14 Ocak 2017 Cumartesi

İŞGAL GÖRÜNTÜSÜ..

            Her ne kadar işgal sendromu yaşıyorsak da, ülkemiz değil; ama müdavimlerinin yerlerinde oturarak, vatandaş bireylerin reyleriyle seçilmiş çağdaş ve örnek insanlar gibi uzlaşma zemini aramaları gerekirken, birbirlerinin üstünde tepindikleri görüntüsüne bakınca, TBMM’nin aslında bir takım emperyalist güçler tarafından işgal altında olduğu algısını yadsımak mümkün olmuyor.

            Bin bir zorluk ve mücadele ile kazanılmış, on binlerce şehidimizin kanlarıyla bedelini ödediği, 100 yılın Anayasasını ve milli müktesebatımızı, elan SEVR kafası taşıyan emperyalist ile anlaşarak, her ne pahasına olursa olsun pazarlık masasına koyan, maalesef baştaki AKP’li müstevli beslemeleridir. Şimdi de elbirliğiyle ülkemizi, ne yazık ki tarih öncesinde kalmış Osmanlı ki aslından bile hayli uzakta ilkel bir kopyasına dönüştürme uğraşı içindedirler.

            İstiklal günlerinin Kuvayı milliye ruhunun ateşini taşıyan, bir o kadar da duyarlı,  irticali olmayan, dikkatli ve özenli, yolundan sapmış akılları tekrar başlarına dönmeye davet eden, milliyetçi, ötesinde de dost ve düşman çevrelerce dahi çok alkışlanan bir meclis konuşmasına imza atmıştı Sayın Baykal.

Konuşmanın asıl muhatabı olan karşı taraf, kendisini bir hayli rahatsız hissetmiş olacak ki, ani esen bu vicdani endişe rüzgârının tepkisiyle, içlerindeki bir takım inorganik parmaklar vasıtasıyla bu tarihi konuşmanın, nokta atışı yapan bazı kritik vurgularını, yine de kırpmayı becerdiler. Ne var ki ana mesaj alınmıştı artık ve dijital manipülasyon boşunaydı.

            Ne yaparsınız adamların bütün benlikleri, öz kimlikleri yalan, dolan, desise üzerine programlanmış ve ağızları dursa kıçları işliyor aynı bağlamda. Peki, ne yapmaya çalışıyor sahiden bunlar. Artık sağır Sultanın bile bildiği gibi SEVR dönemlerinin Osmanlısının ABD kompozesi yeni bir sömürge ümmetistanı oluşturmaya çalışıyorlar Türkiye’mizden. Bunu yaparken de tarihi geri sarmaya boşuna uğraşıyorlar.

Bilmiyorlar ki Quantum fiziğinde bile zaman içinde dönüşüm, henüz faraziye olarak kabul görüyor. Ayrıca tarihin asla bir tekerrür olmadığı da biliniyor. İyi de, özellikle de müstevlilerin tam karşı saflarında olması gereken Bahçeli ve bazı parti menşeli yakın korumaları ne arıyor bunların arasında.

            Mutlaka bunların hepsine birden bir ön avans ödenmiş ve görevin hitamında da bedelin tamamı ödenecek olmalıdır. Bunun ne olduğu konusunda bir fikrim olmadığı gibi faraziye üretmeye de ne vaktim ne de niyetim var. Elbet günü geldiğinde bütün kapakların, kimi de gıcırtıyla açılacak ve arkalarında ne sakladıkları görülecektir nasıl olsa. Çünkü bunların ipini arkalarından oynatan para babasının adresi de, niyeti de bellidir.

O da Türkiye’mizi, en azından kendi Federe devletleri gibi parçalara ayırarak, sonuçta ulusları yok edilmiş tek uluslu bir Dünyanın tek patronu olmaktır. Yani bilinen küreselci yeni Dünya Projesi, aslında ayrı bir masal, başka bir heyula ürünüdür anlayacağınız. Malum liberal Kapitalizmin heyulası da zengindir, rüyalarının da sonu yoktur. Lakin ne hikmetse kendi sonları ile ilgili rüyalar görmeyi ya hiç sevmiyorlar ya da bu onlara karabasan oluyor anlaşılan.

Ama işin özü ne anti Atatürkçülük ne de kolayca sömürge yapılacak yumuşak İslam’ın irticai dünyasıdır. Biricik amacı benmerkezin tek patronluğudur ve gerisi masaldır. Başkanlık senaryosunun bir oldubittiyle alelacele sahneye konmaya çalışılmasının, Trump’un resmi göreve başlama tarihine yetiştirilme gayreti olduğu anlaşılmaktadır. Çünkü bilhassa da Trump vizyonu bu senaryoya çok uygundur. Ve belki de geri plandaki tetikçisidir.

O nedenle Erdoğan’a tavsiyem; şayet emperyalist tufasına gelip tek Sultanlığa (Başkanlığa) yatarsan, sonun Abdülhamit’ten de beter olacaktır bilesin. Meşrutiyetlerin de Avrupa’dan kurgulandığını unutmamak lazım. O halde tek yol ATATÜRK ve laik bağımsız Cumhuriyet yoludur, ister inan ister inanma, biz söyleyelim de. Ha bir de, öyle kucağına çoluk, çocuk oturtup, popülist algıyı besleyerek seviyormuş gibi poz vermek, Atatürkçülük hiç değildir.

Vaktaki bu kumpas, Ergenekon gibi tutsa bile, sonuçta gerçeklerden haberi olmadan yine oldubittiye getirilen toplum, nasılsa yakın bir gelecekte, acı gerçekle tekrar yüzleşince aniden uyanacaktır. Ee ondan sonra ne olacaktır. İşte o zaman, sokaklar boyunca kurulacak üçayaklılarda, sallanan kellelerin ayaklarına çarpmadan yürümek kolay olmayacaktır. Zira görünen, istemesek de budur. Ayrıca SS’lerin sonunu yakın tarih, çok ayrıntılı göstermektedir.

Hayatta kalanlarını saklandıkları deliklerden nasıl kazıyarak çıkardılar. Ülkelerinde taş üstünde taş bırakmadıklarından, vatanlarını karışık salataya çevirdiklerinden başka, Nürnberg Mahkemeleri de o salatanın acılı sosu olmuştu. Sizin sonunuz daha da muhteşem olacaktır. Ne ki size değil; ama bu millete yazık olacaktır.

Bir hayli de sunu görsel, yazı ve çizgi vardır bu konuda. Azıcık izleyin, okuyun bayağı da öğretici oluyor doğrusu. O son bitiş noktasına doğru koşar adım bir telaş içindesiniz. Nedir zorunuz. Uyanın ulan artık beyinsizler. Ya da toz olun da biran önce kendi kellenizi kurtarın bari. Türk Milletinin asla sizlere ihtiyacı yoktur, nasıl olsa kurtarır yine kendisininkini.

Bu dediklerimizin o duyargasız kafaların anlayacağı türden olmadığını, sen de en az benim kadar biliyorsun. Ben de aslında bunları sana söylüyorum Emmioğlum. Çünkü minicik bir karıncanın duyargalı beyinciğinin bile bunlarınınkiyle kıyaslandığında, ne kadar muhteşem kaldığını sen de benim kadar biliyorsun.

           
            Emperyalistin, yarattığı canavarlarıyla görevlerinin sonunda, nasıl kedinin fareyle oynadığı gibi şimdiye kadar oynadığına, gelecekte de oynayacağına, sonra da onları canlı veya cansız; ama bir daha kullanılamayacak, geri kazanımsız atık olarak kenara fırlatacağına da empati oluşturmakta yarar vardır.

Bu arada Türk milleti, Anayasa, Başkanlık, Fırat Kalkanı vs. vb. kargaşası arasında bocalarken, Kıbrıs da planlanan Yunan gaspının, daha önce de Ege adalarımız gibi oldubittiye getirilerek, gündem kargaşasında araya paketlenmesinde acep ne hikmet yatıyor olmalıdır? Görüldüğü gibi düşman hiç uyumuyor ve dört koldan dört elle saldırıyor. Siz ise boş hayallerle ve nelerle uğraşıyorsunuz hala…


            Heriflerin adamları Reyna da, önceden belirlenmiş nokta hedefleri tasfiye etmek için, terörist manevrasıyla bir sürü günahsızı da beraberlerinde yolcu ederken, birileri de eyyamcılığa devamdaydı, saraylarda, meclis koridorlarında ısrarla. Görevinin sonunda, muhtemelen de suikast ekibinin başı olan bir CIA piçi, sedyede sanal yaralı ayağına yatıp yöneticinizle, istihbaratınızla, milletinizle dalgasını geçerek ve ‘burada bizim işler ne kadar da kolay hallediliyormuş’ mutluluğunu kendisine saklayarak, gülüp oynayıp tekrar geleceğini de söyleyerek defolup gitti. Adam yerine bile konmayan sizler, eyyamcılığa devam edebilirsiniz tekrar kaldığınız yerden artık. Nasıl olsa başka da yapabileceğiniz bir şey yok. Kim tutar ki sizi…

            Çok iyi bilirsiniz ki, benim bütün yaşamımda bu ana kadar güttüğüm amaç, hiçbir zaman kişisel olmamıştır. Her ne düşünmüş ve neye girmişsem, hep ülkemin, ulusun ve ordunun adına ve çıkarına olmuştur. Hiçbir zaman kişiliğimin üstünlüğünü ve sivrilmemi göz önüne almamışımdır. - Mustafa Kemal Atatürk -

            İşte Atatürk olmak böyle bir şeydir. Çevrenizdeki yerli, yabancı yap-boz liderlerle kıyaslandığında efsane gibi değil mi?

                                                                       Serendip Altındal



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder