4 Mart 2018 Pazar

SENTİMENTAL..


            Evren gerçeğini ve Tanrı paradigmasını yorumlayabilmek için dahi en azından mikrokozmotik asalı itibarıyla kuantum fiziğine giriş yapmak gerekiyordu. Bir hayli gecikmeli de olsa nihayet bu noktaya geldi insanoğlu. Ne var ki halen mücadele verdiği ilkel emperyalizm hastalığının kendi bilimselliğini tekzip ettiğine bakınca, homosapienin kaderini eline alamadığı bu noktada, henüz yolun başında bile olmadığı anlaşılıyor.

            Oysa tüm insanlığın kendisinden neşet ettiği iddia edilen Âdemin – ki betiği insandır- dahi soy ağacı yapılıp insanlığın hizmetine açılmalıydı çoktan. Ya doğurgan olduğu için tanrılık hakkına da sahip Havva için ne diyelim. Şayet tüm evlatlarını tek başına Âdemin doğurmadığına inanıyorsak tabi. Ve kabul edilen kütük tarihine göre M.Ö. 6000’ler de belki de henüz tıfıl bir delikanlı olması gereken Âdemin, milyon yıllar öncesinden gelen soyunu da öğrenme hakkı vardı şüphesiz. O zamanlarda da cep telefonu olduğuna göre(!) herhalde Internet de olmalıydı.

            Aşk karşılıklı güven ve birbirine teslimiyeti içerirse haz olur. O nedenle de esasen haz çocukları daha fazla sahiplenilir ana ve babaları tarafından. Cennetten kovulacak kadar birbirlerine aşık Âdem ile Havva’nın ilk çocuklarının haz çocukları olduğu kabul edilirse, sonradan gelenler tesadüfi biyolojik birleşme çocukları mıydılar da böyle oldular. Çünkü bugün Âdemoğullarının birbirlerini bir kaşık suda boğacak düşman kardeşler haline geldiklerine bakılırsa, aksini düşünmek mümkün değildir.

            Sana gelince Badem, ne çocuğu olduğun senin olsun; ama sen bunu kafana göre yorumlarsın artık, paşa gönlüne kalmış. Senin akıl ve düşünce mefhumun ve bu kavramlarla herhangi bir alışverişin olmadığından, işine geldiği gibi matluba uygun bir fetva sallayıverirsin yine. O nedenle de saçmalamaktan yana da bir endişem yok. Sen nasıl olsa şipşak aydınlatıvereceksin(!) milleti sonunda yine.


            Milli bir yurda, aziz Türk varlığı gibi muhteşem bir ulusal kimliğe sahip olmanın tarif edilemez bahtiyarlığını, özgüvenini ve gururunu, en zor günlerde bile anlamış kadir bilen, ahde vefa sahibi insanların, ruhsal terennümlerini belirten sentimantal bir yazıyı aşağıda paylaşıyorum.

            A. Emin Yalman’ın, Atatürk ve milli hareketi desteklediği için İngilizler tarafından cezalandırıldığı, iki yıllık eza ve cefa dolu Malta sürgününden dönüşte, 4 Kasım 1921 tarihli Vakit Gazetesinde ‘Vatana Dönüş’ başlığı altında neşredilen makalesinden bir bölümü, görüşünüze sunuyorum.

§          Bitmez tükenmez uykusuz gecelerde kendi kendimize soruyorduk: Acaba bir gün bu azaplara geçmiş demek, bunları bir korkulu rüya gibi karşılamak, vatana tekrar kavuşmak bize nasip olacak mı?... Şimdi bu tatlı gün geldi. Her şey geride, uzakta kaldı. İki yıla yakın bir zamanı dolduran işkencelerden sonra öğrendiğimiz dersler, vatandan yoksun kalmanın korkunç manasını derinden derine kavramak, tamamıyla benimsenecek bir milli yurt uğruna her şeyi göze almanın, feda etmenin bir ihtiyaç olduğunu zihnimize yerleştirmektir… Malta’ya sürülmenin bize hediyesi, daha sıkı bir vatan bağlılığıdır.”

5 Kasım 1921 Tarihli Gazetede ki ‘Sağlam Temel’ başlıklı başyazısında ki düşünceleri:
           
Ölümü pek çokları tarafından kesin surette beklenen bu memleket, korkunç zorlukları yenmiştir. Bundan sonra eski gevşek ve kısır kırtasiyecilik usullerine, miskin bir pazarlık ve yarım tedbir zihniyetine, süfli bir hatır ve gönül cereyanına yeniden dönmek caiz olamaz. Azimli ve bilgili bir prensip gidişinden ibaret sağlam temeli hak ettik, buna layık hale geldik. Bizim için artık eski perişanlık yok, yalnız Milli Misak var.”

            Ki Yalman için bile o zamanlar Amerikan ajanı diyenler olmuştu. Bugünlerin içimizdeki Dolar Vakıflarının (STK) beslediği mandacı ajanlar, utanmadan yüce Türk varlığının arkasına gizleneceklerine, keşke en az bir Yalman kadar vatansever olabilselerdi. Aslında İstiklal Mücadelesini bizatihen yaşayanların dürüst ve gerçekçi anıları kaynak olarak alınmalıdır, Cumhuriyet tarihimizin belgeleri olarak. Yoksa tarih bilmez çoluk, çocuğun, dokuz oturaklı, fesli, külahlı zırdelilerin zırvaları değil.

            Peki bugün bizim durumumuz, halimiz nedir. Şayet yukarıdaki görüşlerde berabersek, o zaman ne seçim, ittifak ne de Başkanlık sorunumuz var demektir. Yani hepsi teferruattan ibarettir. Çünkü konumuz vatan, savımız Milli Misaktır, bunlar da en temel müktesep haklarımız, özetle de Milli Müktesebatımızdır…

                                                                       Serendip Altındal







Hiç yorum yok:

Yorum Gönder