21 Şubat 2019 Perşembe

SERVET VARLIKMIDIR..


            Teknik, istihbarî, siyasi, tıbbi, ticari, askeri kaynakları, denetlenemez iletişim, erişim ve merkezi yönetim olanaklarıyla Türkiye’nin göbeğinde bir Pentagondur Beştepe Sarayı. Yani bir ifadeyle de Türkiye Cumhuriyeti Devletinin paralarıyla inşa edilmiş lakin milletinin kontrolünden çıkarılmış ve USA (CIA) denetiminde, emperyalist güdümlü bir karargâhtır.

            Bu karargâhın yönetiminin kendi elinde olduğu söylenen veya bu algı yaratılan; ama aslında konu mankeni olan şahıs ve şahıslarsa elbette bizden birileri olmalıydı. Ki bildiğiniz gibi de öyledir. Ne ki bu resmin bizim tarafımızdan görünen yüzüdür. Ve bilelim ki emperyalist Batı dünyası resmin gerçek yüzünü görüyor, çünkü işin aslını biliyor. Şimdi buna itirazı olanlar elbette olacaktır. Lakin bu itirazların gerçeği değiştirmeyeceğini de asla yadsımamak gerekir.


            Bilinen tarihle birlikte Doğuda başlayan, Batıya doğru Türkler eliyle gelişen ve yayılan uygarlıklar dizesinde derinleştikçe görüyoruz ki; insanoğlu var olduğundan beri hep iktidar, servet ve ikbal için yaşamış ve bunlar için hemcinsleriyle hatta aile bireyleriyle bile savaşmıştır. Dinler ortaya çıktıktan sonra da durum asla değişmemiş aksine kanlı ve acımasız din savaşlarıyla, daha da dehşetengiz hale gelmiştir.

            Emeviler ve Abbasilerle birlikte bilhassa da Türklerin İslam’a geçmesinden sonra, Dünya uygarlık merkezi haline gelen İslam İmparatorluğu sonrasında da İslamiyet, bir Dünya dini olabilmişse, bunu tamamen Türk varlığına ve onun tasavvufi, bilimsel, ötesinde de dini varlığını tarihten silmeyi hedefleyen Haçlı olgusunu yok eden askeri gücüne borçludur. Dolayısıyla Arap âlemi de bunun bilincinde olmalı ve bu gerçeği asla unutmamalıdır.

            O halde Türk varlığı sadece kendisinin değil, İslam’a geçtikten sonra Arap varlığının da devamını sağlamıştır. Varlık tarihi boyunca ezeli bir iktidar kavgası içinde olan insanoğlu, bütün fikri ve teknolojik gelişmesine rağmen egosu bileşkesinde bir arpa boyu bile yol alamamış yani sosyal ahlak ile kişisel mental bağını, en ideal sosyal seviyeye ne yazık ki taşıyamamıştır. Böylece Homosapienin insan yaratığına özgü egosu, başlangıçta neyse bugün de daha fazla veya az değildir.

            Dolayısıyla bugün dahi insanlığın ortak kaderinin, yaratılışından ötürü, topluca mekânımız olan Dünyanın herhangi noktasında, bir nükleer tetiği ateşleyecek bir sapığın elinde olması, insanlık adına çok ürkütücü ve utanç vericidir. O halde böyle bir ilkel seviyedeki insanlık, evrensel uygarlık, sulh, özgürlük, sosyal adalet, hümanizm kavramlarıyla nasıl özdeş tutulabilir.

            Çünkü saydığımız ilkeler, anlaşıldığına göre insan toplumları için aktüel ve özümsenmiş değil, sadece yüzeysel ve anlamsal değerler içermektedir. Aynı bağlamda görülür ki başlangıçta Doğudan Batıya doğru seyreden insan varlığının uygarlık serüveni, artık sona varış ve bitişle yer değiştirerek doymaz emperyal Batıdan, Doğuya doğru yön değiştirmiştir.

            Eşin, eşiyle, kardeşin, kardeşiyle,  Devletlerin birbirleriyle, Homosapien den bugüne kadar süren sonu gelmez kavgayı analiz ettiğimizde, insanoğlunun bizatihi aslında sadece kendi egosuyla ezeli bir kavga içinde olduğunu anlıyoruz, başkasıyla değil. Maalesef ve nasıl bir paradokstur ki barbar doğalı bu insan yaratığı, şimdi uygar kabul etmemiz gerekiyor. İlk Devletleşme olan Feodal hiyerarşi bile önce Doğu da Türk illerinde gelişmiş lakin giderek Batı da demokrasi yaftalı, emperyalist diktaya dönüşmüştür.


            Erdoğan her konuşmasını Bay Kemal’le açıp, kapıyorsa demek ki artık kişisel özgüvenini de yitirmiştir. Ve Yerel seçimlerden de ümit var değildir. Belki de son seçimleri olduğunu düşündüğünden tansiyonu yükselmiştir. Öyle ya kendi eliyle servet sahibi yaptığı yandaşları bile kendisine ve Partisine güvenmedikleri için ülkeyi terk etmişler ve etmektedirler. Sıra yakında en yakın akrabalarına da gelirse hiç şaşırmamak gerekecektir. Velhasıl İktidarı kaybetme korkusu onlarda tavan yapmıştır artık.

            Milli ekonomiyi işlemez hale getiren, vatandaşı inleten, canından bezdiren vergi artışlarına, enflasyon çılgınlığına asla tutmadığı ve tutamayacağı vaatlerine bakılırsa, son çare olarak ‘ey mümin kardeşlerim, Cennete gitmenize bile gerek yok. Size bu Dünyada da dört tane huri vereceğiz’ vaatlerini de yakında kullanırsa da, şaşırmamak gerekecektir.


            Aldığımız izlenimlere göre USA, AB bileşkesinden de ayrılıp – ki NATO’dan ayrılacağı sinyalini de vermişti – Arap – İsrail ve olası Türkiye bileşkesinde – ki Asya kapısı olan Anadolu’nun stratejik değeri vazgeçilemezdir ve/çünkü yapay bir Kürdistan kendileri için de salt bir fanteziden ibarettir - yeni bir güçler birliği kurmaktan yanadır.

            Yanılmıyorsak bu yılın yarısından sonra bu doğrultudaki gelişmelerin ilk işaretleri büyük olasılıkla görünür olacaktır. Yalnız İngiltere’nin Brexit’e sarıldığı gibi Türkiye de Asya birliğinden asla vazgeçmemeli, AB&ABD ile ilişkisini de Asya birliği güvencesinde yeniden yapılandırmalıdır.

            İşte tam da bu noktada servetin varlık olmadığı ana hatlarıyla çıkmaktadır ortaya. Çünkü parasal servetlerinin, fizyolojik ve manevi varlıklarının güvencesi olmadığını kendileri de anlamış olacaklardır ki son dönemde mantar gibi biten yandaş para babaları, şimdilerde mekân değiştirmeye karar vermişlerdir.


            Sözü varlıkla bitirelim: Ülkende anayasanın adil ve eşitlikçi güven ilkelerinin ışığı altında, huzur içinde özgür, korkusuz ve herhangi bir endişesiz yaşayabiliyorsan; geçim, sağlıklı yaşam ve istikbal sorunsuzluğunun yanında, şüphesiz çocuklarının da eğitim ve gelecek endişeleri olmayacaktır. O zaman hepinizin birlikte, tam bağımsız vatanınızda asla bir milli beka sorununuz da yok ve olmayacak demektir.
            Ve işte o zaman bileceksin ki; her şeyden önce toprağının altı ve üstüyle bütün milli servetinin güvencesi olan mükemmel ve güçlü bir milli ordun var demektir. O halde hemen, Atatürk’ün istiklal varlığın için kurduğu milli ordusuna empati oluşturabilirsin. Ve bu ordunun ebediyen diri ve güçlü kalabilmesi için de onun milli silah, araç, teçhizat sanayiinden, eğitimine, sağlığına, iaşe ve ibatesine kadar bütün çağdaş olanaklara da sahipsin demektir.
            Sonra da bu gücün koruyucu kalkanı altında doğal olarak gelişmiş tarımsal ve ithalat ihtiyacı olmayan, ihraç sanayi fazlan da vardır kuşkusuz. Bu durumda elbette fert başına GSMH dağılımın kalkınmış, zengin bir ülkenin seviyesinde ve dış borcun da sıfır olmalıdır. İşte gerçek varlığın, sana bütün zenginliğini sağlayan böylesi bir Devletindir aslında kardeşim. Çünkü ancak böyle bir Devlet zırhı altında bireysel servet sahibi de olabilirsin.
            Yani salt insan olmak insanı varlık sahibi kılmaz. Demek ki servet güvencesi için de önce gerçek varlık sahibi olmak gerekiyormuş. Yani varlık serveti de içeriyorken salt servet tek başına anayasal adalet, bilinçli insan kaynağı ve doğal zenginlikle özdeş olan gerçek bir Devletin varlığına işaret etmiyormuş.
            Öyleyse zorunlu bir saygı nasıl sevgiyi de ifade etmiyorsa, içten gelen bir sevgi sözcüğünün güzel Türkçemizde saygıyı da ifade ettiğini bir kenara yazmamız gerekecektir. 17 yıldır varlıksız hatta eldekini dahi yok ederek iktidar olan zoraki saygınlara ve o batılda kalmakta ısrarcı aymazlara, bilmem bir şeyler anlatabildik mi?

                                                                       Serendip Altındal


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder