Biri
sallıyor bırakıyor, aynı sahnede diğeri çıkıp yarım kalan soloyu tamamlıyor.
Böylece Partileri de artık tek başlarına iktidar ambiyansını kuşanmaya yeterli
olmadıkları için birbirlerinin eksiğini tamamlayarak iki Partiden tek bir
iktidar Partisi yapmaya çalışıyorlar.
MHP yaftalı olanı, lideri Bahçeli
sayesinde nerdeyse tarihten silinme noktasına geldi. Ve şimdilerde eski usta, çözümü
artık Mafya liderliğinde arıyor. AKP lideri ise daha kurnaz olduğu için Mafya
bileşkesinde Bahçeliyi ön planda tutarak, kendi imajının daha fazla çizik
yememesini sağlıyor.
Dolayısıyla iki Parti lideri de
ancak bir arada bir süre daha İktidarda kalabileceklerini iyi bildiklerinden, dört
kolla birbirlerine kenetlenmek zorunda olduklarının da farkındadırlar. Yani biri
kazara inerse diğerinin de balonu sönecektir. İşte vaziyetleri bu kadar kritik,
diğer taraftan da trajikomiktir. Biri anti milli diğeri yapay milliyetçi iki
Parti arasındaki bu kontra aşk, aslında zorlama bir muhabbettir.
Bugüne kadar siyasa sahnelerinde
emsaline pek rastlanmayan bu zoraki ortaklığa bakınca, bizatihi dürüst seçim ve
aday peşinde olan namuslu seçmen, herhalde bu örnekle menfaat ilişkili kirli siyasetin
nelere muktedir olduğunu daha iyi anlamıştır artık. Çünkü bundan iyi bir misal
aramakla bulunmaz. Ve şimdilik ayrılamaz biraderler sandıktan tekrar
istediklerini alırlarsa, başına daha neler gelebileceğine de empati
oluşturabiliyordur muhtemel.
Şimdilere kadar birbirlerine
alışılmadık hakaret içerikleri, teşbih ve ithamlarla hitap eden biraderler, ne
oldu da birden can ciğer kuzu sarması oluverdiler. Ne yazık ki yakalarına kadar
çirkefe bulaşmış bu iki Partinin seçmeni, hala kendilerinden medet umuyor.
Riyakârlığın bu kadar adileştiği bir siyasa sahnesi bugün acep Dünyanın
neresinde veya hangi ciddi Devletinde vardır. Bir örnek gösterebilir misiniz?
Ben şahsen bir emsal bulamadım.
Birde böyle siyasilere milletin
temsilcisi diyorlar. Hadi canım sizde. Bütün acemiliği ve pespaye döküntüsüyle
oynanan bu uydurma siyasa oyununda, son perde inmeden bir de İş Bankası ve hak
gaspı rezaleti çıktı ortaya. Yasaları ayaklar altına alarak bankanın kurucu
iradesinin yasal mirasını bile mirasçısından esirgeyen; ama yasaları eliyle berhava
edince, kendi mülkiyet hatta yaşam hakkını dahi nasıl muhafaza edebileceğini
düşünemeyen bir zihniyete ne denebilir ki. Esasen zihniyet bile denemez.
AKP oy beklentisini ya da kaynağını,
hanidir göçer haline dönüştürerek ortaya çıkan enkazı da, tatminkâr bir yaşam
veremediği gibi yaşam haklarını dahi kısıtladığı, köysüz ve tarlasız bıraktığı,
yurdun aslında Efendisi olan Köylü potansiyeli üstüne yıkmıştır. Ve işi ancak, onlara
hala son kullanma tarihi geçmiş gıda paketleri ve birkaç torba kömür dağıtarak idare
etmek zorundadır.
Oysa unutulmamalıdır ki: Türkiye
Cumhuriyeti her şeyden önce laik, özgür ve bağımsız demokrat yurttaşların
üniter Devletidir. Bu amaç ve hedefle kurulmuştur. Köylüsü de milletin
efendisidir. Atatürk bu değimi ile tarımcı, toprağı işleyen ve üreten köylüyü kastetmiştir.
Yani çoluk çocuğuyla kentlere doluşup, daha tam bağımsız kapitalist milli
sanayi bile oluşmadan varoşlarda lümpen olan köylüyü değil.
İşte bu gerçek kendi kafasına da
DANK diye çarpınca, o günlere kadar AKP seçmeni olan köylü, nasıl bir oyuna
getirildiğinin farkına vardı. Hem de o artık kentlerin çarşı ve pazarlarından,
bir zamanlar köyündeki tarlasından bedava yemeğe alıştığı yaşamsal ürünlerini, bir
de enflasyon tokadıyla birlikte yemeye bir türlü alışamadı ve yaptığı büyük
hatanın da farkına vardı.
Hele vatanı bölünürken sesi çıkmasın
diye toprağı önceden elinden alınıp, kendisi kentlere sürülerek temerrüt borçlu
AVM müşterisi yokluğunda taşeron işçisi, mezarlık, hurdalık bekçisi yapılınca
bunu bir değil dört defa idrak etmiş olmalıdır. Çünkü aralarından kiminle
konuştuysak hissiyatının bu merkezde olduğunu biz de anladık.
İşte bu durumu gözardı edenlerse
elbette bir gün, yakalarını kurtarabilmek için idraklerinin çok üstünde
kefaletler ödemek zorunda kalacaklardır. Önce bu Devletin kanun koyucularına,
sonra da sefil ettikleri, taşeron kıldıkları köylülerine. Çünkü Devlet köylüsüz,
ordusuz olmaz ve önce de köylüsünü sübvanse etmelidir. Köylü ise önce
tarlasının üretken tarım işçisi, milli ordusunun askeri, sonra da kendi
sermayesiyle oluşturduğu milli sanayisinin de emekçisi olacaktır.
Milli andımızın okullarımızda
yeniden okunması için, İyi Parti tarafından verilen kanun teklifine gelince: Teklife
AKP ve HDP’nin ‘hayır’, MHP’ninse ‘çekimser’ oy verdiğini görüyoruz. Hadi
ötekilerin anti milli oldukları tamam da, lakin Türk Milletini ve
milliyetçiliğini temsil ettiğini söyleyen ve bağlamında çakma milliyetçiliği
kimseye bırakmayan Bahçeli’nin güttüğü MHP’nin de milli maskenin altındaki
gerçek yüzü çıktı herhalde artık ortaya. Hele de, bölünmüş bir Türkiye’nin
içinde olduğu BOP Projesinin eş başkanıyla saf tuttuktan sonra, bunun aksini
kim düşünebilir ki…
Serendip
Altındal
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder