Evren
gerçeğini ve Tanrı paradigmasını yorumlayabilmek için dahi en azından
mikrokozmotik asalı itibarıyla kuantum fiziğine giriş yapmak gerekiyordu. Bir
hayli gecikmeli de olsa nihayet bu noktaya geldi insanoğlu. Ne var ki halen
mücadele verdiği ilkel emperyalizm hastalığının kendi bilimselliğini tekzip
ettiğine bakınca, homosapienin kaderini eline alamadığı bu noktada, henüz yolun
başında bile olmadığı anlaşılıyor.
Oysa tüm insanlığın kendisinden
neşet ettiği iddia edilen Âdemin – ki betiği insandır- dahi soy ağacı yapılıp
insanlığın hizmetine açılmalıydı çoktan. Ya doğurgan olduğu için tanrılık
hakkına da sahip Havva için ne diyelim. Şayet tüm evlatlarını tek başına Âdemin
doğurmadığına inanıyorsak tabi. Ve kabul edilen kütük tarihine göre M.Ö. 6000’ler
de belki de henüz tıfıl bir delikanlı olması gereken Âdemin, milyon yıllar
öncesinden gelen soyunu da öğrenme hakkı vardı şüphesiz. O zamanlarda da cep
telefonu olduğuna göre(!) herhalde Internet de olmalıydı.
Aşk karşılıklı güven ve birbirine
teslimiyeti içerirse haz olur. O nedenle de esasen haz çocukları daha fazla
sahiplenilir ana ve babaları tarafından. Cennetten kovulacak kadar birbirlerine
aşık Âdem ile Havva’nın ilk çocuklarının haz çocukları olduğu kabul edilirse,
sonradan gelenler tesadüfi biyolojik birleşme çocukları mıydılar da böyle
oldular. Çünkü bugün Âdemoğullarının birbirlerini bir kaşık suda boğacak düşman
kardeşler haline geldiklerine bakılırsa, aksini düşünmek mümkün değildir.
Sana gelince Badem, ne çocuğu
olduğun senin olsun; ama sen bunu kafana göre yorumlarsın artık, paşa gönlüne kalmış.
Senin akıl ve düşünce mefhumun ve bu kavramlarla herhangi bir alışverişin olmadığından,
işine geldiği gibi matluba uygun bir fetva sallayıverirsin yine. O nedenle de
saçmalamaktan yana da bir endişem yok. Sen nasıl olsa şipşak aydınlatıvereceksin(!)
milleti sonunda yine.
Milli bir yurda, aziz Türk varlığı
gibi muhteşem bir ulusal kimliğe sahip olmanın tarif edilemez bahtiyarlığını, özgüvenini
ve gururunu, en zor günlerde bile anlamış kadir bilen, ahde vefa sahibi
insanların, ruhsal terennümlerini belirten sentimantal bir yazıyı aşağıda
paylaşıyorum.
A. Emin Yalman’ın, Atatürk ve milli
hareketi desteklediği için İngilizler tarafından cezalandırıldığı, iki yıllık
eza ve cefa dolu Malta sürgününden dönüşte, 4 Kasım 1921 tarihli Vakit
Gazetesinde ‘Vatana Dönüş’ başlığı altında neşredilen makalesinden bir bölümü,
görüşünüze sunuyorum.
§
“Bitmez tükenmez uykusuz gecelerde kendi kendimize soruyorduk: Acaba bir
gün bu azaplara geçmiş demek, bunları bir korkulu rüya gibi karşılamak, vatana
tekrar kavuşmak bize nasip olacak mı?... Şimdi bu tatlı gün geldi. Her şey
geride, uzakta kaldı. İki yıla yakın bir zamanı dolduran işkencelerden sonra
öğrendiğimiz dersler, vatandan yoksun kalmanın korkunç manasını derinden derine
kavramak, tamamıyla benimsenecek bir milli yurt uğruna her şeyi göze almanın,
feda etmenin bir ihtiyaç olduğunu zihnimize yerleştirmektir… Malta’ya
sürülmenin bize hediyesi, daha sıkı bir vatan bağlılığıdır.”
5
Kasım 1921 Tarihli Gazetede ki ‘Sağlam Temel’ başlıklı başyazısında ki
düşünceleri:
“Ölümü pek çokları tarafından kesin surette
beklenen bu memleket, korkunç zorlukları yenmiştir. Bundan sonra eski gevşek ve
kısır kırtasiyecilik usullerine, miskin bir pazarlık ve yarım tedbir
zihniyetine, süfli bir hatır ve gönül cereyanına yeniden dönmek caiz olamaz.
Azimli ve bilgili bir prensip gidişinden ibaret sağlam temeli hak ettik, buna
layık hale geldik. Bizim için artık eski perişanlık yok, yalnız Milli Misak var.”
Ki Yalman için bile o zamanlar
Amerikan ajanı diyenler olmuştu. Bugünlerin içimizdeki Dolar Vakıflarının (STK)
beslediği mandacı ajanlar, utanmadan yüce Türk varlığının arkasına
gizleneceklerine, keşke en az bir Yalman kadar vatansever olabilselerdi.
Aslında İstiklal Mücadelesini bizatihen yaşayanların dürüst ve gerçekçi anıları
kaynak olarak alınmalıdır, Cumhuriyet tarihimizin belgeleri olarak. Yoksa tarih
bilmez çoluk, çocuğun, dokuz oturaklı, fesli, külahlı zırdelilerin zırvaları
değil.
Peki
bugün bizim durumumuz, halimiz nedir. Şayet yukarıdaki görüşlerde berabersek, o
zaman ne seçim, ittifak ne de Başkanlık sorunumuz var demektir. Yani hepsi
teferruattan ibarettir. Çünkü konumuz vatan, savımız Milli Misaktır, bunlar da
en temel müktesep haklarımız, özetle de Milli Müktesebatımızdır…
Serendip Altındal
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder