AKP iktidarının ülkemin başında kaldığı
her dakika, lider konumdakilerle yandaşlarının kontrol edilemeyen offshore
hesaplarını şişirmekten başka da bir getirisi daha doğrusu da götürüsü olmayacaktır
yurdumuza. Ve bu Hükümet eskidikçe harami sayısı artarken fakir sayısı da katlanıyor.
Diğer kayıpları açmaya ise sayfalar yetmez. İstatistikler ortada, merak edenler
ayrıntıları araştırabilir.
Durumun esas üzücü yanı ise,
sayıları gittikçe kabaran vergi ödemeyen yandaş azınlığın yanında, yok
hallerinde vergi ödeyen adam gibi vatandaşların gelirleri, artan enflasyon ve
düşük gelir zamlarıyla daha da azalırken, finans yükleri artıyor ve yaşamları,
yaşanamaz hale getiriliyor. İçine beraberce yuvarlanmakta olduğumuz Gayya Kuyusu
da derinleştikçe, derinleşiyor.
Vatan bekası umurlarında olmayan
birileri de arkası gelmeyen yurtdışı gezileriyle, gerçekte alay konusu
yapıldıkları mekân ve mercilerde, içinde mermi taşımayan kurusıkı silahlar gibi
sadece kılıf dolduruyor, vatandaş kandırıyorlar. Mesela son SOÇİ
atraksiyonundan ne mi çıktı? Ne çıkmadığına bakarsanız cevabını da kendiniz
vermiş olursunuz.
Ya
da şöyle diyelim de gülersiniz belki. Yani Türkiye, Rusya, İran ve Suriye’nin
bir araya geldiği SOÇİ den, aslı ördek tuzakları olan AVM’lerde, ev mantısı
diye aldığınız bohçalanmış hamur paketlerinin içinde ne kadar gerçek kıyma
bulabilirseniz o çıktı işte. Suyu bile sıksaydınız daha fazla tortu alırdınız
anlayacağınız. Yani İmam bildiğini okudu. Türkiye de attığını vuran aslan lideri
sayesinde yine kafaya geldi neticede.
Emperyalist kendi ülkesine fazla
ihanet edemez, yani kendi ülkesini sömürge ülkelerini soyduğu gibi fütursuzca
soyamaz. Çünkü bunun hesabını vermek zorunda kalacağını bilir. Ayrıca sömürge
Devletlerden aşırdığının bir kısmını da kendi ülkesiyle paylaşmak mecburiyetinde
olduğunu da domuz gibi bilir. Çünkü aksi halde tüm mal varlığına el konabileceğinin
de hesabını yapmıştır.
İşte bizim offshore’cularda da durum
aşağı yukarı böyledir. Aslında onlar sadece kendi ülkelerini soyabildikleri
için daha da dikkatli olmak zorundadırlar. Ve yanlış yapmaktan Azrail’den
korktukları gibi korkarlar. Ne var ki kanları bir kere zehri kapmıştır. Artık
bağımlı oldukları için de giderek ülkelerini daha da fazla soymaktan bir türlü
kendilerini alıkoyamazlar. Yeni risklere girerek de daha fazla açık hale
gelmektedirler.
Aslında
hepsi de bütün diğer uyuşturucu bağımlıları, alkolikler gibi acınacak adamlar,
kadınlardır velhasıl. Yalnız yetmiyormuş gibi bunlara karşı daha fazla da iyimser
ve saf kalmaya devam ederseniz, bir gün donsuz kalacağınızı da şimdiden
bilmelisiniz. Yani sonunda kıçınızdaki donu bile çekip alacaklardır. Fazla
acırken acınacak hale gelmekte vardır ipin ucunda.
ABD’nin
baş düşman olduğunu nihayet Erdoğan’da anladı söylemlerinin sahiplerine;
kendisini de iktidara taşıyan ‘bir Devlet kendi adamını bir başka Devletin
başına neden getirir’ sorusunu neden sormadınız diye sormayalım mı şimdi.
Siyasetçinin
bütün faaliyet dönemleri ayrı ayrı hesaba çekilir ve kendisine buna göre toplu
fatura edilir. O halde Erdoğan’ın İBB Başkanlığı dönemi de ayrı hesaba
çekilince, kendisinin de itiraf ettiği gibi İstanbul’a gerçekte tek başına
verdiği zarar toplamda ödemek zorunda kalacağı faturanın ne kadar kabarık olacağını
da ortaya koyuyor. Aynı bağlamda tüm usulsüz işlerde imza yetkisi olanların,
bütün talimatları kendisinden aldıklarını söylemeleri de hiç yadsınmamalıdır.
Bu
durumda, İslam referansını kendisine ideal yapan bir zihniyetin kendisi can
derdinde iken, dıştaladığı, öcü gibi gördüğü ‘şayet düşüncelerim bilimsel olmazsa
bilimi tercih edin’ diyebilen Atatürk’e neden sığınmak zorunda kaldığı,
damarlarındaki can suyunun bile sahibi olan emperyaliste neden anti olabileceği
de, beşer olduğu için şaşar düşüncesiyle aklanmasa da, kendisine çok
görülmemelidir. Ne var ki bundan, bir milletin beka nedeni olan iktidarının,
böylesi zihniyetlere daha fazla teslim edilebilirliği düşüncesi de asla çıkarılmamalıdır…
İki ileri bir geri derken dans adımlarımızı
şaşırmayalım ve Zarrap meselesine geri adımda tekrar basalım. İranlılar kendi
vatandaşlarıyla, Türk siyasilerinin çakma vatandaşları Zarrap ile
ilgilendikleri kadar ilgilenmiyorlar. Bizimkiler işi gücü bıraktı Zarrap
Efendiyi neredeyse milli mesele haline getirdiler. Sebep sonuç ise apaçık ortada.
Bizimkilerin yarası büyük. Çünkü Zarrap bizim biraderleri iyi besledi. Oysa
İranlıların öyle bir dertleri yok. Onlar bizimkilerin yanında sütten çıkmış ak
kaşık gibi kalıyorlar.
Bu sorunun da tek müsebbibi Erdoğan’dır.
Ve mesele Türk milletini değil; ama doğrudan Erdoğan ve Partisini bağlar. Artık
işin orasını burasını karıştırmaya hiç gerek yoktur. Yarası olan gocunur her
zaman. Akılsız başın cezasını da hep başka uzuvlar çeker. Şimdi artık hatayı kabul
edip, en azından Devleti de olayın dışında tutmak gerekir. Kim olursa olsun bir
Devlet adamına yakışan da budur.
Daha da ötesi, ya rüşvet olayına karışan
bütün akbabalar birlik olup hesap günü yüce Mahkemede ‘Reis bizi zorladı onu
yalnız bırakmamak için bizde paraları kabul edip, susmak zorunda kaldık‘
deseler ne olur. Erdoğan acaba bu işin altından nasıl kalkar, aksini nasıl
ispat eder. Yerinde olsam bunu da bir düşünürdüm…
Serendip
Altındal
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder