Bu
sefer tramvayı kaçırdın; ama bir daha Dünyaya geldiğinde, kafandaki melodiyi
Cuguliye besteletip, adı herhalde İstiklal olamayacak Roman(tik) marşın
çalınırken de maaile ‘oh ne ala dünya’ nağmeleriyle, tef çalıp, göbek atarsınız
hep birlikte artık. Üstüne de zurna ile klarnet ne yakışır hani.
Bunlarla
beraber yapay gündemlerden başka da çıkış yolu kalmayan AKP iktidarının, şimdi üstünde
yoğunlaştığı şeytani seçim planlarına rağmen, yakın bir gelecekte kendi gündem
çöplüğünün altında kalarak, tarihin tozlu sayfaları arasında ve ibret alınası
dönemleri bölümünde yerini alacağı da artık kılavuzsuz köy yakınlığındadır.
Tam da Çanakkale’de ittifak
zırhlılarının üstüne doğru gümbürdeyen topçu bataryalarımızın zafer çağrılarına
empati oluşturuyor ve Atalarından aldıkları ölüm emri ile şahlanarak ölüme
koşan vatan evlatlarımızın o yüce ruh haletlerini kafalarımızda kurguluyorken, biranda
pat diye Erdoğan’ın İstiklal Marşı güfteli yeni bir tuzak gündemi düştü
bacamızdan içeriye.
Düşündüm
de yoksa bu, ‘hayaller kurmaya fazla vaktiniz kalmadı’ mesajı mıydı acaba
tarafından bize verilen. Yeter ki siz arkamdan gelin. Yakında bulacaksınız(!)
layığınızı mı demek istemişti yoksa. Öyle ya! Yeni Sevr özlem ve ihtirasıyla
yanan emperyalistten aldığı tam desteğe ve kişisel çabalarına bakılırsa,
gidişin o gidiş olduğuna yanlış diyecek mantık, bugün başarı(!) grafiğinde tavan
yapan İmam Hatip talebesinde bile kalmadı artık.
Şu anda başarıyla sonuçlanan Afrin
Harekâtıyla da düğümü çözülen emperyalist koridorun hali pür melali; bir
zamanlar Çanakkale’den yorgun bir gecenin şafağında pılını pırtısını
toplayamadan savuşan çok uluslu mağlup müttefiklere, sanki yeni bir gönderi
mesajıydı. Ne ki o dönemdeki gariban Anzak’ların bugün hayatta olanları da,
kesinlikle 50’li yılların Kore’sinde, ABD çapulcularının korumalığını üstlenen ordumuzun
Şehit ve Gazilerine, bizim kendilerine oluşturduğumuz aynı trajikomik empatiyi
kurmuşlardır mutlaka.
Türk Ordusu Kore’de de kimin ordusu
olduğunu göstermiştir. 5 bin kişilik Türk kuvvetlerinin Komutanı Tuğgeneral Tahsin Yazıcının ‘süngü tak’ komutu
üstüne, Kunuri’de; Kuzey Kore ordusu tarafından imha edilmek üzere tamamen
çevrilmiş bir konumdan, başlarında Türk bayrağını gövdesine dolamış Komutanları
Tahsin Yazıcı ile birlikte süngü savaşıyla, göğüs göğüse oluşmuş katı çemberi yararak
çıkan Türk kuvvetleri, arkalarında çaresizlikle ölümü bekleyen Amerikalı Subay
ve erleri de kurtarırken tarihi bir destan daha yazmışlardı. Ne ki bugün bu destan
da, birçoğu gibi bilhassa da şükran borcu olan Amerikalılar tarafından bile hatırlanmıyor.
Anlasın artık bu millet kimlerle dans ettiğini, kimleri dost bildiğini.
İki taraftan da toplamda 250.000
binden fazla kaybın yaşandığı Çanakkale Savaşı, ‘ben size ölmeyi emrediyorum’
diyen Atatürk’ün komutunu kalplerine bir iman olarak gömen yüce Türk evlatları
için, milli bekaları ve aile namuslarının devamı adına sanki tek başlarına
yürüttükleri bir nefsi müdafaa savaşı olmuştu aslında.
Çanakkale
Savaşı, İstiklal Savaşının da aynı yürekle kazanılacağının işaretiydi aynı
zamanda. Ve asla da unutmayalım ki, sadece Çanakkale değil, Edirne’den Hakkâri’ye
kadar bütün vatan topraklarımızda aynı coşkuyla aynı zaferler hep yaşandı, yaşanır,
gerektiğinde her zaman yaşanacaktır da.
Kore
de, Afrin de vs. olduğu gibi milli kimliği, onuru için ölüme, yurt dışında bile
her zaman hazır olan Türk evladı, konu öz vatanı olunca neler yapmaz. Çünkü
Türk evladı özeği itibarıyla, anacığının rahminden sonra anavatanına doğduğunun
sıkı sıkıya bilincinde, imanında; ama bunun da bağımlığındadır.
Aynı
bileşkede kanını dökmüş bütün şehitlerimizin, Gazilerimizin, rahmetli ve/veya
hayatta olanlarının hepsini tekrar minnet ve şükranla anıyoruz. O koca yürekli
insanlara layık olarak ölmek bize de nasip olur İNŞALLAH…
Serendip Altındal
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder