28 Kasım 2017 Salı

GÖTÜRÜ..

            AKP iktidarının ülkemin başında kaldığı her dakika, lider konumdakilerle yandaşlarının kontrol edilemeyen offshore hesaplarını şişirmekten başka da bir getirisi daha doğrusu da götürüsü olmayacaktır yurdumuza. Ve bu Hükümet eskidikçe harami sayısı artarken fakir sayısı da katlanıyor. Diğer kayıpları açmaya ise sayfalar yetmez. İstatistikler ortada, merak edenler ayrıntıları araştırabilir.

            Durumun esas üzücü yanı ise, sayıları gittikçe kabaran vergi ödemeyen yandaş azınlığın yanında, yok hallerinde vergi ödeyen adam gibi vatandaşların gelirleri, artan enflasyon ve düşük gelir zamlarıyla daha da azalırken, finans yükleri artıyor ve yaşamları, yaşanamaz hale getiriliyor. İçine beraberce yuvarlanmakta olduğumuz Gayya Kuyusu da derinleştikçe, derinleşiyor.

            Vatan bekası umurlarında olmayan birileri de arkası gelmeyen yurtdışı gezileriyle, gerçekte alay konusu yapıldıkları mekân ve mercilerde, içinde mermi taşımayan kurusıkı silahlar gibi sadece kılıf dolduruyor, vatandaş kandırıyorlar. Mesela son SOÇİ atraksiyonundan ne mi çıktı? Ne çıkmadığına bakarsanız cevabını da kendiniz vermiş olursunuz.

Ya da şöyle diyelim de gülersiniz belki. Yani Türkiye, Rusya, İran ve Suriye’nin bir araya geldiği SOÇİ den, aslı ördek tuzakları olan AVM’lerde, ev mantısı diye aldığınız bohçalanmış hamur paketlerinin içinde ne kadar gerçek kıyma bulabilirseniz o çıktı işte. Suyu bile sıksaydınız daha fazla tortu alırdınız anlayacağınız. Yani İmam bildiğini okudu. Türkiye de attığını vuran aslan lideri sayesinde yine kafaya geldi neticede.

           
            Emperyalist kendi ülkesine fazla ihanet edemez, yani kendi ülkesini sömürge ülkelerini soyduğu gibi fütursuzca soyamaz. Çünkü bunun hesabını vermek zorunda kalacağını bilir. Ayrıca sömürge Devletlerden aşırdığının bir kısmını da kendi ülkesiyle paylaşmak mecburiyetinde olduğunu da domuz gibi bilir. Çünkü aksi halde tüm mal varlığına el konabileceğinin de hesabını yapmıştır.

            İşte bizim offshore’cularda da durum aşağı yukarı böyledir. Aslında onlar sadece kendi ülkelerini soyabildikleri için daha da dikkatli olmak zorundadırlar. Ve yanlış yapmaktan Azrail’den korktukları gibi korkarlar. Ne var ki kanları bir kere zehri kapmıştır. Artık bağımlı oldukları için de giderek ülkelerini daha da fazla soymaktan bir türlü kendilerini alıkoyamazlar. Yeni risklere girerek de daha fazla açık hale gelmektedirler.


Aslında hepsi de bütün diğer uyuşturucu bağımlıları, alkolikler gibi acınacak adamlar, kadınlardır velhasıl. Yalnız yetmiyormuş gibi bunlara karşı daha fazla da iyimser ve saf kalmaya devam ederseniz, bir gün donsuz kalacağınızı da şimdiden bilmelisiniz. Yani sonunda kıçınızdaki donu bile çekip alacaklardır. Fazla acırken acınacak hale gelmekte vardır ipin ucunda.


ABD’nin baş düşman olduğunu nihayet Erdoğan’da anladı söylemlerinin sahiplerine; kendisini de iktidara taşıyan ‘bir Devlet kendi adamını bir başka Devletin başına neden getirir’ sorusunu neden sormadınız diye sormayalım mı şimdi.

Siyasetçinin bütün faaliyet dönemleri ayrı ayrı hesaba çekilir ve kendisine buna göre toplu fatura edilir. O halde Erdoğan’ın İBB Başkanlığı dönemi de ayrı hesaba çekilince, kendisinin de itiraf ettiği gibi İstanbul’a gerçekte tek başına verdiği zarar toplamda ödemek zorunda kalacağı faturanın ne kadar kabarık olacağını da ortaya koyuyor. Aynı bağlamda tüm usulsüz işlerde imza yetkisi olanların, bütün talimatları kendisinden aldıklarını söylemeleri de hiç yadsınmamalıdır.

Bu durumda, İslam referansını kendisine ideal yapan bir zihniyetin kendisi can derdinde iken, dıştaladığı, öcü gibi gördüğü ‘şayet düşüncelerim bilimsel olmazsa bilimi tercih edin’ diyebilen Atatürk’e neden sığınmak zorunda kaldığı, damarlarındaki can suyunun bile sahibi olan emperyaliste neden anti olabileceği de, beşer olduğu için şaşar düşüncesiyle aklanmasa da, kendisine çok görülmemelidir. Ne var ki bundan, bir milletin beka nedeni olan iktidarının, böylesi zihniyetlere daha fazla teslim edilebilirliği düşüncesi de asla çıkarılmamalıdır…


İki ileri bir geri derken dans adımlarımızı şaşırmayalım ve Zarrap meselesine geri adımda tekrar basalım. İranlılar kendi vatandaşlarıyla, Türk siyasilerinin çakma vatandaşları Zarrap ile ilgilendikleri kadar ilgilenmiyorlar. Bizimkiler işi gücü bıraktı Zarrap Efendiyi neredeyse milli mesele haline getirdiler. Sebep sonuç ise apaçık ortada. Bizimkilerin yarası büyük. Çünkü Zarrap bizim biraderleri iyi besledi. Oysa İranlıların öyle bir dertleri yok. Onlar bizimkilerin yanında sütten çıkmış ak kaşık gibi kalıyorlar.

Bu sorunun da tek müsebbibi Erdoğan’dır. Ve mesele Türk milletini değil; ama doğrudan Erdoğan ve Partisini bağlar. Artık işin orasını burasını karıştırmaya hiç gerek yoktur. Yarası olan gocunur her zaman. Akılsız başın cezasını da hep başka uzuvlar çeker. Şimdi artık hatayı kabul edip, en azından Devleti de olayın dışında tutmak gerekir. Kim olursa olsun bir Devlet adamına yakışan da budur.

Daha da ötesi, ya rüşvet olayına karışan bütün akbabalar birlik olup hesap günü yüce Mahkemede ‘Reis bizi zorladı onu yalnız bırakmamak için bizde paraları kabul edip, susmak zorunda kaldık‘ deseler ne olur. Erdoğan acaba bu işin altından nasıl kalkar, aksini nasıl ispat eder. Yerinde olsam bunu da bir düşünürdüm…

                                                                       Serendip Altındal


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder