20 Kasım 2017 Pazartesi

KOZLAR..

            İçinde bulunduğumuz dönem tarihte, Atatürk akılcılığının yeniden keşfedilip, tekrar egemen olduğu ikinci Cumhuriyet dönemi olarak anılacaktır kuşkusuz. Bunun için de yeterinden fazla indis mevcuttur. Hangisini sayalım. Herhalde en dikkat çekeni, hiç ikna edici olamasa da fanatik irtica histerisiyle, Atatürk bayraktarlığını bir arada dokuyarak, seçim zamanı milletini örteceği bir ucube örtüye dönüştürerek, Başkanlığı aradan sıyırıp, o millete hesap vermekten kurtulacağını hesaplayan AKP’nin tirajı komik çaresizliğidir.

            Çünkü içinde tam bağımsız, milliyetçi, halkçı, laik, cumhuriyetçi, inkılapçı, Devletçi özeğiyle Kemalizm’in yer almadığı bir Atatürkçülük, ne yazık ki tek perdelik bir güldürüden öteye geçemez. Trajik olan yanı ise bu orta oyununda, tüm kutsal varlığını milletine adamış yüce Atatürk’ün adının kullanılıyor olmasıdır. Aslında Kemalist özeğinden soyutlanmış bir Atatürkçülük, AKP eliyle Atatürk’e yapılmış ayrı bir darbe olarak da kabul edilebilir. Ve Türk Ulusunun bunu kabul edebilmesine de imkân yoktur.


            15 Temmuz üzerine 16 Temmuz da, ‘Kontrollü Darbe’ demiştik de hani birileri de rahatsız mı olmuştu? Sözü fazla uzatmadan; hemen arkasından OHAL veya benzeri bir oldubitti ile oligark bir darbenin oturtulacağını da beklediğimiz için, neden haklı olduğumuz bugün iyice anlaşılmıştır herhalde artık diyelim ve bu konuyu kapatalım en iyisi. Yılan hikâyesine dönüştürülen araştırma, elbette saati çalınca küllen aydınlığa kavuşturulacak ve bir kere daha haklı olduğumuz anlaşılacaktır nasılsa.

            Daha da ötesinde, sanal darbe esnasında birden bire zuhur eden, ikna edici olması bağlamında ne yazık ki figüran olarak kullanılan ve katledilen 250 vatandaşımız ile yüzlerce yaralının çoğunluğunun, MHP ülkücüleriyle, fanatik irtica militanlarından olduğu da düşünülürse, başta Bahçeli olmak üzere diğer irticai militan ayağında arkadaki büyük vebali taşıyan kimin parmağı olduğu da elbette ortaya çıkacaktır.

Yoksa Bahçeli’nin Erdoğan karşısındaki gözle görülür rahatlığı, aradaki bu gizli ittifakın Bahçeli elinde bir koza dönüşmesine mi dayanıyor acaba? Peki, o halde ikide bir yargının altın olduğunu söyleyerek kuyumculuğa soyunan Perinçek’in, bunda tasarrufu nedir dersiniz.


            Suni gündemler türbülansı arasında boğulan ve gerçek olanların ise cımbızla ayıklanması esnasında, kalem dönüp dolaşıp eskimiş olanlara da güncel perspektifle zorunlu olarak bir daha dokunmadan geçemiyor. Bundaki ana neden de okurla aradaki sıcak temasın korunması gereğidir şüphesiz.

Oysa aslında ülkemizin etkin haber seçeneği hele de içinde bulunduğumuz coğrafya ve konjonktür nedeniyle bu kadar da tek düze değildir. Lakin artık seviyesizliğin tavan yaptığı ve pespaye magazin dünyasının arkasına gizlediği siyasa gerçeğinin bizar eden ruh haletinden, yazarın kendi sinirlerinin yanı sıra, okurunkileri de koruması gerekiyor. Ki vatandaşa saygı tam olsun.

Yukarıda altı okla ifade edilen Kemalist ilkeleri sayarken, laiklik savının daha Cumhuriyet kurulmadan önce Dünya harbi yıllarında ve Osmanlının son döneminde Ziya Gökalp ile başladığını unutmayalım. Aynı bağlamda kadınları iffetsiz kabul edip örtünmeye zorlamanın, Türk kadınlarına en büyük hakaret olduğunu söyleyen ve kadın inkılabının başlamasına önayak olan Ziya Gökalp’in, Atatürk’ün de yolunu açtığını asla yadsımamalıyız. Dolayısıyla şerefli tarihimize mal olmuş tüm aydınlarımıza, şehitlerimizle birlikte rahmet okumalıyız. Ki o zaman vatandaş saygımız ebedi olsun.

 Aynı bileşkede, demek ki Kemalist Atatürk’ü anlayabilmek için, ucu bucağı olmayan milli tarihini enine boyuna irdeleyen ve daha önce yaşamış milli aydınlarından birçok şeyler öğrenmiş olan aydın insan Atatürk’ü de özümsemiş olmak gerekiyormuş. Ben biliyorum demeyen, her kararını önce halkına danışan Atatürk’ün sahip olduğu bu özelliği de aslında, Dünya liderleri arasında da kendisini tartışmasız TEK ADAM yapan en değerli kozuydu…

                                                                       Serendip Altındal


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder