19 Mart 2018 Pazartesi

VATAN TOPRAKLARIMIZ..


           Bu sefer tramvayı kaçırdın; ama bir daha Dünyaya geldiğinde, kafandaki melodiyi Cuguliye besteletip, adı herhalde İstiklal olamayacak Roman(tik) marşın çalınırken de maaile ‘oh ne ala dünya’ nağmeleriyle, tef çalıp, göbek atarsınız hep birlikte artık. Üstüne de zurna ile klarnet ne yakışır hani.

Bunlarla beraber yapay gündemlerden başka da çıkış yolu kalmayan AKP iktidarının, şimdi üstünde yoğunlaştığı şeytani seçim planlarına rağmen, yakın bir gelecekte kendi gündem çöplüğünün altında kalarak, tarihin tozlu sayfaları arasında ve ibret alınası dönemleri bölümünde yerini alacağı da artık kılavuzsuz köy yakınlığındadır. 


            Tam da Çanakkale’de ittifak zırhlılarının üstüne doğru gümbürdeyen topçu bataryalarımızın zafer çağrılarına empati oluşturuyor ve Atalarından aldıkları ölüm emri ile şahlanarak ölüme koşan vatan evlatlarımızın o yüce ruh haletlerini kafalarımızda kurguluyorken, biranda pat diye Erdoğan’ın İstiklal Marşı güfteli yeni bir tuzak gündemi düştü bacamızdan içeriye.

Düşündüm de yoksa bu, ‘hayaller kurmaya fazla vaktiniz kalmadı’ mesajı mıydı acaba tarafından bize verilen. Yeter ki siz arkamdan gelin. Yakında bulacaksınız(!) layığınızı mı demek istemişti yoksa. Öyle ya! Yeni Sevr özlem ve ihtirasıyla yanan emperyalistten aldığı tam desteğe ve kişisel çabalarına bakılırsa, gidişin o gidiş olduğuna yanlış diyecek mantık, bugün başarı(!) grafiğinde tavan yapan İmam Hatip talebesinde bile kalmadı artık.


            Şu anda başarıyla sonuçlanan Afrin Harekâtıyla da düğümü çözülen emperyalist koridorun hali pür melali; bir zamanlar Çanakkale’den yorgun bir gecenin şafağında pılını pırtısını toplayamadan savuşan çok uluslu mağlup müttefiklere, sanki yeni bir gönderi mesajıydı. Ne ki o dönemdeki gariban Anzak’ların bugün hayatta olanları da, kesinlikle 50’li yılların Kore’sinde, ABD çapulcularının korumalığını üstlenen ordumuzun Şehit ve Gazilerine, bizim kendilerine oluşturduğumuz aynı trajikomik empatiyi kurmuşlardır mutlaka.

            Türk Ordusu Kore’de de kimin ordusu olduğunu göstermiştir. 5 bin kişilik Türk kuvvetlerinin Komutanı Tuğgeneral Tahsin Yazıcının ‘süngü tak’ komutu üstüne, Kunuri’de; Kuzey Kore ordusu tarafından imha edilmek üzere tamamen çevrilmiş bir konumdan, başlarında Türk bayrağını gövdesine dolamış Komutanları Tahsin Yazıcı ile birlikte süngü savaşıyla, göğüs göğüse oluşmuş katı çemberi yararak çıkan Türk kuvvetleri, arkalarında çaresizlikle ölümü bekleyen Amerikalı Subay ve erleri de kurtarırken tarihi bir destan daha yazmışlardı. Ne ki bugün bu destan da, birçoğu gibi bilhassa da şükran borcu olan Amerikalılar tarafından bile hatırlanmıyor. Anlasın artık bu millet kimlerle dans ettiğini, kimleri dost bildiğini.

            İki taraftan da toplamda 250.000 binden fazla kaybın yaşandığı Çanakkale Savaşı, ‘ben size ölmeyi emrediyorum’ diyen Atatürk’ün komutunu kalplerine bir iman olarak gömen yüce Türk evlatları için, milli bekaları ve aile namuslarının devamı adına sanki tek başlarına yürüttükleri bir nefsi müdafaa savaşı olmuştu aslında.

Çanakkale Savaşı, İstiklal Savaşının da aynı yürekle kazanılacağının işaretiydi aynı zamanda. Ve asla da unutmayalım ki, sadece Çanakkale değil, Edirne’den Hakkâri’ye kadar bütün vatan topraklarımızda aynı coşkuyla aynı zaferler hep yaşandı, yaşanır, gerektiğinde her zaman yaşanacaktır da.

Kore de, Afrin de vs. olduğu gibi milli kimliği, onuru için ölüme, yurt dışında bile her zaman hazır olan Türk evladı, konu öz vatanı olunca neler yapmaz. Çünkü Türk evladı özeği itibarıyla, anacığının rahminden sonra anavatanına doğduğunun sıkı sıkıya bilincinde, imanında; ama bunun da bağımlığındadır.

            Aynı bileşkede kanını dökmüş bütün şehitlerimizin, Gazilerimizin, rahmetli ve/veya hayatta olanlarının hepsini tekrar minnet ve şükranla anıyoruz. O koca yürekli insanlara layık olarak ölmek bize de nasip olur İNŞALLAH

                                                                                               Serendip Altındal








Hiç yorum yok:

Yorum Gönder