12 Temmuz 2012 Perşembe

KARA İŞGAL..

            Ülkemizi silâhsız işgal edeceğini daha ilk gününden beri bildiğimiz ve üstüne bir hayli de yorum yaptığımız gizli düşman, aslında yurdumuza sömürgecinin yer altından pompaladığı KARA PARA’ dır. Bazı yumuşakçaların ve akrobat aydınların(!) tanımladığı gibi sıcak değil ama düpedüz KARADIR bu para.
            Yani kaynağı bilinmez, kendisi hesap bilmez, vergi ödemez, adres sormaz ve önüne geleni, gideni, uçanı, kaçanı satın alan namert paradır bu para. Bu para’nın devşirdiklerine, Allahlarını bile satın aldıklarına bakıyorum da, aslan yürekli Türklerin yurdunda, meğer araya sokulmuş(!) ne kadar da kanı bozuk, şerefsiz varmış diyorum, ister istemez.
           
            Geçen akşam, Ulusal Kanal da kara para’nın olumsuz faziletlerinden(!) uzun uzun bahseden ve bu yazı adına da esinlendiğim Sayın Ufuk Söylemezi dinlerken, ‘nihayet sizde de gündem oluşturdu’ deyivermişim. Sağ olsun hem de ortanın sağında, ayrıca kapitalist hummaya hizmet etmiş bir devlet adamı sıfatıyla da, çok doğru kelamda bulundu. Kapitalistlerin - doğru Türkçe ile de tüccarların -  vicdansız olduğu ifadesini çok tuttum ama yetersiz buldum.
            Zira vatanımızın etik varlığını, milli müktesebatını yok etmek üzere, vagonlar dolusu pompalanan kara paraya, AKP lilerden önce bizim kapitalistlerin(!) balıklama atladığını biliyorsak, vicdansız kavramının en azından kanı bozuk ile yer değiştirmesi gerekmektedir. Ufuk Söylemez, menşei belirsiz ve organizasyonu çeşitli yorumlara açık kara paranın, nasıl geldiği konusunda ki görüşlerinde de çok haklıydı.
            Ayrıca, bu analizleri yapabilecek vasıftaki aydınlık ve ahde vefa sahibi kişilere, kara paranın satın aldıkları tarafından her fırsatta yapılan, klasik komplo teorisyeni atıflarının, artık havada kaldığı konusunda da, kendisiyle tamamen hemfikiriz. 
            Soyusopu belli olmayan(!) ve türünden başka da bir emsali olmayan AKP motorlu devşirmeler teknesini, rotasında tutabilmek için içeri pompalanan bu paralar, tarihin cari açığı olarak diğer taraftan yine dışarıya çıkıyor nasıl olsa, tut tutabilirsen. İçeride kalanlarsa, örtülü ödenekler halinde, satın alınmış hükümetin kadrolaştırdığı, hukukçusu, askeri, memuru, tüccarı, yandaş ihalecisi, medyası ve torbacı seçmeniyle oluşan ümmetsel cürufu, yeni seçime hazırlıyor sadece. Yoksa o paralardan yurdumuzda, ne köy, ne de kasaba olacağını, bu ülkenin kör tavukları bile biliyor artık.

            Milli güçler içinde, halkın yanında olduğunu tarihte defalarca ispat etmiş delikanlı bir Mafya da vardı bir zamanlar. Ne var ki bugün, kara paraya vatanını satmış içi kokuşmuş tüccarın haracını yediği için, maalesef kendisi de anavatanını satın alan kara para rantına bulaştı ve kendi ruhunu da sattı. Oysa bir zamanlar kara para kendisinden sorulurdu ve bu parayı da efendi gibi, hiç olmazsa vatanına harcardı. Şimdi ise delikanlılığını, onun da çiviye asmış olduğu görülüyor.
            Birde Misak ı Millisine sımsıkı sarılmış ve Atatürk’le omuz omuza İstiklâl harbine katılmış, Hz. Muhammed ashabından gerçek Müslümanları vardı bu toprakların. Hani şu kurtuluşa erecek, helak olup gitmeyecek fırkadan olanlar. Ne oldu onlar, yoksa hepsi birden mi YUMUŞADI. Onları da yok sayarsak, o halde hattı müdafaa yine biz kuvvacılara kaldı desenize.
            Bakın aşağıda yüce Atatürk bunların topuna birden ne güzel söylemiş ve bize de söyleyecek fazla bir şey bırakmamış. Tabii ki adam evladı olanlar için(!)

§ Misak-ı Milli Hazırlanıyor
Efendiler, milletin emel ve gayelerinin kısa bir programın temelini oluşturacak şekilde topluca ifadesi de görüşüldü. Misak-ı Millî adı verilen bu programın ilk müsveddeleri de, bir fikir vermek maksadıyla kaleme alındı. İstanbul Meclisi`nde bu ilkeler gerçekten toplu bir şekilde yazılmış ve tespit olunmuştur.

Efendiler, görüştüğümüz her şahıs veya bütün şahıslar, bizimle düşünce ve görüş birliği yaparak ayrılmışlardı. Fakat İstanbul Meclisi`nde,  `Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Grubu` diye bir grubun kurulduğunu işitmedik. Niçin?! Evet, niçin? Buna bugün cevap isterim!

Çünkü Efendiler, bu grubu kurmayı vicdan borcu, millet borcu bilmek durum ve kabiliyetinde bulunan efendiler inançsız idiler... Korkak idiler... Cahil idiler...

İnançsız idiler; çünkü millî dâvânın ciddiliğine ve kesinliğine ve bu dâvanın dayanağı olan millî teşkilâtın sağlamlığına inanmıyorlardı.

Korkak idiler; çünkü millî teşkilâttan olmayı tehlikeli görüyorlardı.

Cahil idiler; çünkü tek kurtuluş dayanağının millet olduğunu ve olacağını takdir edemiyorlardı. Padişah`a dalkavukluk ederek, yabancılara hoş görünerek, yumuşak ve nazik davranarak büyük gayelerin gerçekleştirilebileceği gafletini gösteriyorlardı
.
(Mustafa Kemal - Nutuk)

         Akacak kan damarda durmaz. Vacip olan olur. Hak yerini nasıl olsa bulur. Kan yerde kalmaz. Bir kere delikanlı doğan (kızlar, oğullar) ebediyen delikanlıdır. Vatanını satana Müslüman da denmez.

         Ne güzel ve doğru sözler değil mi bunlar? İşte bunların bilincinde ve de kimliğinde olarak, bu resme girmeyenlerin tümünü ‘b o o o oş ver, biz bize yeteriz diyerek sahiplerine iade ediyoruz. Onlar ki, nasıl olsa günü ve saati geldiğinde, paralarıyla geldikleri gibi defolup gideceklerdir de.

                                                                                                 Serendip Altındal



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder