Anavatanımız bugün tarihinde hiç
olmadığı kadar, milli özüne karşı, emperyalist sırtlanlar tarafından, yukarda
sayılanlar gibi çeşitli Gladio faktörleriyle içinde oluşturulan, bir kontr darbe eylemi altındadır. Israrla var olduğu
söylenen darbe(!) ise, işte aslında budur.
Savaş tanrısının çocukları ya da
Allahın askerleri olan Türkler, ne demeye çalıştığımızı doğaları gereği zaten ezbere
bilirler. Zira binlerce yıldır kendilerine güçleri yetmeyen düşmanlarının, onları
içerden yıkmak adına içlerinde oluşturdukları entrikalarla da başa çıkmayı bilmişlerdi.
Geçmişlerinde hazır ordu bile
beslemeyerek, belirli zamanlarda özel kamplarda aldıkları eğitimlerle – bugün
AKUT vb. derneklerin yaptığı gibi -, harp zamanları, görevlerinin önceden bilincinde
sivil milis gruplar teşkil edip, takım ve kıtalar halinde bir araya toplanırlardı.
Ve anında, milletin tek yüreği ve yumruğu olup, ulusu tek parça halinde temsil
eden milli bir halk ordusu oluştururlardı.
Başbuğları ve bölüm liderlerinin komutasında,
çeşitli ve şaşırtıcı harp oyunlarıyla, her türlü düşmanı çabucak derdest edip helak
eden, savaş makinesi gibiydiler. Emsalsiz hattı müdafaa ve savaş tekniklerinin
yanında, faziletli, devlet gibi bir devletin nasıl olması gerektiğini ve milli şecaatin
ne demek olduğunu, yedi düvele binlerce yıldır öğretmediler mi? Çok iyi bilinsin
ki, ebediyete kadar da bunları öğretmeye devam edeceklerdir.
Bunun en son örneği de, Ulusuna has
özelliklerin fazlasıyla bilincinde olan, Başbuğ Atatürk’ün liderliğinde ki,
Kurtuluş savaşımız olmadı mı? O zaman, geceden sabaha asker yaratma şartlarında
kalan ve silahı bile olmayan Atatürk’ün ordusunda, bugünkü koşullarda hazır eğitim
almış kaç tane asker ve subay olduğunu düşünebilirsiniz acaba.
Ne var ki yüce Atatürk, asker doğduğunu iyi bildiği tüm evlatlarına ve uçan Türklerine sonuna kadar güvenmiş ve dünya
tarihinde emsali de olmayan bir askeri mucize gerçekleştirmiştir. Boşuna
olmayan bu güvencinin karşılığını, kendisiyle birlikte şerefli ulusu da, fazlasıyla
almıştır. Şimdi ise, seçme hakkına sahip olduğu halde, bir türlü seçmen kimliği taşıyamayan ve halen de millet olmakla ümmet olmanın farkına varamayanların
azizliğine uğrayarak, 10 yıldır binmekte olduğumuz Demokrasi
tramvayı(!) artık son durağa gelmiş ve bundan sonra yine Türk’ün savaş
tanrısı sahne alacakmış gibi görünüyor doğrusu.
Bu bağlamda da, filozofi’nin
kronolojik olarak teolojiden, başka ifadeyle de, tefekkür’ün, şeriattan önce var olduğunu biliyorsak ve işin
ruhsallığını da bir kenara bırakırsak, bu öngörümüzün bilimselliğini de yadsıyamayız.
Geçen yazımda belirttiğim gibi,
Allah’ın askeri Türkler için bugün dünya genelinde, Atatürk’ümüzün döneminden
çok daha kolay bir ortam mevcuttur. Herkesin
bildiği gibi, kalabalık bir orduya da ihtiyacı yoktur aslında Türklerin.
Ordumuzun bugün ki adet fazlalığı da kendimiz için değil NATO için
öngörülendir. Öyle ya, Türk çocukları olmazsa, Avrupalı hanım evlatları nasıl huzurla
uyuyacak, onları kim koruyacak ki. Esasen Türkoğlu anasından asker doğar ve görev
anını iple çeker, - eski Türklerde oğul sayılan ve aynı safa konulan -
kızlarımız da buna dâhildir. Baksanıza bugün karşımızda, o da sadece belden
aşağı vurabilen teröristinkinden başka bir cephemiz yok ki, hoş buna da cephe
denemez.
Tek ciddi düşman sayabileceğimiz, bütün
bu bel altı melanetlerinin uzmanı küreselci
sırtlanların lideri ABD bile, bırakın İstiklal harbindeki Anzakları, İngilizler
kadar bile vuruşamadığını, son Irak savaşıyla da ortaya koymadı mı? Herifler oturdukları
yerden ülkelerini yerle bir ettikleri Iraklılardan, neredeyse daha fazla kayıp
verdiler. Harp bittiği halde hala da veriyorlar. Ama tema Hollywood filmleriyle
beyin yıkamak(!) olunca, hepsi ne hikmetse birer Rambo(!) ya da Mambo(!) ne
bileyim.
Bugün Amerikan gençliği, oradan
oraya sürgün yemekten, uzman askerleri zorunlu teskere bırakmaktan ve dünya haritasında
yerini bile gösteremeyeceği bölgelerde silâhaltı olmaktan bizar olmuş, canı burnunda
ve önünde ki iki yılını dahi planlayamaz duruma gelmiştir. Ve demokratik(!) ümmeti
olduğu, emperyalist para babalarının, tatmin olmaz hırsları yüzünden, aile bile
kuramaz bir konumdadır. Bu durumda herifler, neredeyse bizim çocukları
ordularına paralı asker yazıp, üstümüze sürmeye kalkacaklar.
Hoş başımızda ki, öz kaynaklarımızı
bile onlara peşkeş çeken bu hükümet, yakında çocuklarımızı da onlara satmaya
kalkarsa hiç şaşmam. Söylemedi demeyin. Öyle ya, Okyanus ötesinden ve
içimizden, tüm vatansever, Atatürkçü, ulusalcı, ahde vefa sahibi aydınlarımıza,
askerlerimize oturdukları yerden, bilgisayar oyunlarıyla(!) anlamsız köşe zırvalarıyla(!)
satılmış TV’ kanallarıyla(!) kaynaksız WEB sayfalarıyla(!) aslında her gün
biraz daha fazla içine gömüldükleri, kendi pisliklerini bulaştırmaya kalkan bu
kadar kanı bozuk, nereden fırladı.
Devşirme
diyoruz öyle olanlara kolayca ama ancak aslı çürük olanın devşirilebildiği de asla
akıldan çıkarılmamalıdır bunu söylerken. ‘Devşirme’, salt yazı formundan, aslında çok daha fazla derinlik içeren bir sıfattır.
Dikkat edilirse, lise mezunu
gençlerimizden hanidir işçi almaya başladı bile ABD, herhalde bundan sonra ülkelerine
hiçbir faydası olmayacak ve belki de yurtlarına bile geri dönmeleri
engellenecek olan bu çocuklarımızın geleceği ise, yakında Amerikan ordusunda devşirme(!)
– bize karşı Amerikalı Yeniçeri - askerlik olacak gibi geliyor bana. Çocuklarımızın
özünden, önce sizler sorumlusunuz anne ve babalar, para her şey değildir,
gereken önce birey olabilme kimliğidir, ona göre. Dikkat edin, sonunda hesap doğruca
sizlere yazılır ve vebali sizler ödersiniz.
Vaktiyle bir başka habis hastalık olan
İngilizler ve diğerleri de sömürge askerlerini, kendi anavatanlarına karşı
kullanmamışlar’mıydı. Esasen bunu Osmanlı da yapmamış’mıydı. Belki de
Osmanlıdan öğrenmişlerdir hepsi, kimbilir. Şimdi o adamların, artık şapkalarıyla
birlikte burunları da düştü. Ama eski kulağı kesikler oldukları için, şimdi de
bizatihen Amileri (‘Amerikalı’nın Nazilerden alıntı argo Almancası) kullanıyorlar. Ama
asla şaşmaz sıra, nasıl olsa yakında o Amilere de gelecektir!
İşte böylesi adamların bütün
yapabilecekleri ya belden aşağı vurmak, yani rakibi birbirine düşürmek veya
gerilla ile yıpratmak, olmazsa da teknolojik müdahale ile yıkmak, tabii o da
bir noktaya kadar. Hattı müdafaanın ne olduğunu bilemedikleri – ki bu iş Türk’ten öğrenmekle de olmaz, Türk olarak doğmuş
olmak lazım - ve asla da öğrenemeyecekleri için, başkalarının kuyularını
kazmayı bırakıp, en az kendileri kadar teknoloji sahibi bir düşmana karşı - bugün
teknolojide artık rakipsiz olmadıklarına göre - ülkelerini nasıl
savunacaklarının hesabını da, acilen yapmak zorundadırlar. Belki de Johny Walker bunun için topluyordur çocuklarımızı
kimbilir.
Serendip
Altındal
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder