27 Mayıs 2017 Cumartesi

KIZARAN TAŞLAR..

          Vakitsiz terkedilmiş, oysa kırsal bölge çocuklarımızın kendi yöre ve aile ocaklarında, çağdaş bireylere dönüştürüldüğü Köy Enstitülerimizin eksikliği, bugün ne yazıktır ki kahreden bir idrakle tarafımızdan, sadece hissedilmektedir. Ülkenin başındaki AKP ve Başkanlarının oluşturduğu aşiret Hükümeti vasıtasıyla Türk Ulusuna ve bağımsızlığına karşı bugün emperyalistin bir seferberlik ilan etmiş olduğuna bakınca, yakında ülkemizde taşların, İstiklal döneminde olduğu gibi tekrar kızarmaya başlayacakları da kendiliğinden anlaşılmaktadır.

Çünkü Türk Ulusu asla andını yerde bırakmaz. O halde gerisini Türk’üm diyemeyenler düşünsün ve istedikleri zirveyi de yapsınlar. Şişirme yandaş zirvelerinden çıkan Erdoğan Başkanlığı da, kendilerini tarihin iz bırakamayanlar kervanına katılmaktan kurtaramayacaktır artık. 


            Bir zamanların ihtilalci Sosyalizm kavramının yerini bugün kalıpsal bir biçimlenim olmayan, evrimci sosyal demokrasi tanımının aldığı görülüyor. Ne ki ikisinin de kökeni Marksist’tir. Ulus düşmanı küreselci Liberal kapitalizm ise ömrünü artık tamamlamak üzeredir.

Sosyal demokrasi deyince de asarı atik ulusal bünyelerde farklar, şartlar, kültür, töre ve etnik geleneklere göre ayrışan, yerleşik sosyal yapıların, farklı sosyalist demokrasi uygulamalarını, ötesinde pratiğe monte edecekleri, hatta etmek zorunda kalacakları da kendiliğinden anlaşılmaktadır. Çünkü kefen giyecek Liberal kapitalizm yerine, illaki kendi şartlarında bir tür Ulusal Devletçi Sosyal Demokrasi, yakında hepsi için farz olacaktır.

            Dünya genelinde 1950’ lerden beri var olan Sosyalist Demokrasinin, bizim ülkemizde adı var kendi yok kısır denemelerden öteye gidemediğini biz de kısmen –Ecevit dönemi - yaşadık. Zamansız ayrılmak zorunda kaldığımız Köy Enstitülerimizin, bilhassa da kızlı, erkekli köy gençlerimizin ve dolaylı olarak da ailelerinin eğitiminde, kısa da olsa nasıl tarifsiz olumlu bir evrim yarattığı ve bugünde yaratacak olduğu, şimdi çok daha iyi anlaşılıyor ve o okulların büyük eksikliği de o nispetle hissediliyor, kahırla yâd ediliyor.

            Çünkü ülkemizde W. Brandt’ların, Olof Palme’lerin Sosyal Demokrasilerinin yerleşebilmesi için, bilhassa da seçmen kültürü düzeyimizin en az Kuzey Avrupalı seviyesinde olması gerekmektedir. Oysa bizdeki kendisine seçmen denilen, milli müktesebatımızı paylaştığımız ve Köy Enstitülerinin sıcak ana kucağından, biranda cami kapısına terk edilmiş kırsal kitlenin, bugünkü trajikomik durumu yürekler acısıdır. Üstüne de şayet yakın arada mandacısından kurtulamazsa, çok daha acınacak duruma da düşecektir.

Hadi gel de şimdi, bizim Sultan Başkanlar ülkesinde Köy Enstitülerimize rahmet okuyup, ağıt yakma! Şayet o Enstitüler yaşatılsalardı bugün böylemi olurduk deme! İşte Türk Ulusunun bugünkü tek açmazı da budur aslında, yani Sultan bahane. Çünkü o zaman ne Sultan ne de Saray olabilirdi.

ABD bugünleri daha 1947’lerde görüp o okulları 1955’lerde de bugünler hatırına bilinçli kapattırmadı. ABD emperyalist misyonunun gereksinimlerini yerine getirmişti sadece. Oysa biz kendi elimiz ve aymazlığımızla bugünleri kendimize kader yaptık. Şimdi de elimiz mahkûm. Ya bundan sonra aydın, milliyetçi ve tam bağımsız gençler yaratmaya tekrar başlayarak bu yamuğu acilen düzelteceğiz ya da düzelteceğiz.


Trump’ın parmağı değdikten sonra, NATO zirvesinden yeni bir talih(!) kuşu daha indi kafamıza. Uluslararası siyasa jargonunda terör suçlusu ilan edilen Erdoğan’ın, aralarında ne aradığı sorgulanması gereken zirveden ‘ya birlikte ol bize de ödemeni yap, ya da yok olmanı sağlayalım’ uyarısı yapılmış olmalıdır muhtemelen kendisine. O halde talep edilen ağır ödemeyi kendi cebinden yapmayacağına göre de, kıçlarında şimdilik sadece bir don bıraktığı kaderci milletin yine ümüğünü sıkacak demektir sonuçta. Öyle ya çakma darbe ürünü OHAL ve KHK’lar ne için vardır sanıyorsunuz.

Bir Devlet Başkanından ziyade, varoşlarda büyümüş, duruşu bile faul, bir tek adam şovmeni olarak izlenim yaratan Trump görüntülerinde, civarında Papa dâhil parmak atmadık adam bırakmadığına bakınca; sakın bizimkilere de parmağı basmış olmasın diye ister istemez düşünüyor insan…

                                                                       Serendip Altındal



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder