Anlaşılıyor
ki; ABD Erdoğan’ın salt müstevli postunu çıkarıp, şimdilerde vatan kurtaran
aslan imajı milli formayı giydirerek Türk Milletine yeniden pazarlıyor. Kendisi
‘Yeni Kurtuluş Savaşı içindeyiz’, ‘Türk milleti’ gibi yeni, bir türlü
kurtulamadığı ‘silah tırları’, ’17-25 Aralık’, ‘Gezi’ başlıklarıyla da eski gündemleri tazelerken,
onları Amerikancılık ve FETÖ ile de ilişkilendirme gayreti içine de girdi
birden.
Yalnız Milli kurtarıcı postuna
bürünürken, Ege de unuttuğu ve Yunan’a adeta eliyle hediye ettiği veya gizlice
sattığı adalarımızdan hiç bahsetmiyor nedense. O zaman bu nasıl bir Milli
kurtarıcılık oluyor, anlaşılır gibi değil. Uygun gördüğü her rüzgâra orsa yatan
ve gittiği yönü hiç ciddiye almayan Erdoğan’ın ciddiyetine ise ne yapsa inanmak
mümkün olamıyor bir türlü.
Çünkü her normal akıl nasılsa yeni
bir rüzgârla, bir anda U dönüşüyle Doğudan Batıya pupa yelken tekrar dalar diye
düşünüyor. Erdoğan bu, hiç belli olmaz hani. Ve şimdilerde üstlendiği pozu,
bildik, alışıldık Erdoğan imajına hiç oturmuyor, yani üstünden akıyor. Bir
yanda Türk Milletinin Cumhuriyet Devletini yeni bir çapraz ateşe sokarken, öte
yanda misyonunu hatırlıyor ve bir anda sol gösterirken sağ çakıp, karambole
getirerek ‘Müftü Nikâhını’ hemen araya sokuveriyor.
Yani ABD’nin, eline tutuşturduğu
Vatikan İslam’lı yeni Osmanlı eyalet Devleti projesinin kilometre taşlarını,
çaktırmadan; ama ‘cambaza bak’ diyerek, döşemeye devam ediyor. Böylece para
babalarına sadakatini de ispat ediyor. Anlaşılan ABD’nin de Osmanlı Türkiye’si
eyaletler projesini yeni bir vadeye ertelemek zorunda kaldığı da anlaşılıyor bu
hengâmede.
Bu arada Erdoğan nasılsa kaybedecek
bir şeyi olmadığı güvencesiyle, iktidarına öyle veya böyle devam edeceği
rahatlığını taşıyor. İktidardan ne pahasına olursa düşmek istemediği için ki esasen
amacı da bu değil miydi? Bu durum ise uluslararası bir vodvilin göstere göstere
oynandığını ortaya koyuyor. Ne ki
kendisinden, fazlasıyla beklenti içinde olan emperyalistlerin ve Erdoğan’ın,
birlikte son kozlarını oynadıkları da anlaşılıyor artık.
Yakasını asla kurtaramayacağı
anayasal suçlarla dolu sicilinin hesap gününü sonuna kadar geciktirmeye kararlı
değil miydi? Belki de tabii bir ölümle iktidarı terk etmeyi, kulağından tutularak
kapının önüne konmaya her halükarda yeğliyordur mutlaka.
‘Konu
Türk Milletinin misak davası ise gerisi teferruattır’ Atatürk özdeyişini bile
Erdoğan’laştırıyor. ABD büyükelçiliğine FETÖ’cilerin nasıl sızdığını soran
zihniyet, şayet meclisteki AKP Milletvekilleri arasındakileri tasfiye etmeye
kalksa, meclis azınlığına düşeceğini bildiği için belki de, bunu aklına bile
getiremiyor.
Şimdi sizinle sorulu cevaplı bir
sanal röportaj yapalım. Siz soruyorsunuz ben cevaplıyorum:
Siz:
Neden Erdoğan’a güvenemiyorsun.
Ben:
15 yılın 360 derecelik dönüşlerine fazlasıyla aşina olduğum için, aynı el
tarafından tekrar çarpılmayı, normal akılla doğru bulmuyorum.
Siz:
Neden böyle düşünüyorsun.
Ben:
Çünkü ben basit düşünüyorum ve kafamı da lüzumsuz karıştırmıyorum. Biliyorum ki
basit olan, aynı zamanda kestirme olandır da. Ve kestirme ise karşıda görünen
köye beni ulaştıracak en kısa yoldur. Bilimin olmazsa olmazı olan matematik
bile en verimli olanı hesaplar önce.
Siz:
Ya artık değişmişse?
Ben:
Bak bunu önce de duymuştuk. Ve aynı gölge boksuna bıraktığı yerden devam ederken,
her şeyin daha da beter olduğunu görünce, haliyle huylu huyundan vazgeçmez diye
düşünüyorum.
Siz:
Doğru yolda olduğunu düşündüğümüz Erdoğan’ı desteklemezsek ülkemizin
bölünebileceğini düşünmüyor musun?
Ben:
Tam aksine Erdoğan’ların misyonu bellidir. Bundan vazgeçtiklerini mi
sanıyorsunuz. Esasen AB + ABD emperyalist bloğunun bizi elbirliği ile Erdoğan’ın
arkasında kümelenmeye zorlayan bu ustaca hazırlanmış tuzağın da farkında
olmamız bir aciliyettir. Çünkü arzuladıkları eyaletler sistemi ancak bu sayede
gerçek olabilecektir. Şayet Türk Ulusu bu tuzağa düşmezse, dışarıdan içimize
sokulan ve sokulacak olan göçmenlerle bunu realize etmeye çalışacakları da
kesindir. Ne ki Türk Ulusu buna da vize vermeyecektir kuşkusuz.
Siz:
AB+ABD ile ilişkileri koparmak doğrumudur?
Ben:
Şayet Atatürk bugün yaşıyor olsaydı herhalde bu ilişkinin Kemalist çerçevede
nasıl olması gerektiğini, kuşkusuz en doğru şekilde yine kendisi söylerdi size.
O halde Atatürk gibi düşünelim daha iyi değil mi? İyi ki bizi bu kafayla AB’ne
almadılar. Yoksa çoktan eyaletlere ayrılmıştık. Almamalarının esas nedeni, Türk
Ulusunun tam bağımsız Kemalist özeğinden korkmalarıdır. Çünkü biz onlar gibi
kamplar, aşiretler devletlerinden biri değiliz. Belki de Allah seçme kulları
olduğumuz için çaktırmadan yardım ediyor bize.
Siz:
İçinde bulunduğumuz durumun çok vahim olduğunu düşünüyor musun?
Ben:
Hem de nasıl. Aslında ‘Mevzu Türk Milletinin misak davası ise gerisi
teferruattır’ öz deyiminin Erdoğan’cası bile durumun vahametini ortaya koymuyor
mu?
Siz:
Pekiyi çözüm sence nasıl olmalıdır.
Ben:
Atatürk mentalinde bir lider arkasında ancak, bir milli beraberlikle pekişmiş
yeni ve tam bağımsız – ki bütün bağımlılıkları terk etmiş - bir Kuvayı Milli
dik duruş sağlanmalıdır. Bu sağlanabilirse ancak çözüm kendiliğinden
gelecektir. Yoksa sathı müdafi bir çözümden bahsedilemez. Ne ki Erdoğan’ın
arkasında da, lidere güvensizlikten asla böyle bir milli dik duruş oluşturulamaz.
Siz:
Pekiyi senin liderin kim olmalıdır.
Ben:
Maalesef şimdilik bunu söyleyemiyorum. Ne ki şartlar oluştuğunda, sıkıştığında
defalarca özüne layık liderler çıkarmış olan yüce Türk Ulusunun yeni
Atatürk’ünü de elbette yine çıkaracağına bütün kalbimle iman ediyorum.
Şimdi ben söylüyorum, siz
dinliyorsunuz:
Perinçek ve Bahçeli perspektifinden sinsi
ve alışıldık bir Erdoğan yandaşlığı ile bana sorular sorup duruyorsunuz. Oysa
Türk Milletinin Misakından bahseden, ertesi gün ‘istemeseniz de Müftü Nikâhını
kabul edeceksiniz’ diyen biri, aynı Türk Milletine düstur çekiyor. Saray
Meclisinde maiyeti ile Padişahça aldığı kararları, Atatürk Meclisinde
kaldır/indir oldubittisiyle Türk Milletine yediriyor.
Ve siz bana hala Türk Milletinin
Lideri Erdoğan demeye kalkıyorsunuz. Lider dediğin herkesin seveceği, itirazsız
benimseyeceği, altı okuyla ve her şeyden önce de Türk Ulusunun milli özeğine
sahip biri olmalıdır. Pekiyi siz o Türk Milletini tam tekmil, saydıklarımıza
sahip olmayan bir kafanın arkasında nasıl bir araya getirebileceksiniz? Sahiden
buna inanabiliyor musunuz?
Efendim! Ne buyurmuştunuz,
duyamadım…
Serendip
Altındal
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder