8 Nisan 2017 Cumartesi

HASATIN SONU..

           Hasat sonu çıkacaksın düzlüğe. Ne ektiysen 15 yılda, sende ektiğini biçeceksin sonunda. Üstelik bütün helal süt emmişlerin de hasatlarına el koyduğun için borcun daha da kabardı. Bekle 16 Nisan’a kadar. Fıtratın vurunca tokadını, senin de ayakların yerden kesilecektir nasıl olsa. Çünkü hep böyle olmuş, tasallutçular her zaman layıklarını bulmuştur sonunda. 

          Vatana, millete, Orduya, hakka, hukuka, milli bekaya, mal varlığına ve yetim hakkına el uzatan herkes, sonunda rezil olmuş, ayağa düşmüştür. Bu konuda bir eksik veya fazla, tarihi hiç ırgalamaz, o bulduğunu belgeler, geleceklere ibretlik tutanak oluşturur sadece.

            Idlib denen bölgede Esad’ın zehirli gaz kullandığına, hem de kendisini çakma insan hakçılarının gözleri önünde aklamaya, en fazla ihtiyaç duyduğu bir dönem ve mekânda, hangi, içinde azıcık akıl taşıyan bir beyin inanabilir ki? O halde bu vahşeti kim mi yaptı? CIA’ya sorun iyi bilir, bu konuda da sicili bir hayli kabarıktır çünkü. 

            Sıkıştırınca muhaliflere de yapıştırıverdiler pisliği kolayca zaten. Ne zaman minareyi çalmadan önce kılıfını hazırlamadılar ki. Ayrıca son günlerde Rusya’da peş peşe yapılan patlamaların ve günahsız ölümlerin de başvuru adresidir kendileri.

            Ne ki son Idlip olgusu, Erdoğan AKP’si ile ABD’yi yine aynı paralelde buluşturacak bir nedene de imza atmıştır. Ki bu neden, Referandum öncesi bir seferî patlamaya da sebep(!) olarak, sonucu şimdiden kendilerini korkutan Referandumu erteletebilir. Çünkü Trump ile başlayan yeni flört, Putin Rusya’sı ile de yeni bir güvensizlik soğukluğu yaratacak ve esasen bunalım artıları fazla olan Türkiye’yi, yeni bir açmaza daha sokacak, bu nedenle de Başkanlık senaristi emperyalistlerin yeni bir zamanlamaya ihtiyaçları olacaktır.

 Trump kuşkusuz iç güvenini de tazelemek adına bu olguyu, Türkiye takviyesiyle Rusya’ya karşı baskı aracı olarak kullanacağı bir paradigmaya dönüştürecektir. Hele de Erdoğan’ı muhtemelen Rusya kulvarından ayırabilmiş olması, Trump’un artı hanesine de yazılacak ve güven tazelemesine yardımcı olacaktır. Aslında Çavuşoğlu denen zatın, ABD’nin bu illegal; ama hesaplı baskınını destekleme beyanı, Perşembenin gelişini gösteren bir Çarşamba mesajıydı.

Bize de bu durumda ‘aferin Çavuşoğlu, başka da ne diyebilirdin ki’ demek düşer. Beni asıl üzen ise, maalesef içimizdeki müstevliler dışında kalan ve Atatürkçü, milliyetçi geçinen, aslında tam bağımsız olması gereken birçok aydının(!) hala Amerikancı olduğudur. Bunların birçoğu da çocuklarını, ABD de okutmak için avuç dolusu paralar dökerek, onların birer ABD misyonerine dönüşmelerine iftiharla göz yumarken, acaba ne düşünürler. 

Kendi çocuklarını bile iğdiş eden ABD eğitiminden nasıl bir milli fayda umarlar, acaba bu umutları da var mıdır, işin bu tarafı da belli değildir. Ve gerçekten orada eğitim almış olanların kaç tanesi, ABD emeklisi olmadan tekrar yurtlarına geri dönmüşler ve ülkelerine faydalı olabilmişlerdir?


            Bu arada bizi rahatsız eden hususlardan da bahsetmek zorundayım. Sözcü gibi Kemalist, bağımsız milliyetçi perspektifte olduğuna inandığımız bir gazete ‘Putin arkasında’ diye acele ve önyargılı bir başlık atarken; Esad’a CIA’nın mal ettiği zehir gazı olayının da arkasında olduğunu ve Putin’in ABD’nin illegal saldırısını desteklediği anlaşılacağı algısını, taraflı oluşturduğunun, nasıl farkında olmaz diye düşündük, o gazetenin okurları olarak.

           Yetmedi, Baykal’ın ‘denize süpürürüz’ ifadesiyle ‘evet’ diyecek olanları da kastetmiş olacağı algısının, ifade eksikliği ile kazara yaratılmış olacağı nasıl atlanırdı. Üstüne üstlük, önyargılı olarak ABD saldırısını ‘destekliyoruz’ mesajıyla, adeta özgün bir ülkeye saldıran ABD teröristini onurlandıran CHP lideri Kılıçdaroğlu’nun bu ürküten tarafgirliği, diğerlerinden daha az masum değildi. 

            Aman beyler siz siz olun, hele de bu günlerde en küçük hatalarınızın bile ileride büyük pişmanlıklara dönüşebileceğini sakın ola biran dahi aklınızdan çıkarmayın. İrticalen konuşmak iyidir; ama her sözü iki defa düşünmek, bilhassa da bir siyasetçi için çok daha iyidir. Konumlarınıza yakışır dikkatli beyanlarda bulunun lütfen. 

            Unutmayın ki bulunduğunuz pozisyonlarınızı, ballı Vekilliklerinizi bile vatandaşlarınıza yani hatalarınıza rağmen size güvenmek isteyen ‘HALK’ınıza borçlusunuz. Halkınızı sakın ahmaklar olarak görmeyin. Ve kendileri için her türlü aşağılığın mubah olduğu seviyesizlerin derekesine ise asla düşmeyin. Çünkü onlar ufaldıkça siz büyürsünüz…


Hatalar insana özgüdür. Mühim olan, hatalarına rağmen insan kalabilmektir. Hatalar kumaşını dokuyup üstüne kefen yapmışlara ise söylenecek söz yoktur. Kulaklarından tutup arka kapı gösterilir onlara sadece. Çünkü ön kapılar sadece insanlar için yapılır. Tıpkı kaldırımlar gibi. İşte insan olamayanları veya öyle kalamayanları arka kapınızın önüne koymak için de, 16 Nisan günü hayırlarınıza ihtiyaç vardır. 

Esasen hayır işlemenin bir karşılığı da, düşküne karşılıksız bağış yapmak değil midir? Ve 15 yıldır bütün milli varlığınıza, müktesebatınıza rağmen, aslında kendileri oldukları halde, sizi anavatanınızda asalak gibi yaşatanlara elbette verilecek, hak ettikleri bir cevabınız da olmalıdır…

Bu yazımda neden, niçin, anayasanın (a) maddesi, (b) maddesi, ‘neden hayır demek zorundasınız’ gibi ifadeler kullanmak istemiyorum. Tamamen vatandaş diliyle başka şeyler söylemeye çalışıyorum.

Bakın ya yolun sonunda ya da yeni bir doğuşun başındayız. Ya milli varlığımıza kastedenleri kulaklarından tuttuğumuz gibi arka kapımızın dışına oturtacak ya da onlara kul olarak, Osmanlı ümmetinden bile beter edilip, heder olacağız. Bunun kararı da bize kalmıştır artık. 

Yüce Atatürk’ün kutsal emaneti olan, koca Türkiye Cumhuriyeti Devletinin nasıl olup da puntasızlar eliyle bu duruma getirildiğini düşündükçe hırs ve üzüntümden elim titriyor, kendi yazımı bile okuyamıyorum. Allahtan ki klavyede temize çekeceğim.

Şayet yanılıp ta evet diyecek olurlarsa, azgın Bizon sürülerinin toynakları altında narin kır çiçekleri gibi kalacak olan vatandaşlarıma, normal konuşurken bile bağırmaktan kısılmış sesimle haykırıyorum: Ulvi Türk kimliğinize göktaşları kadar uzak kalan müstevli soytarıları ve işverenlerini susturun ebediyen artık. 

O halde uyanın biran önce, çiçek tarlalarınızdaki münferit uykularınızdan. Bürünün o heybetli kimliğinize 16 Nisan’da ve sandık başında. Orada ne yapacağınızı da iyi biliyorsunuz artık Emmilerim o halde. Ha şayet ‘hayırlar’ korkusuyla Trump ile acele sahneye konan, sanal seferî(!) bir skeç bahane edilip, Referandum bir başka Bahara ertelenmemişse…

                                                                                               Serendip Altındal



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder