18 Temmuz 2012 Çarşamba

LOZAN'A KADAR VE KURULTAY İZLENİMLERİ..

            Türklerin ilk yurdu olan batık kıta MU’ nun son dönemleri ve kıta batmadan önce en son göç eden Türkler hakkında bir film çevrilseydi, kimbilir ne kadar enteresan ve düşündürücü olurdu diye soruyorum kendi kendime. Öyle ki bu film aynı zamanda binlerce aksiyon, tarih ve macera senaryolu film dünyasının da bir ilki olarak tarihe geçerdi. Ne var ki içi boş kafalı Hollywood, manipülatif Amerikan(!) hamaset filmlerini daha ilginç buluyor anlaşılan.
            Öyle ya, batık kıta Atlantis’e bile defalarca el atan Batı film dünyası insanoğlu’nun evrimiyle ilgili bu çok daha eski tarihe neden el atmasındı. Muhtemelen altından çıkacak olan ve bir türlü kabullenemedikleri, bir yandan kendi tarihlerinden de çok eskilere dayanırken diğer yandan, kabul edilen kitaplı, kitapsız dinler tarihinden de çok öncelere uzanan, Türk uygarlık tarihi, korkutmuş olmalıydı onları.
            O halde bu teklifi bizimkilere yapalım, bu konuda, bilinen tarihten uyarlanmış, Azteklerden, Amerikan Kızılderililerine, Orta Asya’ya, piramitlere, oradan da Avrupa tarihinin kurucusu Etrüsklere kadar uzanan çok amaçlı bir tarihi belgesel, güzel yurdumuz için de önemli bir turizm yatırımı olur ve aynı zamanda yüce Atatürkümüzün de ruhu şâd olurdu. Yeni yasa ayarlarıyla(!) birdenbire azad edilen eski çocuk katilleri nedeniyle timsah gözyaşları döküp, ambiyans yeşertmeye kalkan, çok Sayın kültür Bakanı, ne buyururlardı bu konuya acaba.

            Geçen gün Mudanya’da, Mütareke binasını ziyaret edip bir kere daha ruhumuzu yıkamak istedik. Mütareke odasında ki sanal mankenlerin oturduğu masada, hasımlarının karşısında tek başına oturan İsmet Paşayı temsil edenine hitaben, yüksek sesle ve kendisiyle konuşur gibi; ‘Paşam emperyalist eşkıyadan söke söke koparıyorsun ya, helal olsun sana’ demek ihtiyacını hissettim birdenbire. Orda bulunan diğer ziyaretçiler ne dediler, hakkımda ne düşündüler bilmiyorum. Ayrıca bu da beni hiç ilgilendirmedi işin doğrusu.
            Sonra da ‘fotoğraf çekmeyin lütfen’ diyen yöneticiye, ‘neden çekmeyelim, bunları bağrımızda saklamalıyız, yok edersek bizde yok oluruz. Bakın, bugünkü şişirmelerin yanında ufacık kalan bir adam, yurdundan gasp edilenleri yumruğuyla nasıl söküp almış, hem de o şartlarda’ derken, bugün kimliği olmayan aymazların, tarih kitaplarından silmeye kalktığı ama aslında tarihe yüce Atatürk’le birlikte daha da bir perçinlediği İsmet Paşayı, karışık duygularım ve hicranla ama minnetle yâd ediyordum.
            Bu arada orada bulunan yaşlı bir zat da bana, ‘siyah saçıyla başladığı Lozan’ı beyaz saçıyla bitirdi’ demişti. Bende kendisine; ‘Mecliste, kimi Lozan’a yollayalım diye soran vekillerine, ben İsmeti yollamak istiyorum diye cevap veren yüce Atatürk’ün, elbette bir bildiği vardı’ dedim. Esasen de, en yüce rahmetlimiz ne zaman yanılmıştı ki.

            Biz bunları yazdık mı, yazmadık mı? Şimdi birileri çıkıp da Mütareke binasını da umumi ziyarete kaparsa şaşırmamak gerekecektir artık. Şayet bu da olursa, bu ülkenin vatandaşı olduğunu iddia edenler, daha iyi anlarlar artık ülkelerinin hal i pür melâlini, anlarlar da önlerinde ki seçimlere daha bir konstüriktif(!) bakarlar belki de. Daha ne diyelim artık yüzde ellisi böylesi kararmış, pardon kararsız(!) kalmış vatandaşa, bundan başka.

           

  


            Türkiyemizin makûs ortamında, milli ümitleri ziyadesiyle yeşerten CHP kurultayı beklenin de üstünde ışıldayarak, iktidar yolunda olduğunu, çok açık, çok seçik ortaya koydu. CHP Kurultayında, en olumlu bulduklarımızın başında gelen, Sayın kardeşimiz Atagünyılmaz’ın dünkü konuşması, çoktan yapılması gereken ve bütün gerçek CHP lilerin duymak istediği, iştiyakla beklediği ve de yüreğini yansıtan türdendi.
            Ne yazık ki ekranda da göreceğiniz gibi, arkadaşlarının sözlerini anladıklarından geçtik de, dinlemeye bile sıcak bakmayan ve olmadık çıkışlarla, olmadık pasajlarda bu kısa ama çok anlamlı konuşmayı kesmeye kalkan partililerde vardı aynı kurultayda. Kendilerini, bu yüce partinin vakarına yakışan bir ciddiyete davet ediyoruz.

            Kurultay genelinden ve Kılıçdaroğlu liderliğinden beklediğimiz hiç şüphesiz yeni sürprizler değil ama kendi çizgisinde, altı oku kulvarında ve asal ekseni doğrultusunda seyreden CHP’nin olumlu revizyonu ve ümit taşımamızı sağlayacak yeni adaylarıydı. Açılım maskaralıklarından arınmış, misak ı milli müktesebatından ve Kemalist perspektifinden santim taviz vermeyeceğine, bünyesinde Kemalizm’in bir eğilim değil ama özü olduğuna inandığımız bir CHP’ydi beklentimiz hiç kuşkusuz.
            Yeni arayışlara asla gerek yoktur. Zira KEMALİZM dünya tarihinde, daha Cumhuriyetimizin kurulma aşamasında bile, kendisini TÜRK EKONOMİ MUCİZESİ tanımıyla ispat etmiş bir numaralı BAĞIMSIZ, LİBERAL SOSYAL BİR MİLLİ EKONOMİ MODELİ ve bir ilktir. Hele de YENİLENMEK derken iki defa dikkatli olmak gerekir. Çünkü YENİLENMEK şayet yanlış yorumlanırsa(!)ki öyle olmaya da çok müsaittir – beraberinde YOK OLUŞU da getirir.

            Her geçen gün yürümesi gerektiği hedef yolunda, imzasını daha da belirgin attığını sevinerek gördüğümüz Kılıçdaroğlu, giderek CHP gibi Türkiye’nin en derin ve merkezi olan partisinin de lideri olma yolunda, çok emin ve kararlı adımlarla ilerliyor. Bu da beni kendi adıma ziyadesiyle memnun ediyor, bunu da itiraf etmek zorundayım. Kılıçdaroğlu liderliğinde ki CHP’yi, bizi fazlasıyla ümitlendiren örnek kurultayından ötürü kutluyor ve artık iktidar olduğunu görmek istiyoruz.

            Sayın Atagünyılmaz’ı da canı yürekten kutluyor, kendisini ileri devlet görevlerinde de görmeği bekliyor ve sevgiyle gözlerinden öpüyoruz.

                                                                                                          Serendip Altındal




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder