Başkanlar
emirle gidiyorlar. Bazılarına göre de emir demiri kesermiş. Ne var ki Demir
öyle peynir gibi kesilemez, keşke demir olabilseydiniz. Bırak peyniri kuyruk
yağı gibi adamlarsınız. Başka da bir halta yaramazsınız, kandırmayın kendinizi.
Ne yazık ki sessizce suçlu gibi kaçmayı yeğlediniz hepiniz. Nasıl emirmiş
bu. Emir merkezinden ise Başkanların
neden postalandığına dair hiçbir açıklama yok.
Eskimiş
ve çeşitli yasa ihlalleriyle antipati odakları olmuş Başkanları - ki yaşların
arasında kurularda yandı - referandumda kayıpları oynadığı metropollerde yeni
suratlara evirerek, kaybettiği oyların faturasını onlara keserken, yenileriyle de kaybettiği oyları geri alabileceğini mi düşündü acaba, emir sahibi büyük
birader. Sizce bu düşünce gerçekleşebilir mi? Ben hiç sanmıyorum.
Çünkü
son trende kaçtı arık. Şimdi Atatürk tramvayına binmeye hazırlanıyorlar ki eski
şeriatçı bademlerden yeni Kemalistlerin olamayacağını tramvay rayları bile
bilir bu ülkenin. Vaktaki öyle bile olsa, ağzına kadar dolu tramvayda ve
Kemalist imanla dolu yürekler arasında yer bulabileceklerine de aklım basmıyor
doğrusu.
PKK
şimdilerde, kendisini eskiden beri besleyen Almanya tarafından da terörist ilan
edilip Trump ABD’sine karşı bir koz olarak kullanılmaya başlandı. Bu yeni
gelişme, Almanya’nın yoğun bir Siyonist baskı altında olan ABD ye karşı
Rusya-Avrasya cephesinde yer almaya kararlı bir yaklaşım başlattığı düşüncesini
de akla getiriyor. Bakalım, saklayalım samanı, elbette gelir zamanı.
Tarlalar
kurudu, daha doğrusu da emperyal patronlar talimatı ve içimizdeki beslemeleri
aracılığıyla kurutuldu. Amaç ithalata yönelik yeni bir tarım politikasıydı
anlayacağınız. Köylü aşından, işinden, ekmeğinden oldu. Ununu, etini, ekmeğini,
nohudunu, samanını vs. bile dışarıdan getirir oldular. Ve evini, tarlasını, varsa
diğer mülkünü ne idüğü belirsiz toptancılara satıp, yaşam zorunluluğundan
anakentlere hücum etti. Bağlamında anakentlerde yoğun bir iç göç yaşandı.
Anadolu’nun
şerefli, bir zamanlar yurdun efendisi olan köylüleri, aş, iş ve mekân derdiyle,
daha önceden planlanmış bir düzenekle, yandaş inşaatçıların yeni beton tuzaklarına
doluştular. Tuzak mı dedik; çünkü eski yapılanmada, genelde 2-3 katlı binalarda
oturan insanların zelzele kayıpları çok düşük kalırken, şimdi toplu mezarlar
olan gökdelenlerde oturanların toplu kayıplarının, aynı olacağını kimse
söyleyemez de ondan. Hele de İstanbul, İzmir gibi zelzele kuşağındaki
yerleşkelerde ise insan kayıplarının çok daha fazla olacağı yadsınamaz. Ayrıca
köylü, köyünde kalabilseydi kaybı da muhtemel hiç olmazdı.
Tuzaktan
bahsetmeye devam edelim. Bütün mal varlıkları, olanakları, özgür yaşam hakları
ellerinden ustalıkla alınıp (gasp edilip), ellerine kredi kartları, banka
kredileri verilerek, onlara önce mekân dedikleri yapışık beton bloklardaki
toplu mezarlar satılarak sonra da onlarla AVM’lere yeni tüketici ördekler
yaratmak, emperyalist tuzağı değil de nedir.
İşbunlar
olurken aynı bağlamda, temerrüt tuzağına da gırtlağına kadar saplanmış vatandaş
acıklı durumunun farkında olacağına, hala ‘çok şükür, geçinip gidiyoruz’
diyebiliyorsa, inanınki bu aymazlık, onun kalender İslam özeğinden değil; ama
tek kelimeyle cehalet avanaklığından kaynaklanır. Bu duruma bakınca da, Köy
Enstitülerinin kapatılıp, milli eğitimin vaktiyle neden dumura uğratıldığı,
şimdi daha iyi anlaşılıyor. Demek ki bugünleri hazırlamak içinmiş…
Batıkentlerdeki
kent soylu tüketiciler seçicidir. Gözleri, gönülleri toktur, ne aldıklarını,
nereden alacaklarını iyi bilirler ve hesaplıdırlar. Yani genelde ancak olmazsa
olmazları o da en uygun fiyatlarla alırlar. Anadolu’nun kırsal kesimlerinden,
köylerinden gelenlerse, tam da emperyal sırtlanların ağızlarına layık nefasettedirler.
Çünkü
daha önce görmedikleri bol çeşitlilikte ve keselerine uygun her türlü ürüne balıklama
daldıkları gibi, paralarının yetmediklerine ise ellerine boşuna verilmemiş olan
kredi kartlarını kullanırlar. İşte bu da evrensel tuzağın bir başka safhasıdır.
Ve bu nedenle de şimdi, banka borçları batağında artık boğulmak üzereler…
Bu
gerçek yakında acıyla anlaşıldığında, iş işten geçmiş olacak. Ayrıca iç göçlere
bir de dış göçler ilave edilince, anakentlerde yaşam strüktürü değişti, sosyal
dengeler de bozuldu. Şimdi kentlisi, köylüsü iyi bilmelidir ve geç de olsa
belleklerine kazımalıdırlar ki artık, oy verdikleri Partinin iktidarı, bugünkü
acınası durumlarının tek müsebbibidir. Bir de bunlara her gün daha da kötüye
giden normal vatandaşların ve hazinenin cari açığını eklersek; iyisi mi burada
keselim. ‘Vah ki ne vah’ yeter şimdilik.
Ne
ki biz bunlarla dertleşirken ötede Zarrab Davası adım adım, dosya dosya hedefe
yaklaşıyor. Birilerinin hesabı kabarıyor. Yüzleri gergin, endişeleri tavan
yapmış, korkuları ise dağları bekliyor. Yani yakında dananın kuyruğu kopacak ve
ortalık fena karışacak.
Artık
Ortadoğu Devletlerinin, üstlerine dalga dalga gelen emperyalist, Siyonist baskı senaryoları
karşısında daha fazla hasar vermeden, dimdik ayakta kalabilmeleri için, el ele yeni
Asya-Avrasya birliğinde yer almaları, çok acil bir önem kazanmıştır. Bu
bağlamda bilhassa büyük güç Türkiye’mizin Ortadoğu’daki bağlayıcı rolünün artan
önemi, her ne kadar mevcut iktidar tarafından doğru değerlendirilebileceği akla
yakın görünmüyor olsa da, ülkenin elit, entelektüel, derin milli ve ulusalcı muhafazakâr
kanadının ihtiyati tedbirler alması ve artık elini taşın altına koyması da o
nispette hayati önem taşıyor…
6
yaşındaki sübyanla evliliği mubah kılan akil(!) ya da belinden yukarısını
kaybetmiş zındıklar da, maalesef ülkemin asla güvenilmez, elinden su bile içilmez
insan sürülerinin içindedirler. Ve ne yazık ki bunlar da bizim
vatandaşlarımızdırlar. Biz de oturmuş kimlere, neler anlatıyoruz, geçiniz!
FETO
dan zehirlenmiş yarı malul ve mağdurlar sesimizi duysalar veya duymasalar ne
yazar. Ki bunların içinde başımızda ki AKP iktidarı da baş aktördür. Acaba
bunlara da mağdur mu yoksa ortak mı desek. Bilen varsa söylesin bir zahmet de,
ona göre hitap edelim biraderlere.
Bir
de Belediye Başkanlarına yapılan istifa baskısı var. Ki son söz olarak tekrar bahse değer. Hele de Balıkesirli olanın
‘ailemize kadar varan tehditler’ beyanı, ülkemin bugünkü tükenmiş hukuksal varlığını
göstermesi açısından, kabul edilir gibi değil. Sanki Demokrasiyi kemiriyor
gibi. Ve MHP’nin Bahçeli ağzıyla, kendi elitini karalaması yani İYİ Partiyi
aşağılayarak, köstek olması ise aslında eski MHP’nin artık bittiğinin de
göstergesidir…
Serendip
Altındal
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder