Çifte
standartçı, uygar(!) Batılılara, Padişah yalakası din ve
adalet tacirlerine, sömürgeci uşağı liberal ekonomistlere(!), kendini aydın
satanlara, daha ilk mecliste bizatihen verilen cevapların, bugün de virgülüne
kadar geçerli olduğu, ne kadar da şaşırtıcı. Yaptığını ve her zaman da
yapabileceğini ispat edenlerle, yapmadığını ve asla da yapamayacağını, 7x24 saat
yapmış gibi zırvalayan, 88 yıl sonra TBMM yi işgal(!) edenler arasında ki
uçurum, ne kadar da derin değil mi?
Neticede yüce Türk Ulusunun tokadı,
onu hak edenlerin suratında bütün haşmetiyle yine patlayacaktır. O zaman da
olduğu gibi, Atatürk, tokadı atanlarla, yemesi gerekenler arasında, kendisinin
de söylediği gibi aracı olmuştu. Yani atacağı tokadın yönü ve zamanını ulusuna
göstermişti sadece.
Nihavent
ile hicazkâr arasında bile fark vardır. Uzun hava’nın bile makamı ayrıdır. Erdem
sahibi de, her zaman bilene danışandır. Lütfen yazıya birkaç dakikanızı ayırın
ve hasretle özlem duyduğunuza inandığım, ‘devlet adamlığı erdem ve Asaleti’ nin de
keyfine varın.
Serendip
Altındal
§ Anadolu'da
yerleşmiş
Ermenilerin
ve Rumların hükümet emirlerine ve
milli
amaçlara karsı gelmedikçe
her türlü saldırıdan korunmaları ve tam
anlamı
ile
mutlu ve rahat bir hayat yasamaları
öteden beri kabul edilmiş
bir ana
konu
idi. Kilikya ve
dolaylarında ve doğu hududumuz
dışındaki resmi
ve resmi
olmayan
Ermeni kuvvetlerinin dindaş
ve
ırkdaşlarımıza
karsı yapılan
cinayete
varan
saldırıları karsısında bile,
ülkemizde yasayan
Ermenilerin her türlü
taarruzdan
korunmasını sağlamayı pek
önemli bir medeni görev kabul ettik
ve
Anadolu'nun
dış
dünya ile
ilişkisinin kesik
olduğu bu günler
de yüce vatan
çıkarlarını
amaçlayan önlemler içinde Ermeni halkının esenliğinin
korunması
gerekliliğini bütün
makamlara bildirdik.
İste,
İstanbul'un
yabancı kuvvetlerce işgalinden bu
güne kadar geçen acı
günlerinde
hiçbir dış
ülkenin fiili
korumasına erişemeyen
Anadolu
Ermenilerinden
hiçbir kişinin, en
küçük bir anlamda bile, saldırıya uğramamış
olması,
bize her nedenle cinayet yükleyen ve duyarlılığı kendi
tekelinde sanan
entrikacı
Avrupalıların yüzlerini kızartacak ve milletimizin
yaradılışından
sahibi
bulunduğu insanlık
törelerinin yücelik derecesini ispat edecek çok önemli
bir
konudur.
İstanbul
işgalinin bu
gün memlekette neden olacağı durum,
aldığımız
geçici
önlemler ile geçiştirilecek bir
nitelikte olmayıp, bu durumun devamı
halinde
ülkedeki yönetimin sağlam bir esasa
bağlanması
gerekiyordu.
Karsımızda,
hiçbir antlaşma ve hak
tanımayan ve kendi özel yararlarından
başka,
insanlıkla ilgili hak ve davranışlara yer
vermeyen bir itilâf heyeti;
basımızda, vatan
haklarını korumak, imzaladığımız
antlaşma
şartlarını
uygulanarak,
yabancı saldırılarını sınırlamak için her türlü araçtan
tümüyle
yoksun,
esir bir hükümet vardır. Bunların birincisinin sonsuz baskısı,
ikincisinin
de
tutsaklığı
karsısında,
başvuracak yeri
olmayan sasırmış
ve çırpınıp
duran bir
millet
!...
İstanbul
faciasıyla Anadolu'dan yansıyan durum böyle idi ve bu
durumun
sürmesi
halinde vatanımızda çok büyük ve korkunç bir anarşinin
başlaması
doğaldı. İşte bu
düşünce
sonucunda kesin bir karar vermek gerekti. Derhal
gerekli
mülki ve askeri makamlarla görüşerek ülkenin
idaresini anarşiden
kurtarmak
üzere az önce anılan yerlerin baslarının
bizimle birlikte hareket
etmesi
önerildi. Bu öneri samimi bir olgunlukla her kesimde iyi karşılandı.
İşgal sonucunda
ortaya çıkan olağanüstü
durumun öncelikli gereği
ayrıntılarıyla
düşünüp bunları
uygulamaya çalışmakla
birlikte, İstanbul
işgalinden
dolayı üzüntü ve elemimiz bütün dünyanın aydın insanlığına ve
bütün
İslâm
dünyasına özel bir bildiri ile duyuruldu. İtilâf
devletleri temsilcileri ve
tarafsız
hükümet önünde kınandı. Bütün millet de bu kınamaya katıldı.
İstanbul
durumu ile ilgili bilgi alınacak inanılır kaynaklardan
yoksun
bulunuyorduk.
18-19 Mart 1920 gecesi ilk kez
ilişki
kurulabildi ve hepiniz tarafından
bilinen
gerçekler öğrenildi.
Bu arada Meclis-i Mebus an’ımızın bu
saldırılar
Karsısında
tatili görüştüğü
anlaşıldı.
§
Meclisimizde oluşan ve beliren
milli kudretimiz, Hilâfet makamı ve
saltanatı
yabancı baskısından kurtaracak ve Osmanlı devletini dağılma
ve
tutsaklıktan
kurtarma önlemleri alacaktır. Tam
bağımsızlığa sahip,
hilâfet
makamına
vicdani bağlılığı ile
övünen, İslâm dünyası içinde yasama
anlayışını
kendinde
gören bir milletin tutsak olamayacağı
inancıyla,
davranışlarımızı
adım
adım
izleyen bütün medeni dünya ve insanlık sizlere yardımcı olacaktır.
(Sıcak
alkışlar)
İstanbul
faciasını izleyen günlerden su ana kadar
Temsil Heyetimiz
milletler
arasındaki birlik ve dayanışmayı korudu.
Osmanlı kanunlarının
yürürlüğünü
sağladı.
Çalışmalarından
alıkonulan devlet gücünün yokluğunu
hissettirmemeye
çalıştı. Bundan
dolayı genel güvenliği
korumuş
ve
savunmuş
olmakla
görevini gereği gibi
yaptığından
emindir. Bu dakikadan itibaren, yedi
yüz
yıl boyunca onurlu ve yüce bir yasam sürdükten
sonra yok olma
uçurumunun
kenarında ancak ayakta durabilen Osmanlı Milletinin
geleceğinin
sorumluluğu, sayın
Meclisinizin çalışma gücünü
artıran bir neden olacaktır.
Davamızın yasalara
uygunluğu ve bütün
millet ve ulusların, insanlık hak
ve
hukukundan paylarını almış
olduğuna
inandığımız
yüreklerinin, bizimle
birlik
ve bize daima yardımcı ve destek olduğuna güvenimiz
tamdır. Başarı
ümitlerimizin
kalplerimizde bir an bile karamsarlığa
düşmemesini
sağlayacak
olan,
sonsuz gücümüzdür, özellikle büyük tanrı her zaman
bizimledir.
(Amin,
amin
sesleri)
Vermek istediğim bilgiler
ve ayrıntılar bu kadardır.
(TBMM
Konuşmaları, I Dönem, 1 Yasama Yılı açılış - 20 Nisan 1920 – Mustafa
Kemal)
§
Efendiler,
Bizim
halen yürürlükte olan medeni kanunumuz mecelledir. Bu
medeni
kanun
yaklaşık olarak
yarım asır önce merhum Cevdet Paşa’nın
başkanlığındaki
bir
bilimsel kurul tarafından hazırlanmıştır.
İste, o
mecellenin genel kuralındaki
«Zamanın
değişmesi
dolayısıyla hükümlerin değiştirilmesinden
vazgeçilemez»
fıkıh
kuralı, adli politikamızın temelini oluşturmaktadır. Bu ana kural
içinde
hareket
eden Adalet Bakanlığımız,
mecellenin içermediği veya
belirlemediği
güç
ve açık olmayan durumların, uygun hükümlerle genişletilmesi
ve
sağlamlaştırılması
gereğine
inanmıştır. Ve bu
konuyla uğraşmak
üzere,
uzmanlardan
oluşan bir heyet
kurulması için bir kanun önerisi hazırlamak
üzeredir.
Adalet Bakanlığı bu prensip
içinde çalışmalarının
sonucu olarak, tek
yargıç
kurulusunun hemen
yüzde doksan oranında, bütün ülkede uygulanması
ve
özellikle
tek yargıçlı mahkemelerde yargılama usulünün sulh yargıçları
usulüne
uygun
olarak adaletin acele dağıtılmasının
sağlanması ve
yine adli islerin seri
ve
basarı ile
yönetilmesini sağlamak için on
adliye müfettişliği kurulması
ve
suçlama
işlemlerinin
kaldırılması ve adli tıp müessesesinin kurulması
hususları
söylemeye
değerdir. Ceza
muhakemeleri usulünün düzeltilmesi, aşiret
hayatı
geçiren
bazı bölgeler hal kının doğal
ihtiyaçları ve sosyal durumları ile uygun
basit
bir usulde hazırlanması, cezaevlerinin düzeltilmesi gibi,
diğer
önemli
hususlar
adı geçen bakanlığın yeni yıl
içindeki çalışma
konularını
oluşturmaktadır.
Yargıçlar ve adliye mensuplarının şerefli
görevlerine uygun
seçkin
değere sahip
bulunmaları adliyemizin övünç kaynağıdır.
Adalet
Bakanlığının ve
mevcut mahkemelerimizin özel niteliklere sahip
yargıçlarla
donatılması
ve sağlamlaştırılması
için, bir hukuk fakültesi kurulmasını uygun
görerek
karar veren Yüce Meclisimize teşekkür ederim.
Bu yüksek kurum için
1922
yılı bütçesine gereken para konmuştur. Önemli
bir kısım gerçekleştirilen
ve
diğer bölümünün
gerçekleştirilmesine
çalışılan bu
hususların tamamlaması,
adli
hayatımızın bütün dünyaca kabul edilebilir gelişmiş
bir duruma
gelmesini
sağlayacaktır.
§
Efendiler,
Adli
politikamızdan sonra, milli yaşamımızın en
çok ilgili bulunduğu
ekonomik
durumumuz hakkındaki düşüncelerimi de
arz edeceğim. Bu
konuya
girmeden önce
görüşümü açıklamak
için yüce heyetinize ve bütün dünyaya bir
soru sormama izin
veriniz.
Türkiye'nin
sahibi ve efendisi kimdir? (Köylüler sesleri) Bunun
cevabını
derhal
birlikte verelim: Türkiye'nin gerçek sahibi ve efendisi, gerçek
üreticisi
olan
köylüdür. (Şiddetli ve
sürekli alkışlar) O halde
herkesten çok bolluk,
mutluluk
ve varlığa hak kazanan
ve buna layık olan köylüdür. (Sürekli alkışlar)
Bundan
dolayı, Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümetinin ekonomik
politikası
bu önemli
amacının sağlanmasına
yöneliktir.
Efendiler,
Diyebilirim
ki, bu günkü felâket ve yoksulluğun tek nedeni
bu gerçeği
ihmal
etmiş
olmamızdır.
Doğrusu yedi
yüzyıldan beri dünyanın çeşitli
yörelerine gönderilerek
kanlarını
akıttığımız,
kemiklerini topraklarında bıraktığımız ve yedi
yüzyıldan
beri emeklerini
ellerinden alıp gereksiz yere harcadığımız ve buna
karşılık
daima onurunu
kırdığımız ve hor
gördüğümüz ve bunca
özveri ve iyiliklerine
karşılık nankörlük,
küstahlık ve zorbalıkla uşak durumuna
indirmek istediğimiz
bu ülkenin
gerçek sahibi huzurunda bu gün büyük utanç ve saygı ile
gerçek
durumumuzu alalım.
(Şiddetli
alkışlar)
Efendiler,
Milletimiz
çiftçidir. Milletin çiftçilikteki çalışmasını
çağın
ekonomik
tedbirleri ile en
yüksek düzeye çıkarmalıyız. Köylünün islerinin
sonucu ve
çalışmasının semeresini
kendi yararına en yüksek düzeye çıkarmak
ekonomik
politikamızın ana
prensibidir. Bundan
dolayı bir yandan çiftçinin çalışmasını
artıracak
ve verimli kılacak bilgi, araç ve fenni aletlerin tamamlanması
ve
sağlanmasına ve
diğer yandan
onun bu çalışmasının
sonucundan en fazla
yararlanmasını
sağlayacak
ekonomik tedbirlerin alınması için çalışmak
gereklidir.
Şimdiye kadar
yolun olmaması, modern tasıma
araçlarının
bulunmaması,
değişim
usullerinin çiftçi aleyhine olması ve hükümet
kanunlarının çiftçiyi
korumaması gibi engellerin kaldırılması gereklidir.
Bu
noktada özellikle
zirai ürünlerimizi buna benzer yabancı ürünlere karsı
koruyamaz duruma
düşmemizden
dolayı milletimizi bu günkü ekonomik
sefalete
düşüren
kaldırılmış
kapitülâsyonların
feci durumunu hatırlatmadan
geçemem.
Bildiğiniz gibi,
ülkemiz ekonomik kuruluş
ve çevre
yönünden
kuvvetli
durumda değildir. Özel
sektör kuruluşları da
serbest ticaret
mücadelesine
dayanabilecek bir güce gelmemişlerdi.
Tanzimatın açtığı
serbest
ticaret devri Avrupa
rekabetine karsı kendisini
koruyamayan ekonomimizi bir de
iktisadi kapitülâsyon
zincirleriyle bağladı.
Kuruluş
ve özel
sektör yönünden
ekonomik alanda
bizden çok kuvvetli olanlar, memleketimizde bir de
ayrıca
imtiyazlı durumda
bulunuyorlardı. Gelir vergisi vermiyorlardı.
Gümrüklerimizi
ellerinde
tutuyorlardı. _istedikleri
zaman istedikleri eşyayı,
istedikleri şartlar
altında ülkemize
sokuyorlardı. Bütün ekonomimizin her bölümüne bu
sayede
kesin olarak hâkim
olmuşlardı.
Efendiler,
Bize
karsı yapılan
rekabet gerçekten, çok gayri meşru, gerçekten
çok yok
edici idi.
(Kahrolsunlar sesleri) Rakiplerimiz bu davranışlarıyla
gelişmeye
elverişli sanayicimizi
de öldürdüler. Tarımımıza da zarar verdiler. Ekonomi
ve
maliyemizin
gelişmesi ve
olgunlaşmasını
önlediler.
Efendiler,
Artık
engelsiz ve bağımsız bir
hayata atılan Türkiye için,
ekonomik
yasamı
boğmakta olan
kapitülâsyonlar yoktur. (Şiddetli
alkışlar) Ve
olamaz.
Ekonomik
yaşamımızın
belirli amaçlara yöneltilmesi ve süratle gelişmesi
ve
yükselmesi için
alınacak önlemler içine ülkemizde Avrupa rekabeti
yüzünden
yok
edilmiş
ve
şimdiye kadar
gelişmemiş
olan tarımsal
sanayimizi güçlendirip,
modern ekonomik
araçlarla donatmayı önemle göz önünde bulunduracağız.
(İnşallah
sesleri) Gerek tarım, gerek memleketin varlık ve genel
sağlığı
konularında önemi kesin
olan ormanlarımızı da modern önlemlerle iyi
duruma
getirmek,
genişletmek ve en
yüksek faydayı sağlamak da
önemli
kurallarımızdan biridir.
Ekonomik politikamızın önemli amaçlarından biri
de
genel yararı
doğrudan
doğruya
ilgilendirecek kurumlar ve iktisadi teşebbüslerin
mali kudretimizin
ve teknolojimizin izni oranında devletleştirilmeleridir.
Özet
olarak,
topraklarımızın altında kullanılmadan duran maden hazinelerinin
kısa
sürede
isletilerek
milletimizin yararına sunulması da ancak bu
yöntemle
mümkündür.
Bununla
birlikte, sadece ekonomik yararlanma amacı ile
gerek
madenlerimizde,
gerek diğer ekonomik
konularda, bayındırlık hizmetlerinde
çalışmak isteyen
sermaye sahiplerine Hükümetimizce her türlü kolaylığın
gösterileceği
şüphesizdir.
Bu sermayelerin kanunlarımıza uygun şekilde
kullanılması
gereklidir. Ülkenin ekonomik temelleri, tarım ve tarımsal
sanayim
bağlı olmakla
birlikte, ülkede öteden beri var olan örneğin dokuma
sanayim gibi
kurumların
korunması ve canlandırılması ve bazı bölgelerde
yeniden
kurulabilecek
diğer sanayinin
her şartta
gözetilmesi göz önünde önemle
bulundurulacaktır.
İktisat
Bakanlığımızın bir
yıllık çalışması bu
açıkladığım
görüş
içinde
yürütülmüştür.
Özetleyecek olursak, çalışanların rahat
yasamalarını
sağlayacak Zonguldak
Amele Kanunu, Anadolu'da
genel taşımacılığı
kolaylaştırmak üzere
otomobil ve kamyon isletmelerine
izin verilmesini
sağlayan tüzük,
cephede savaşan asker
ailelerine yardım esaslarını da içine alan
tarımsal yükümlülük
tüzüğü,
Meclisçe kabul edilen tohumluk ödeneğinden
ihtiyaç beliren
yerlere usulüne uygun şekilde
dağıtım
yapılması, Ziraat bankaları
vasıtasıyla çiftçi
âletleri ve tarımsal araçların uygun fiyatlarla dağıtılması
ve
diğer bir özel
kurul vasıtasıyla da bunların önemli miktarlarda
yeniden
sağlanması ve
gümrüklerimizde milli üretimimizin saygınlığının
korunması için
bir tutum
belirlenmesi ve bunun
yürürlüğe konulması
hususlarını bu konu ile
ilgili
çalışmaların
sonuçları olarak saymaya değer buluyorum.
Bundan sonra da
genel
ekonomik çalışmalarımız ve
ekonomik politikamızın değindiğim
ve
gösterdiğim bu
görüş
içinde ve bir
plan dâhilinde, düzenli bir biçimde
yürütülmesi
Bakanlar Kurulumuzun çabalarını bu nokta üzerinde toplaması
ile
sağlanacaktır.
Böyle bir projemizin hazırlanmasında bayındırlık
hizmetlerinin
büyük önemi
vardır. Çünkü ekonomik hayatın faaliyet ve canlılığı
ancak
ulaştırma araçlarının,
yolların, demiryollarının, limanların durumu ve
derecesiyle
orantılıdır.
§
Efendiler,
Her
şeyden önce
yasam ve
bağımsızlığımızı
sağlamak demek
olan milli
amacımıza
ulaşmaktan
başka bir
şey
düşünemeyiz.
Bundan dolayı, bizce en
önemli nokta mali
kudretimizin bunu karşılayıp
karşılayamayacağıdır. 1920
ve
1921
yıllarının canlı deneylerine, bütçemizin denk durumuna, bu günkü
iç
duruma ve
ekonomimizin bu geçen iki yıla oranla, kıyas kabul etmez
derecede
iyi bir düzeye
ulaşmasıyla
oluşan kesin
ümitlere dayanarak arz edebilirim ki
ülkemizin gelir
kaynakları milli davamızın güven içinde sağlanmasına
yeterlidir.
(Alkışlar) Mali
kudretimiz, bu güne kadar olduğu gibi
dış
borçlanma
yapılmadan da orta
halli bir düzeyde, ülkeyi yönetecek ve amacına
ulaştıracaktır.(Alkışlar)
§
Efendiler,
Bu
günkü mücadelemizin amacı tam bağımsızlıktır.
Bağımsızlığın
tam
sağlanabilmesi ise ancak
mali bağımsızlık ile
mümkündür. Bir devletin aslı
bağımsızlıktan yoksun
olunca o devletin bütün hayatı bölümlerinde bağımsızlık
sakat durumdadır.
Çünkü her devlet organı ancak maliye ile yasar.
Mali
bağımsızlığın korunması
için ilk Sart bütçenin
ekonomik bünye ile uygunluğu
ve
denk olmasıdır.
Bundan dolayı devlet yapısını yaşatmak için
dış
ülkelere
başvurmadan ülkeyi gelir
kaynakları ile yönetmek çözüm ve önlemlerini
bulmak
gereklidir ve
bulunabilir.
§
Bununla
birlikte insanlar yalnız maddi değil özellikle;
bu maddi kudret içinde yer alan manevi kuvvetlerin etkisi altında bulunan,
ülkeler de böyledir. Manevi kuvvet ise özellikle bilim ve iman ile yüce bir
biçimde gelişir.
Bundan
dolayı, Hükümetin en verimli ve önemli görevi eğitim
isleridir.
Bu
görevde başarılı
olabilmek için öyle bir program uygulamak zorundayız ki,
o
program milletimizin
bu günkü durumu ile sosyal ve yasamın
ihtiyaçları ile,
yerel
şartlarla ve
çağın gerekleri
ile tam anlamıyla denk ve uygun olsun.
Bunun
için
büyük, hayali ve anlaşılması güç
görüşlerden
tamamen arınarak gerçeklere
en
iyi bir biçimde yaklaşmak
gereklidir. Yapılacak girişimin neleri
kapsadığı
ancak
bu suretle kendiliğinden
açığa
çıkar.
Efendiler,
yüzyıllardan beri milletimizi yöneten hükümetler eğitimi
genelleştirme
dileğini
belirtmişlerdir. Ancak
bu dileklerine ulaşmak için
Doğu
ve Batıyı
taklit etmekten kurtulamadıklarından, sonuç milletin
cahillikten
kurtulamamasına neden
olmuştur.
Bu hazin
gerçek karsısında bizim
uygulamak
zorunda
olduğumuz
eğitim
politikamızın ana hatları söyle
olmalıdır: Demiştim
ki,
bu ülkenin gerçek sahibi ve sosyal yapımızın gerçek unsuru köylüdür.
işte
bu
köylüdür ki, bu güne
kadar eğitim nurundan
yoksun bırakılmıştır.
Bundan
dolayı, bizim
uygulayacağımız
eğitim
politikasının temeli ilk önce var olan
cehaleti yok
etmektir. Ayrıntıya
girmekten çekinerek bu düşüncemi
birkaç
kelime ile
açıklamak için diyebilirim ki, genel olarak bütün köylüye
okumak,
yazmak ve vatanını,
dinini, dünyasını tanıtacak kadar coğrafya tarih,
din ve
ahlâk ile ilgili
bilgiler vermek ve dört işlemi
öğretmek
eğitim
programımızın ilk
amacıdır. (Bravo
sesleri)
§
Efendiler,
yetişecek
çocuklarımıza ve gençlerimize, görecekleri eğitim
sınırı ne olursa
olsun, en önce ve her şeyden önce
Türkiye'nin bağımsızlığı
için
kendi
benliğine ve milli
geleneklerimize düşman olan
bütün unsurlarla mücadele
etmek
gereği
öğretilmelidir.
(Alkışlar)
Uluslararası dünyanın bu günkü
durumuna göre, böyle
bir savasın
gerektirdiği mücadele
ruhunu taşımayan
insanlara ve bu
nitelikteki insanlardan kurulu topluluklara yasama
ve
bağımsızlık hakkı
yoktur. (Bravo
sesleri)
(TBMM
Konuşmaları, I Dönem, 3 Yasama yılı açılış
- 20 Nisan 1922 – Mustafa
Kemal)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder