2 Kasım 2017 Perşembe

EMİR DEMİRİ KESER..

            Başkanlar emirle gidiyorlar. Bazılarına göre de emir demiri kesermiş. Ne var ki Demir öyle peynir gibi kesilemez, keşke demir olabilseydiniz. Bırak peyniri kuyruk yağı gibi adamlarsınız. Başka da bir halta yaramazsınız, kandırmayın kendinizi. Ne yazık ki sessizce suçlu gibi kaçmayı yeğlediniz hepiniz. Nasıl emirmiş bu.  Emir merkezinden ise Başkanların neden postalandığına dair hiçbir açıklama yok.

Eskimiş ve çeşitli yasa ihlalleriyle antipati odakları olmuş Başkanları - ki yaşların arasında kurularda yandı - referandumda kayıpları oynadığı metropollerde yeni suratlara evirerek, kaybettiği oyların faturasını onlara keserken, yenileriyle de kaybettiği oyları geri alabileceğini mi düşündü acaba, emir sahibi büyük birader. Sizce bu düşünce gerçekleşebilir mi? Ben hiç sanmıyorum.

Çünkü son trende kaçtı arık. Şimdi Atatürk tramvayına binmeye hazırlanıyorlar ki eski şeriatçı bademlerden yeni Kemalistlerin olamayacağını tramvay rayları bile bilir bu ülkenin. Vaktaki öyle bile olsa, ağzına kadar dolu tramvayda ve Kemalist imanla dolu yürekler arasında yer bulabileceklerine de aklım basmıyor doğrusu.


PKK şimdilerde, kendisini eskiden beri besleyen Almanya tarafından da terörist ilan edilip Trump ABD’sine karşı bir koz olarak kullanılmaya başlandı. Bu yeni gelişme, Almanya’nın yoğun bir Siyonist baskı altında olan ABD ye karşı Rusya-Avrasya cephesinde yer almaya kararlı bir yaklaşım başlattığı düşüncesini de akla getiriyor. Bakalım, saklayalım samanı, elbette gelir zamanı.


Tarlalar kurudu, daha doğrusu da emperyal patronlar talimatı ve içimizdeki beslemeleri aracılığıyla kurutuldu. Amaç ithalata yönelik yeni bir tarım politikasıydı anlayacağınız. Köylü aşından, işinden, ekmeğinden oldu. Ununu, etini, ekmeğini, nohudunu, samanını vs. bile dışarıdan getirir oldular. Ve evini, tarlasını, varsa diğer mülkünü ne idüğü belirsiz toptancılara satıp, yaşam zorunluluğundan anakentlere hücum etti. Bağlamında anakentlerde yoğun bir iç göç yaşandı.

Anadolu’nun şerefli, bir zamanlar yurdun efendisi olan köylüleri, aş, iş ve mekân derdiyle, daha önceden planlanmış bir düzenekle, yandaş inşaatçıların yeni beton tuzaklarına doluştular. Tuzak mı dedik; çünkü eski yapılanmada, genelde 2-3 katlı binalarda oturan insanların zelzele kayıpları çok düşük kalırken, şimdi toplu mezarlar olan gökdelenlerde oturanların toplu kayıplarının, aynı olacağını kimse söyleyemez de ondan. Hele de İstanbul, İzmir gibi zelzele kuşağındaki yerleşkelerde ise insan kayıplarının çok daha fazla olacağı yadsınamaz. Ayrıca köylü, köyünde kalabilseydi kaybı da muhtemel hiç olmazdı.

Tuzaktan bahsetmeye devam edelim. Bütün mal varlıkları, olanakları, özgür yaşam hakları ellerinden ustalıkla alınıp (gasp edilip), ellerine kredi kartları, banka kredileri verilerek, onlara önce mekân dedikleri yapışık beton bloklardaki toplu mezarlar satılarak sonra da onlarla AVM’lere yeni tüketici ördekler yaratmak, emperyalist tuzağı değil de nedir.

İşbunlar olurken aynı bağlamda, temerrüt tuzağına da gırtlağına kadar saplanmış vatandaş acıklı durumunun farkında olacağına, hala ‘çok şükür, geçinip gidiyoruz’ diyebiliyorsa, inanınki bu aymazlık, onun kalender İslam özeğinden değil; ama tek kelimeyle cehalet avanaklığından kaynaklanır. Bu duruma bakınca da, Köy Enstitülerinin kapatılıp, milli eğitimin vaktiyle neden dumura uğratıldığı, şimdi daha iyi anlaşılıyor. Demek ki bugünleri hazırlamak içinmiş…

Batıkentlerdeki kent soylu tüketiciler seçicidir. Gözleri, gönülleri toktur, ne aldıklarını, nereden alacaklarını iyi bilirler ve hesaplıdırlar. Yani genelde ancak olmazsa olmazları o da en uygun fiyatlarla alırlar. Anadolu’nun kırsal kesimlerinden, köylerinden gelenlerse, tam da emperyal sırtlanların ağızlarına layık nefasettedirler.

Çünkü daha önce görmedikleri bol çeşitlilikte ve keselerine uygun her türlü ürüne balıklama daldıkları gibi, paralarının yetmediklerine ise ellerine boşuna verilmemiş olan kredi kartlarını kullanırlar. İşte bu da evrensel tuzağın bir başka safhasıdır. Ve bu nedenle de şimdi, banka borçları batağında artık boğulmak üzereler…

Bu gerçek yakında acıyla anlaşıldığında, iş işten geçmiş olacak. Ayrıca iç göçlere bir de dış göçler ilave edilince, anakentlerde yaşam strüktürü değişti, sosyal dengeler de bozuldu. Şimdi kentlisi, köylüsü iyi bilmelidir ve geç de olsa belleklerine kazımalıdırlar ki artık, oy verdikleri Partinin iktidarı, bugünkü acınası durumlarının tek müsebbibidir. Bir de bunlara her gün daha da kötüye giden normal vatandaşların ve hazinenin cari açığını eklersek; iyisi mi burada keselim. ‘Vah ki ne vah’ yeter şimdilik.  


Ne ki biz bunlarla dertleşirken ötede Zarrab Davası adım adım, dosya dosya hedefe yaklaşıyor. Birilerinin hesabı kabarıyor. Yüzleri gergin, endişeleri tavan yapmış, korkuları ise dağları bekliyor. Yani yakında dananın kuyruğu kopacak ve ortalık fena karışacak.


Artık Ortadoğu Devletlerinin, üstlerine dalga dalga gelen emperyalist, Siyonist baskı senaryoları karşısında daha fazla hasar vermeden, dimdik ayakta kalabilmeleri için, el ele yeni Asya-Avrasya birliğinde yer almaları, çok acil bir önem kazanmıştır. Bu bağlamda bilhassa büyük güç Türkiye’mizin Ortadoğu’daki bağlayıcı rolünün artan önemi, her ne kadar mevcut iktidar tarafından doğru değerlendirilebileceği akla yakın görünmüyor olsa da, ülkenin elit, entelektüel, derin milli ve ulusalcı muhafazakâr kanadının ihtiyati tedbirler alması ve artık elini taşın altına koyması da o nispette hayati önem taşıyor…


6 yaşındaki sübyanla evliliği mubah kılan akil(!) ya da belinden yukarısını kaybetmiş zındıklar da, maalesef ülkemin asla güvenilmez, elinden su bile içilmez insan sürülerinin içindedirler. Ve ne yazık ki bunlar da bizim vatandaşlarımızdırlar. Biz de oturmuş kimlere, neler anlatıyoruz, geçiniz!

FETO dan zehirlenmiş yarı malul ve mağdurlar sesimizi duysalar veya duymasalar ne yazar. Ki bunların içinde başımızda ki AKP iktidarı da baş aktördür. Acaba bunlara da mağdur mu yoksa ortak mı desek. Bilen varsa söylesin bir zahmet de, ona göre hitap edelim biraderlere. 


Bir de Belediye Başkanlarına yapılan istifa baskısı var. Ki son söz olarak tekrar bahse değer. Hele de Balıkesirli olanın ‘ailemize kadar varan tehditler’ beyanı, ülkemin bugünkü tükenmiş hukuksal varlığını göstermesi açısından, kabul edilir gibi değil. Sanki Demokrasiyi kemiriyor gibi. Ve MHP’nin Bahçeli ağzıyla, kendi elitini karalaması yani İYİ Partiyi aşağılayarak, köstek olması ise aslında eski MHP’nin artık bittiğinin de göstergesidir…

                                                                       Serendip Altındal



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder