Eskilerin
yerine getirilen yeni Belediye Başkanlarının sicillerinin de pek parlak
olmadığı söyleniyor. Bazılarının sabıka kayıtları da bir hayli kabarıkmış. Eğer
gerçekten böyleyse; ‘siz yeteri kadar götürdünüz, biraz da diğer kardeşlerimiz
sebeplensin’ mi demek isteniyordu acaba? Hani alışık kıçta don durmaz derler
ya, alışmış kudurmuştan beterdir diyerek de konuyu bağlamak mümkündür, hiciv
seven dostlar için. Diğerleri de hiç kızıp, gücenmesinler. Biz bizi bilmez miyiz
sonuçta.
NATO Devletleri artık kendilerini
çıkmaz yolda hissettiklerinden, nihayet imana gelip Türkiye ile EUROSAM (SAM
savunma roketleri) proje antlaşmasına ortak imza atmaya karar verdiler. Böylece
Türkiye’nin de ortak AR-GE çalışmalarıyla üretici ülke olarak, imal edeceği
savunma silahlarını, geliştirip dış pazarlara satarak katma değer üretmesinin de
önü açılmış olacak(mış).
Şimdi
sormazlar mı adama. Durdu durdu da enişten seni neden öptü diye. Sakın, Rusya
ile yapılan S-300-400 anlaşması, Türkiye’yi kaybettiğini düşünen Batıyı, tarafgirlik
adına yeni bir algı operasyonu yapmak zorunda bırakmış olmasın. ‘Bu da sorulur
mu hiç’ dediğinizi duyuyorum. Çünkü işin aslında böyle olduğunu hepimiz
biliyoruz nasılsa.
Binali’nin
sessiz sedasız yaptığı ABD turu, bana göre Erdoğan’ın turundan daha fazla
ambiyans oluşturdu. Neden derseniz, Erdoğan’ın Trump ve diğer ABD Hükümet
sözcüleri karşısındaki ezik, büzük, kırılgan, neticesiz duruşu; ama yandaş
basına göre de ağırlığını koy(muş) sanal algısının yanında, Binali’nin gerçekte
hiçbir sonuç alamayacağı bir ülkede, dişe dokunur bir şey yapmacıksız ve kendi
başına yaptığı park yürüyüşlerini içeren görüntüleri, daha gerçekçi, ikna edici
ve inandırıcı kaldı.
Bu
görüntülerin bir yanda Hollywood havası taşıması, sadece Binali’nin popülizmine
yararken, arkasında CIA parmağı olduğu intibaını da oluşturuyordu diğer
taraftan. Yoksa AKP liderliğine şimdi de daha sempatik ve yıpranmamış olan Binali’yi
mi hazırlıyorlardı nedir? Çünkü Erdoğan’ın bundan sonra ne yapsa, toplumun
asosyalleri, din simsarları, haramileri ve kötülük şerbetini kendilerine yaşam
iksiri yapanlarının dışında kimseyi ikna etme şansı kalmamıştır artık bu ülkede.
Ki bunlara aklı başında, ahde vefa sahibi bütün AKP’liler de dâhildir.
Bu
durum, dış kaynaklı bütün Türkiye analizcilerinin de gözlerinden kaçmıyordur
şüphesiz. Buna göre de Türkiye’miz üzerindeki art niyetli politikalarını artık yeni
senaryolara göre oynayacakları kesindir. Çünkü siyaset bir ikna meselesidir de
aynı zamanda. Kalıcı bir politikanın ise önce tutarlı olması gerekir. Ki bu
şablon Erdoğan’a hiç uymaz.
Ne
var ki Erdoğan’ da çevresinde oynanan oyunların bilincinde olmasa da beklentisindedir
mutlaka. O nedenle de yakında hiçbir şey yokmuşçasına takınacağı timsah
gülücüklerine de kimse kapılmamalıdır. Malum timsahın ne zaman ve nereden ham
yapacağı hiç belli olmaz…
Sevgili Atatürk’ün yeni bir doğum günü daha geldi çattı. O halde bu acılı şerbeti yine ve yeniden bir lohusa şerbetine çevirmek tekrar nasip oldu Türk Ulusuna desenize.
Ben bu tarihi
günü işte hep aynı perspektifle anıyorum. Çünkü görüyor ve biliyorum ki o yüce
kimlik, menfurlar, müstevliler tarafından dıştalandıkça, Türk Milletinin
kalbindeki yeri daha da sağlamlaşıyor, o aziz varlığı daha da ölümsüzleşiyor.
Bugün
Anıtkabirde toplanan on binlerin coşkulu anısı aynı bağlamda yeni doğuşun da
bir kutlamasıdır…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder