13 Mart 2018 Salı

TARİHTEN ÖNCE..

            Mesela son günlerde onlarcasına rastladığımız kısaltmalardan biri olan CKD (Cumhuriyet Kadınları Derneği) gibi kestirme yazılımlar, aslında güzel Türkçemizle birlikte Cumhuriyet evriminden de kurtulmak isteyenler lehine, dilimize oturtulan uyarlamalardır. Dilimize yerleştikleri takdirde içerdikleri anlamları anlamak için zamanla kısaltmalar lügatine ihtiyaç hasıl olur ki arasanız da bulamazsınız. İşte bu da milli tarihimizin sonu demek olur.

            Atatürk Devrimi başlamadan önce, geleneği itibarıyla devrimciliği özünde hisseden Türk insanı devrime esasen hazırdı. İşte Atatürk’ün başarısındaki en büyük sır; cepheden cepheye dolaştığı ve her cephede teşkilatçı liderliğini ortaya koyarak zaferler kazandığı zaman ve mekânlarda, yaratıcı özünde harmanladığı Türk evladının zekâ işareti olan evrime dönük bilimsel yapısını da iyi anlamış olmasında gizlidir.

            Şimdi bunu idrak etmekten çok uzakta bir yönetim anlayışı idaresindeki yüce Türk Milleti, işte yine aynı irade, iştiyak, haz ve özlemle yeni devrimine hazırdır. Eksik olan sadece ve şimdilik Atatürk gibi bir liderdir. Ve maalesef Tüzük Kurultayından da ümit var mesajlar alamadığımız ve ana muhalefet kimliğinden uzaklaşan yolda hızla ilerleyen CHP’nin, ana muhalefet kalma durumunu bile yitirme tehlikesi belirmiştir artık.

            Misyoner Bahçeli’nin ise bugüne kadar ki siyasal icraatlar almanağında, bundan sonra da kendi karadeliğine kadar herhangi bir düzelme olamayacağı kesindir. Dolayısıyla bahse konu bile edilmemelidir. Ne ki eski MHP yelkenlisi, şimdi Akşener rüzgârı ve yeni bayrağı altında tekrar yelkenlerini şişirmeye başlamıştır artık. O halde Vatana, millete hayırlı olsun demek düşer bize de.

            2019(?) seçimlerine yoğun bir şekilde, OHAL ve KHK gücü desteğiyle, tahammül hudutlarını zorlayarak her türlü manüpilatif yasal araç ve gereçle hazırlanan muktedirlere karşı, sadece kendinden menkul şikayet dilekçeleriyle hazırlanan muhalefet ve bilhassa da CHP’nin kuşkulu ve dayanılamaz çaresizliği ise, uykularımızı kaçırıyor ne yazık ki. İnşallah aldanıyoruz veya abartıyoruzdur.


            Kuzey Suriye’den gelen TSK vurdu, aldı vs. haberleri iyi güzel de; bu işler şanlı ordumuzun esasen her gerektiği şerait ve Hükümet vesayetinde, normal olarak yapacağı görevleri kapsamındadır. Ve Türk ordularının tarihin hiçbir döneminde geri adım attığı görülmemiştir. En ufak bir (acaba) tereddüdü dahi göstermeden şerefli görevini her daim üstlenmiş ve düşmanının ümüğüne karabasan gibi çöktüğü hep görülmüştür. Hiç şüpheniz olmasın ki bundan sonra da böyle olmaya devam edecektir.

            Bundan kimsenin kuşkusu olduğunu düşünemiyorum bile. İyi de sen bundan ve şehitlerimizin kanından kendi sultana prim çıkaramazsın ve esinlendiğin hamaset rüzgârını  kendi seçim kampanyana rant yazamazsın. Şayet bu noktada anlaşabiliyorsak mesele yok. Yoksa ne demek istediğimi sandık başında Türk Milletinin milli iradesi, nasılsa hepinize yeniden gösterecek ve bu gerçeği topunuzun kafasına bir kere daha sokacaktır.

            Asla göz ardı edilmemesi gereken bir husus daha vardır. Şerefli Türk Ordusu, özü, sözü bir, menşei tartışılamaz asil Türk Milletinin ve de tüm Türk Ulusal varlığını benimseyip ona sahip çıkanların Ordusudur. Yoksa kendisine Türk diyemeyen menşei belirsiz, çakma Türklerin veya o yüce kimliğin arkasına egoist menfaatlerle sığınanların değil.


            Ve sen mümin seçmen: Sanal Dinler diyaloğunu kaldır rafa da, sana bahşedilmiş aklını kullanarak, yakana yapıştırılmış fırkalar kaosundan ilk önce de kendi çıkış yolunu bul. Bırak Hristiyan ajanı, Vatikan bordrolu çakma Tarikat İmamlarının arkasında eğilip doğrulmayı da, kaldır kafanı ve aklını kullanarak etrafına bak. İçine düşürüldüğün büyük tuzağın farkına var artık.

            Akıllı olman gerektiği halde okuma tembeli olduğundan, evinde günlük notlarını, belgelerini saklayacağın bir çetele dolabın bile yok iken; cep Devleti Vatikan’ın nasıl oluyor da yeraltı mahzenlerinde 85 Km uzunluğunda, tarihi belgeler, edebi, ilahi, siyasi, bilimsel kitaplar ihtiva eden ve  dış dünyaya da açık devasa bir kütüphanesi olabiliyor. Ki içinde kendi İslam tarihini bile bütün özü ve esaslarıyla bulabilirsin.

Bunun nedeni, cehaletini kullanıp senden kurtulmak üzere, seni hemcinslerinle boğazlatan Hristiyan’ın, akıl ve erdem yolu olan Kuranı senden önce okuyup, akıl yolunu bulmasında yatıyor olabilir mi acaba? Akıllı geçinen sense haline bakmaz, cehaletinin farkında olmaz, geliştiremediğin o güdük aklına rağmen boyundan büyük fetvaları zırvalar durursun. Çünkü utanman yoktur, ar ve haya taşımazsın.

            Eksiğini kapatmak için önce mütefekkir ol hiç olmazsa ve aklın yoluna gir. Hanefi, Maturidi, Sufi tefekkürler bileşkesinden özeği olan İslam’ın Ehli Beyt kaynağını keşfet. Ve düşün bir kere, sana bahşedilen akıl nasıl oldu da Hristiyanların senden fazla kullandığı oldu. En azından bunu anlarsın belki de.

            Bütün Peygamberler gibi kendisi de bir Anadolu Türkmen’i olan Hz. Muhammed Kuranı neden Arapça yazdı. Çünkü başıbozuk olan, kendini arayan ve acilen eğitilmesi gereken Arap’tı, Türk değil. Çünkü Türk’ün bütün kitaplı Peygamberlerden çok daha öncelerinden beri – ki tarih öncesi deyimi abartı olmaz - Tanrısı (Tengri) ile tanışıklığı vardı. Bilinen tarihinde ise asla pagan, putperest, fetişist dönemleri olmadı. Ve her daim yaratan tek bir(icik) nedene, yaratıcı varlığa inandı. Yani akli özü itibarıyla doğuştan deistti.

            İslamiyet’i öğrenmeden önce, İslam öncesi Arap Dünyasının pagan kimliğini, içinde yaşadığı kozmopolit, asosyal, harami, kaotik ve kölelik yaşam kültürünü iyi öğrenip anlaman gerekir ki; neden böylesi bir dünyanın her şeyden önce tedaviye muhtaç olduğunu da anlayabilesin. Böylece aynı bağlamda da, erdem sahibi Türk’ün böyle bir tedaviye tarihinin hiçbir döneminde neden ihtiyacı olmadığını da sentezleyebilmen mümkün olabilir muhtemelen.

Ve sen de yüce Atatürk gibi Türk olarak doğmanın sana en büyük Tanrısal bağış olduğunu özümseyebilirsin. Belki de Türk’ün bütün hasta kavimlerin Doktoru olması için yaratılmış olduğunu da idrak edebilirsin böylelikle de, kim bilir…

                                                                       Serendip Altındal








Hiç yorum yok:

Yorum Gönder