14 Ekim 2017 Cumartesi

ORSA-PUPA..

           Anlaşılıyor ki; ABD Erdoğan’ın salt müstevli postunu çıkarıp, şimdilerde vatan kurtaran aslan imajı milli formayı giydirerek Türk Milletine yeniden pazarlıyor. Kendisi ‘Yeni Kurtuluş Savaşı içindeyiz’, ‘Türk milleti’ gibi yeni, bir türlü kurtulamadığı ‘silah tırları’, ’17-25 Aralık’, ‘Gezi’  başlıklarıyla da eski gündemleri tazelerken, onları Amerikancılık ve FETÖ ile de ilişkilendirme gayreti içine de girdi birden.

            Yalnız Milli kurtarıcı postuna bürünürken, Ege de unuttuğu ve Yunan’a adeta eliyle hediye ettiği veya gizlice sattığı adalarımızdan hiç bahsetmiyor nedense. O zaman bu nasıl bir Milli kurtarıcılık oluyor, anlaşılır gibi değil. Uygun gördüğü her rüzgâra orsa yatan ve gittiği yönü hiç ciddiye almayan Erdoğan’ın ciddiyetine ise ne yapsa inanmak mümkün olamıyor bir türlü.

            Çünkü her normal akıl nasılsa yeni bir rüzgârla, bir anda U dönüşüyle Doğudan Batıya pupa yelken tekrar dalar diye düşünüyor. Erdoğan bu, hiç belli olmaz hani. Ve şimdilerde üstlendiği pozu, bildik, alışıldık Erdoğan imajına hiç oturmuyor, yani üstünden akıyor. Bir yanda Türk Milletinin Cumhuriyet Devletini yeni bir çapraz ateşe sokarken, öte yanda misyonunu hatırlıyor ve bir anda sol gösterirken sağ çakıp, karambole getirerek ‘Müftü Nikâhını’ hemen araya sokuveriyor.

            Yani ABD’nin, eline tutuşturduğu Vatikan İslam’lı yeni Osmanlı eyalet Devleti projesinin kilometre taşlarını, çaktırmadan; ama ‘cambaza bak’ diyerek, döşemeye devam ediyor. Böylece para babalarına sadakatini de ispat ediyor. Anlaşılan ABD’nin de Osmanlı Türkiye’si eyaletler projesini yeni bir vadeye ertelemek zorunda kaldığı da anlaşılıyor bu hengâmede.

            Bu arada Erdoğan nasılsa kaybedecek bir şeyi olmadığı güvencesiyle, iktidarına öyle veya böyle devam edeceği rahatlığını taşıyor. İktidardan ne pahasına olursa düşmek istemediği için ki esasen amacı da bu değil miydi? Bu durum ise uluslararası bir vodvilin göstere göstere oynandığını ortaya koyuyor.  Ne ki kendisinden, fazlasıyla beklenti içinde olan emperyalistlerin ve Erdoğan’ın, birlikte son kozlarını oynadıkları da anlaşılıyor artık.


            Yakasını asla kurtaramayacağı anayasal suçlarla dolu sicilinin hesap gününü sonuna kadar geciktirmeye kararlı değil miydi? Belki de tabii bir ölümle iktidarı terk etmeyi, kulağından tutularak kapının önüne konmaya her halükarda yeğliyordur mutlaka.

‘Konu Türk Milletinin misak davası ise gerisi teferruattır’ Atatürk özdeyişini bile Erdoğan’laştırıyor. ABD büyükelçiliğine FETÖ’cilerin nasıl sızdığını soran zihniyet, şayet meclisteki AKP Milletvekilleri arasındakileri tasfiye etmeye kalksa, meclis azınlığına düşeceğini bildiği için belki de, bunu aklına bile getiremiyor.

           
            Şimdi sizinle sorulu cevaplı bir sanal röportaj yapalım. Siz soruyorsunuz ben cevaplıyorum:

Siz: Neden Erdoğan’a güvenemiyorsun.

Ben: 15 yılın 360 derecelik dönüşlerine fazlasıyla aşina olduğum için, aynı el tarafından tekrar çarpılmayı, normal akılla doğru bulmuyorum.

Siz: Neden böyle düşünüyorsun.

Ben: Çünkü ben basit düşünüyorum ve kafamı da lüzumsuz karıştırmıyorum. Biliyorum ki basit olan, aynı zamanda kestirme olandır da. Ve kestirme ise karşıda görünen köye beni ulaştıracak en kısa yoldur. Bilimin olmazsa olmazı olan matematik bile en verimli olanı hesaplar önce.

Siz: Ya artık değişmişse?

Ben: Bak bunu önce de duymuştuk. Ve aynı gölge boksuna bıraktığı yerden devam ederken, her şeyin daha da beter olduğunu görünce, haliyle huylu huyundan vazgeçmez diye düşünüyorum.

Siz: Doğru yolda olduğunu düşündüğümüz Erdoğan’ı desteklemezsek ülkemizin bölünebileceğini düşünmüyor musun?

Ben: Tam aksine Erdoğan’ların misyonu bellidir. Bundan vazgeçtiklerini mi sanıyorsunuz. Esasen AB + ABD emperyalist bloğunun bizi elbirliği ile Erdoğan’ın arkasında kümelenmeye zorlayan bu ustaca hazırlanmış tuzağın da farkında olmamız bir aciliyettir. Çünkü arzuladıkları eyaletler sistemi ancak bu sayede gerçek olabilecektir. Şayet Türk Ulusu bu tuzağa düşmezse, dışarıdan içimize sokulan ve sokulacak olan göçmenlerle bunu realize etmeye çalışacakları da kesindir. Ne ki Türk Ulusu buna da vize vermeyecektir kuşkusuz.

Siz: AB+ABD ile ilişkileri koparmak doğrumudur?

Ben: Şayet Atatürk bugün yaşıyor olsaydı herhalde bu ilişkinin Kemalist çerçevede nasıl olması gerektiğini, kuşkusuz en doğru şekilde yine kendisi söylerdi size. O halde Atatürk gibi düşünelim daha iyi değil mi? İyi ki bizi bu kafayla AB’ne almadılar. Yoksa çoktan eyaletlere ayrılmıştık. Almamalarının esas nedeni, Türk Ulusunun tam bağımsız Kemalist özeğinden korkmalarıdır. Çünkü biz onlar gibi kamplar, aşiretler devletlerinden biri değiliz. Belki de Allah seçme kulları olduğumuz için çaktırmadan yardım ediyor bize. 

Siz: İçinde bulunduğumuz durumun çok vahim olduğunu düşünüyor musun?

Ben: Hem de nasıl. Aslında ‘Mevzu Türk Milletinin misak davası ise gerisi teferruattır’ öz deyiminin Erdoğan’cası bile durumun vahametini ortaya koymuyor mu?

Siz: Pekiyi çözüm sence nasıl olmalıdır.

Ben: Atatürk mentalinde bir lider arkasında ancak, bir milli beraberlikle pekişmiş yeni ve tam bağımsız – ki bütün bağımlılıkları terk etmiş - bir Kuvayı Milli dik duruş sağlanmalıdır. Bu sağlanabilirse ancak çözüm kendiliğinden gelecektir. Yoksa sathı müdafi bir çözümden bahsedilemez. Ne ki Erdoğan’ın arkasında da, lidere güvensizlikten asla böyle bir milli dik duruş oluşturulamaz.

Siz: Pekiyi senin liderin kim olmalıdır.

Ben: Maalesef şimdilik bunu söyleyemiyorum. Ne ki şartlar oluştuğunda, sıkıştığında defalarca özüne layık liderler çıkarmış olan yüce Türk Ulusunun yeni Atatürk’ünü de elbette yine çıkaracağına bütün kalbimle iman ediyorum.

            Şimdi ben söylüyorum, siz dinliyorsunuz:
           
            Perinçek ve Bahçeli perspektifinden sinsi ve alışıldık bir Erdoğan yandaşlığı ile bana sorular sorup duruyorsunuz. Oysa Türk Milletinin Misakından bahseden, ertesi gün ‘istemeseniz de Müftü Nikâhını kabul edeceksiniz’ diyen biri, aynı Türk Milletine düstur çekiyor. Saray Meclisinde maiyeti ile Padişahça aldığı kararları, Atatürk Meclisinde kaldır/indir oldubittisiyle Türk Milletine yediriyor. 

            Ve siz bana hala Türk Milletinin Lideri Erdoğan demeye kalkıyorsunuz. Lider dediğin herkesin seveceği, itirazsız benimseyeceği, altı okuyla ve her şeyden önce de Türk Ulusunun milli özeğine sahip biri olmalıdır. Pekiyi siz o Türk Milletini tam tekmil, saydıklarımıza sahip olmayan bir kafanın arkasında nasıl bir araya getirebileceksiniz? Sahiden buna inanabiliyor musunuz?

            Efendim! Ne buyurmuştunuz, duyamadım…

                                                           Serendip Altındal


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder