8 Şubat 2019 Cuma

KEFALET..


            Biri sallıyor bırakıyor, aynı sahnede diğeri çıkıp yarım kalan soloyu tamamlıyor. Böylece Partileri de artık tek başlarına iktidar ambiyansını kuşanmaya yeterli olmadıkları için birbirlerinin eksiğini tamamlayarak iki Partiden tek bir iktidar Partisi yapmaya çalışıyorlar.

            MHP yaftalı olanı, lideri Bahçeli sayesinde nerdeyse tarihten silinme noktasına geldi. Ve şimdilerde eski usta, çözümü artık Mafya liderliğinde arıyor. AKP lideri ise daha kurnaz olduğu için Mafya bileşkesinde Bahçeliyi ön planda tutarak, kendi imajının daha fazla çizik yememesini sağlıyor.

            Dolayısıyla iki Parti lideri de ancak bir arada bir süre daha İktidarda kalabileceklerini iyi bildiklerinden, dört kolla birbirlerine kenetlenmek zorunda olduklarının da farkındadırlar. Yani biri kazara inerse diğerinin de balonu sönecektir. İşte vaziyetleri bu kadar kritik, diğer taraftan da trajikomiktir. Biri anti milli diğeri yapay milliyetçi iki Parti arasındaki bu kontra aşk, aslında zorlama bir muhabbettir.

            Bugüne kadar siyasa sahnelerinde emsaline pek rastlanmayan bu zoraki ortaklığa bakınca, bizatihi dürüst seçim ve aday peşinde olan namuslu seçmen, herhalde bu örnekle menfaat ilişkili kirli siyasetin nelere muktedir olduğunu daha iyi anlamıştır artık. Çünkü bundan iyi bir misal aramakla bulunmaz. Ve şimdilik ayrılamaz biraderler sandıktan tekrar istediklerini alırlarsa, başına daha neler gelebileceğine de empati oluşturabiliyordur muhtemel.

            Şimdilere kadar birbirlerine alışılmadık hakaret içerikleri, teşbih ve ithamlarla hitap eden biraderler, ne oldu da birden can ciğer kuzu sarması oluverdiler. Ne yazık ki yakalarına kadar çirkefe bulaşmış bu iki Partinin seçmeni, hala kendilerinden medet umuyor. Riyakârlığın bu kadar adileştiği bir siyasa sahnesi bugün acep Dünyanın neresinde veya hangi ciddi Devletinde vardır. Bir örnek gösterebilir misiniz? Ben şahsen bir emsal bulamadım.

            Birde böyle siyasilere milletin temsilcisi diyorlar. Hadi canım sizde. Bütün acemiliği ve pespaye döküntüsüyle oynanan bu uydurma siyasa oyununda, son perde inmeden bir de İş Bankası ve hak gaspı rezaleti çıktı ortaya. Yasaları ayaklar altına alarak bankanın kurucu iradesinin yasal mirasını bile mirasçısından esirgeyen; ama yasaları eliyle berhava edince, kendi mülkiyet hatta yaşam hakkını dahi nasıl muhafaza edebileceğini düşünemeyen bir zihniyete ne denebilir ki. Esasen zihniyet bile denemez.

           
            AKP oy beklentisini ya da kaynağını, hanidir göçer haline dönüştürerek ortaya çıkan enkazı da, tatminkâr bir yaşam veremediği gibi yaşam haklarını dahi kısıtladığı, köysüz ve tarlasız bıraktığı, yurdun aslında Efendisi olan Köylü potansiyeli üstüne yıkmıştır. Ve işi ancak, onlara hala son kullanma tarihi geçmiş gıda paketleri ve birkaç torba kömür dağıtarak idare etmek zorundadır.

            Oysa unutulmamalıdır ki: Türkiye Cumhuriyeti her şeyden önce laik, özgür ve bağımsız demokrat yurttaşların üniter Devletidir. Bu amaç ve hedefle kurulmuştur. Köylüsü de milletin efendisidir. Atatürk bu değimi ile tarımcı, toprağı işleyen ve üreten köylüyü kastetmiştir. Yani çoluk çocuğuyla kentlere doluşup, daha tam bağımsız kapitalist milli sanayi bile oluşmadan varoşlarda lümpen olan köylüyü değil.

            İşte bu gerçek kendi kafasına da DANK diye çarpınca, o günlere kadar AKP seçmeni olan köylü, nasıl bir oyuna getirildiğinin farkına vardı. Hem de o artık kentlerin çarşı ve pazarlarından, bir zamanlar köyündeki tarlasından bedava yemeğe alıştığı yaşamsal ürünlerini, bir de enflasyon tokadıyla birlikte yemeye bir türlü alışamadı ve yaptığı büyük hatanın da farkına vardı. 

            Hele vatanı bölünürken sesi çıkmasın diye toprağı önceden elinden alınıp, kendisi kentlere sürülerek temerrüt borçlu AVM müşterisi yokluğunda taşeron işçisi, mezarlık, hurdalık bekçisi yapılınca bunu bir değil dört defa idrak etmiş olmalıdır. Çünkü aralarından kiminle konuştuysak hissiyatının bu merkezde olduğunu biz de anladık.   

            İşte bu durumu gözardı edenlerse elbette bir gün, yakalarını kurtarabilmek için idraklerinin çok üstünde kefaletler ödemek zorunda kalacaklardır. Önce bu Devletin kanun koyucularına, sonra da sefil ettikleri, taşeron kıldıkları köylülerine. Çünkü Devlet köylüsüz, ordusuz olmaz ve önce de köylüsünü sübvanse etmelidir. Köylü ise önce tarlasının üretken tarım işçisi, milli ordusunun askeri, sonra da kendi sermayesiyle oluşturduğu milli sanayisinin de emekçisi olacaktır.


            Milli andımızın okullarımızda yeniden okunması için, İyi Parti tarafından verilen kanun teklifine gelince: Teklife AKP ve HDP’nin ‘hayır’, MHP’ninse ‘çekimser’ oy verdiğini görüyoruz. Hadi ötekilerin anti milli oldukları tamam da, lakin Türk Milletini ve milliyetçiliğini temsil ettiğini söyleyen ve bağlamında çakma milliyetçiliği kimseye bırakmayan Bahçeli’nin güttüğü MHP’nin de milli maskenin altındaki gerçek yüzü çıktı herhalde artık ortaya. Hele de, bölünmüş bir Türkiye’nin içinde olduğu BOP Projesinin eş başkanıyla saf tuttuktan sonra, bunun aksini kim düşünebilir ki…

                                                           Serendip Altındal




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder