ABD
Çeri başısıyla bizim Sultan şu sıralar sıkı bir balıkçı kavgası içindeler ya
bakalım sonuçta ne çıkacak ortaya. Herhalde ortaya ilk önce, Atatürk Orman
Çiftliğinde gece gündüz yapılmaya çalışılan elçilik yaftalı ABD Kalesi çıkacak
gibi görünüyor.
Orada da bizim Saray da ki gibi kim
bilir ne dümenler dönecek ne entrikalar çevrilecektir. Muhtemelen araya ikili
briç partileri çevirmek için, Beştepe’yle gizli bir tünel açılabileceğinin de proje
kapsamında olacağı asla göz ardı edilmemelidir. Atatürk’ten intikam alırcasına
ABD mandacılarına Türk milletinin malı olan çiftliğin göstere göstere feda
edilmesine, yediği bunca yaptırımlara rağmen İncirliğe bile tık diyemeyen kukla
Hükümetin vurdumduymazlığını da koyunca resim tamamlanıyor.
Şimdi artık yine birileri ABD ile
savaş halindeyiz safsatalarını köşelerine döşer dururlar nasılsa yine
aralıksız. Yalnız resmin bütününde ve bu yanardönerlikle Rusları nasıl, ne kadar
ve ne zamana kadar ikna edebileceklerdir, işte o ciddi tartışma gerektiren bir
konudur. Bakın mesela aldıkları meyve ve sebzeler bahanelerle geri postalanmaya
başladı bile, öyleyse bu işaretleri doğru almak lazım.
Birbirini tutmaz icraatlarıyla
vatandaşa öyle saç baş yolduruyorlar ki erkekleri geçtik de, kadınlar bile kel
kalmaya başladı ülkede artık. Sanki toplayın bavulunuzu, terk edin ülkeyi
demeye getiriyorlar. Ulan biz Türk milletiyiz yani bu ülkenin gerçek sahipleri
olan. Ve biz bu ülkeyi terk edersek, sizin bir mevcudiyetiniz kalabilir mi
geride, size bu ülkeyi bırakırlar mı sanıyorsunuz bre gafiller. UNUTMAYIN
SAYEMİZDE OTURUYORSUNUZ O KOLTUKLARDA ALAYINIZ.
Öte yanda içimizdeki ve dışımızda ki
beslemeleri de Amerikancı ağızlarıyla ABD’nin Türkiye’den vazgeçemez ligini
papağan gibi tekrarlayıp duruyorlar. Yalnız söyleyemedikleri; bu
vazgeçilmezliği ABD’ne de kabul ettirebilmeleri için Rusya’nın tam desteğine
ihtiyaçları olduğudur. Öyle ya arkanda Rusya ve/veya Çin yoksa ABD’ni hangi
yaptırımla tehdit edebilirsin ki.
İyi de Rusya’nın Atatürk ilkelerinden
sapmış bir Türkiye’yi dün olduğu gibi bugün de bütünüyle desteklemeye asla
teamülü yoktur. Çünkü Rusya her şeyden önce kendi güvenliği hesabına baş komşusuna,
antiemperyalist ve bağımsız milli siyaset birliğinde güvenmek ister. Yoksa
Başkan Erdoğan’ın her ne kadar kimseyi ikna edemese de, aniden üstlendiği
Atatürk vesayeti, bu nedenle mi birden çıkıverdi ortaya. Yani durdu durdu da enişte
bizi acep neden öptü diye sormasın mı şimdi Kemalistler.
§ Kendi kendini kandırmanın toplumda yarattığı ahlaki bozulmayı
hesaplamak mümkün değildir. Bir insan mesleki inancını gerçekte inanmadığı
şeylerin hizmetine sunacak kadar ahlakını kaybetmiş ve aklının iffetini satışa
çıkarmışsa her türlü suçu işlemeye açık hale gelmiştir. Bir şeylere sahip olmak
için bir din adamı rolüne bürünebilir ve bu rolü başarıyla sürdürebilmek için
yalan yere yemin etmeye başlar: Ahlakı yıkmaya yönelik daha tehlikeli bir
davranış olabilir mi? (Thomas
Paine)
Binlerce yıl önce tek tanrı dinine (Deizm)
sahip olan, kâhin, rahip, papaz, molla, hoca, imam, derviş, tanrı kelamı postacısı
peygamber vs. herhangi bir ruhani vesayet tanımayan Türklerin, yalansız,
dolansız, saf, bakir, kaya gibi sağlam ve istisnai mevcudiyeti ne yazık ki
bugün dinler bataklığında boğulma noktasına gelmiştir. Hele de aslı sadece 23
yıllık Hz. Muhammedin imamet döneminde (Ehli Beyt) var olup, dört Halife ile
başlayıp sonrasında terör çılgınlığıyla yozlaşan İslam mağduru da olunca.
Bir de bunun üstüne küçük Asya
coğrafyamızda ve Avrasya da denenmiş ve tutmayacağı daha o zaman anlaşılmış
Panislamist tasarımların şimdi ki modern çağda yine Türk varlığı üstünde
speküle ediliyor olması son derece tehlikelidir Türk maneviyatı adına. Hazin
tarafı ise Gök tanrı Tengri’nin çocukları olan, dağları deviren, cetvel gibi doğru
Türklerin, hem de Vatikan İslam’ı yoluna Araplaştırılmaya ve kimliklerinden
edilmeye kalkılmasıdır. Ki işte asıl tehlike de budur aslında.
Emeviler bile bunu vaktiyle, tespit
edip ordularını teslim ettikleri Türklerin vasıflarını, genetik özelliklerini
kaybetmemeleri için Arapların ordu malı Türklerle (subaylar, askerler)
evlenmelerini yasaklamışlardı. Biz de bu gerçeği görüp içimizdeki göçmenlerin
Türkmen olanlarını tecrit edip ve Arap olanlarını bir an önce tasfiye ederek, memleketlerine
geri yollamalıyız. Ve buna, ırkçılık yapmış olmamak için, herkesin yerinde
olması, eşyanın tabiatına daha uygun düşer diyelim.
Umut var mı yok mu, saadet yakın mı
uzak mı, bu sorular uzar gider. Aslında bunlar göreli kavramlardır. Çünkü
Dünyadan Güneşe bakarken Güneş, haşmetiyle bize yakın gözükür. Güneşten Dünyaya
bakıyor olsaydık, Dünyayı görmemiz bile mümkün olamayacağından uzak mı yakın mı
olduğuna dair en küçük bir fikrimiz bile olamazdı. Zira görülmeyen bir cismin
zaman, mekân ve mesafe kavramı da yoktur. O halde nereye gitti şu bizim uzak,
yakın şimdi.
§
Çok yorgunum; ama
mutluyum hiç olmadığım kadar. Hayat yaşamaya değermiş meğer. (Helen W.)
Yaşam
umudunu yitirmiş bir asil hanımın evrakı metrukesinden, birden yaşam mutunu
yeniden kazanması itirafı yani anlayacağınız. Dedik ya bunlar göreceli
kavramlardır diye. O halde umutsuz olmanıza da hiç gerek yok. Çünkü her an
yenilenebilirsiniz Helen gibi. Daha doğrusu mutu yitirmeye neden de yoktur.
Böylece sakın umutsuz
kalmayın veya öyle sanmayın kendinizi. Bilin ki umut yoksa yaşam da yoktur. O
halde Trump mı Erdoğan mı? Haydi, canım geçiniz. Hele bunu sakın ola dert
etmeyin. Onlarda tarih olacak nasılsa bir gün. Ve hayat yine bütün hızıyla,
mutsuzu ve mutlusuyla yoluna devam edecek, her günceyi tarih yaparak ve hiçbir
şeye de haddinden fazla metelik bile vermeden.
Peygamberler
çoktan toprak olmuş olsalar da, Tanrınız yine yerinde kalacak. Varlık denen
ihtişam ı muazzama altında yıldızlar çapkınca göz kırparken, yeni yaşamları fısıldayan
Bahar çiçekleri, yine ve yeniden açmaya devam edecekler. Siz ise yaradılış
olarak bildiğimiz tanrı dininizle (Deizm) varlık ışığında bütünleşip, zaman
zaman özünüzle baş başa kalarak, terennüme çekilmeye devam edeceksiniz yine…
Serendip
Altındal
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder