böyleyse, o zamanda ordumuza gıyabında, yeni bir haksızlık
yapılmış olmuyor mu?
Şayet bir gün, kendilerine İNSAN GİBİ İNSAN - özgür, bağımsız ve adil - denebilecek
İNSANLAR için, yaşanamaz hale gelecekse bu
dünya ve başı yukarda özgür dolaştığı her zaman, hâkimi olduğu diğer uluslara bile
adaleti eşit dağıtmış olan Emmioğlu, şayet
evrensel adaleti tek başına sağlayamayacaksa, iyi bilin ki bu dünyadan uzaya
transfer olacakların öncüleri, yine TÜRKLER
olacaklardır. Ve ondan sonra da bu eski dünya artık kaderine terk edilmiş
olacaktır. Çünkü içinde TÜRK’ün yaşamadığı mavi
planet, grileşmiş, fakirleşmiş, yeniden klanlaşmış ve diğerleri
için de gerçekten artık yaşanabilir bir dünya olmaktan çıkmış olacaktır.
Emmioğlu şayet başına geleceği vaktiyle
anlayıp da, bu defa da Edebali’lerinin akıl
gücüyle silkinip, kendini revize ederek uygarlık savaşını da kazanırsa, mesele
yok. Ki neden olmasın, Almanların çok uluslu endüstri kurmayında (MRP sonra
ERP) alanlarında, yıllarca projeler, programlar üretmiş ve kendisi gibi,
dünyanın lider ekonomilerinde, hem de bizi sömüren bilim ve endüstri alanlarında
sorumluluk sahibi binlerimizin olduğunu ve ne zor şartlarda harikalar
yarattıklarını bilen bir bilişimci olarak, bu potansiyelin kendi geleceğimize
odaklandığını bir düşünüyorum da! Yoksa Emmioğlum, bir zamanlar Amerika’ya göç
eden Avrupalıların başındaki İngilizler gibi, sadece dünya göçmenlerinin
liderliğine soyunmakla iktifa etmek zorunda kalacaktır.
Bütün, özellikle de kitaplı dinlerde
ki ‘tanrı birdir’ veya ‘La ilahe illallah’ ortak paydasıyla bilindiği gibi de,
imanla tanrıyı kabul edenlerin ve kitaplarına göre şer’i yaşayanların sonraki
mekânı cennet, imansız ama biatkar olanların kümeleneceği Sırat, diğerlerinin
yani tekfir edilenler(!) ve günahkârların ki
de cehennem olacaktır. O halde cennet ideal olduğuna ve herkes de oraya kapağı
atmak istediğine göre, oraya girenlerin de ancak eşit ve adil yasalara uyarlarsa
ebedi huzura erişeceği biliniyorsa, nedir o halde bu insanların yeryüzünde ki
salakça telaşı, birbirleriyle bitmeyen kavgaları, neyi paylaşamıyorlar ki o
zaman.
Hem de cennette, liberalizm veya küreselci
emperyalizm olmadığına, hak, hukuk gaspı yapamayacaklarına, sabıkasız kalmak
zorunda olacaklarına, fazla mal mülk sahibi de olamayacaklarına, her kafalarına
eseni de yapamayacaklarına, birbirlerinin ayaklarına dahi basamayacaklarına ve
de egemenlerin olmayacağı öylesi bir mekânda nasıl olsa hepsi de ister istemez sosyalist(!) – daha da ilerisi, belki de komünist - olacaklarına
göre.
İstermisiniz şimdi birileri, böyle
dedik diye cennete bile gitmekten vazgeçsinler. Hiç kuşkusuz onların başında da
küreselci liboşlar(!) olur ve tanrılarıyla pazarlığa
oturur, kendilerine ayrı bir cennet ayarlamaya(!) kalkarlar, muhtemelen
de o cennetin anahtarlarını yeniden satmaya başlarlardı.
Serendip
Altındal
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder