Her
ne kadar işgal sendromu yaşıyorsak da, ülkemiz değil; ama müdavimlerinin yerlerinde
oturarak, vatandaş bireylerin reyleriyle seçilmiş çağdaş ve örnek insanlar gibi
uzlaşma zemini aramaları gerekirken, birbirlerinin üstünde tepindikleri görüntüsüne
bakınca, TBMM’nin aslında bir takım emperyalist güçler tarafından işgal altında
olduğu algısını yadsımak mümkün olmuyor.
Bin bir zorluk ve mücadele ile
kazanılmış, on binlerce şehidimizin kanlarıyla bedelini ödediği, 100 yılın
Anayasasını ve milli müktesebatımızı, elan SEVR kafası taşıyan emperyalist ile
anlaşarak, her ne pahasına olursa olsun pazarlık masasına koyan, maalesef
baştaki AKP’li müstevli beslemeleridir. Şimdi de elbirliğiyle ülkemizi, ne
yazık ki tarih öncesinde kalmış Osmanlı ki aslından bile hayli uzakta ilkel bir
kopyasına dönüştürme uğraşı içindedirler.
İstiklal günlerinin Kuvayı milliye
ruhunun ateşini taşıyan, bir o kadar da duyarlı, irticali olmayan, dikkatli ve özenli, yolundan
sapmış akılları tekrar başlarına dönmeye davet eden, milliyetçi, ötesinde de
dost ve düşman çevrelerce dahi çok alkışlanan bir meclis konuşmasına imza atmıştı
Sayın Baykal.
Konuşmanın
asıl muhatabı olan karşı taraf, kendisini bir hayli rahatsız hissetmiş olacak
ki, ani esen bu vicdani endişe rüzgârının tepkisiyle, içlerindeki bir takım inorganik
parmaklar vasıtasıyla bu tarihi konuşmanın, nokta atışı yapan bazı kritik vurgularını,
yine de kırpmayı becerdiler. Ne var ki ana mesaj alınmıştı artık ve dijital
manipülasyon boşunaydı.
Ne yaparsınız adamların bütün
benlikleri, öz kimlikleri yalan, dolan, desise üzerine programlanmış ve ağızları
dursa kıçları işliyor aynı bağlamda. Peki, ne yapmaya çalışıyor sahiden bunlar.
Artık sağır Sultanın bile bildiği gibi SEVR dönemlerinin Osmanlısının ABD
kompozesi yeni bir sömürge ümmetistanı oluşturmaya çalışıyorlar Türkiye’mizden.
Bunu yaparken de tarihi geri sarmaya boşuna uğraşıyorlar.
Bilmiyorlar
ki Quantum fiziğinde bile zaman içinde dönüşüm, henüz faraziye olarak kabul
görüyor. Ayrıca tarihin asla bir tekerrür olmadığı da biliniyor. İyi de, özellikle
de müstevlilerin tam karşı saflarında olması gereken Bahçeli ve bazı parti
menşeli yakın korumaları ne arıyor bunların arasında.
Mutlaka bunların hepsine birden bir ön
avans ödenmiş ve görevin hitamında da bedelin tamamı ödenecek olmalıdır. Bunun
ne olduğu konusunda bir fikrim olmadığı gibi faraziye üretmeye de ne vaktim ne
de niyetim var. Elbet günü geldiğinde bütün kapakların, kimi de gıcırtıyla
açılacak ve arkalarında ne sakladıkları görülecektir nasıl olsa. Çünkü bunların
ipini arkalarından oynatan para babasının adresi de, niyeti de bellidir.
O
da Türkiye’mizi, en azından kendi Federe devletleri gibi parçalara ayırarak,
sonuçta ulusları yok edilmiş tek uluslu bir Dünyanın tek patronu olmaktır. Yani
bilinen küreselci yeni Dünya Projesi, aslında ayrı bir masal, başka bir heyula
ürünüdür anlayacağınız. Malum liberal Kapitalizmin heyulası da zengindir, rüyalarının
da sonu yoktur. Lakin ne hikmetse kendi sonları ile ilgili rüyalar görmeyi ya hiç
sevmiyorlar ya da bu onlara karabasan oluyor anlaşılan.
Ama
işin özü ne anti Atatürkçülük ne de kolayca sömürge yapılacak yumuşak İslam’ın irticai
dünyasıdır. Biricik amacı benmerkezin tek patronluğudur ve gerisi masaldır. Başkanlık
senaryosunun bir oldubittiyle alelacele sahneye konmaya çalışılmasının,
Trump’un resmi göreve başlama tarihine yetiştirilme gayreti olduğu
anlaşılmaktadır. Çünkü bilhassa da Trump vizyonu bu senaryoya çok uygundur. Ve
belki de geri plandaki tetikçisidir.
O
nedenle Erdoğan’a tavsiyem; şayet emperyalist tufasına gelip tek Sultanlığa (Başkanlığa)
yatarsan, sonun Abdülhamit’ten de beter olacaktır bilesin. Meşrutiyetlerin de Avrupa’dan
kurgulandığını unutmamak lazım. O halde tek yol ATATÜRK ve laik bağımsız
Cumhuriyet yoludur, ister inan ister inanma, biz söyleyelim de. Ha bir de, öyle
kucağına çoluk, çocuk oturtup, popülist algıyı besleyerek seviyormuş gibi poz
vermek, Atatürkçülük hiç değildir.
Vaktaki
bu kumpas, Ergenekon gibi tutsa bile, sonuçta gerçeklerden haberi olmadan yine oldubittiye
getirilen toplum, nasılsa yakın bir gelecekte, acı gerçekle tekrar yüzleşince
aniden uyanacaktır. Ee ondan sonra ne olacaktır. İşte o zaman, sokaklar boyunca
kurulacak üçayaklılarda, sallanan kellelerin ayaklarına çarpmadan yürümek kolay
olmayacaktır. Zira görünen, istemesek de budur. Ayrıca SS’lerin sonunu yakın
tarih, çok ayrıntılı göstermektedir.
Hayatta
kalanlarını saklandıkları deliklerden nasıl kazıyarak çıkardılar. Ülkelerinde
taş üstünde taş bırakmadıklarından, vatanlarını karışık salataya
çevirdiklerinden başka, Nürnberg Mahkemeleri de o salatanın acılı sosu olmuştu.
Sizin sonunuz daha da muhteşem olacaktır. Ne ki size değil; ama bu millete
yazık olacaktır.
Bir
hayli de sunu görsel, yazı ve çizgi vardır bu konuda. Azıcık izleyin, okuyun bayağı
da öğretici oluyor doğrusu. O son bitiş noktasına doğru koşar adım bir telaş
içindesiniz. Nedir zorunuz. Uyanın ulan artık beyinsizler. Ya da toz olun da
biran önce kendi kellenizi kurtarın bari. Türk Milletinin asla sizlere ihtiyacı
yoktur, nasıl olsa kurtarır yine kendisininkini.
Bu
dediklerimizin o duyargasız kafaların anlayacağı türden olmadığını, sen de en
az benim kadar biliyorsun. Ben de aslında bunları sana söylüyorum Emmioğlum.
Çünkü minicik bir karıncanın duyargalı beyinciğinin bile bunlarınınkiyle
kıyaslandığında, ne kadar muhteşem kaldığını sen de benim kadar biliyorsun.
Emperyalistin, yarattığı canavarlarıyla
görevlerinin sonunda, nasıl kedinin fareyle oynadığı gibi şimdiye kadar
oynadığına, gelecekte de oynayacağına, sonra da onları canlı veya cansız; ama
bir daha kullanılamayacak, geri kazanımsız atık olarak kenara fırlatacağına da
empati oluşturmakta yarar vardır.
Bu
arada Türk milleti, Anayasa, Başkanlık, Fırat Kalkanı vs. vb. kargaşası
arasında bocalarken, Kıbrıs da planlanan Yunan gaspının, daha önce de Ege
adalarımız gibi oldubittiye getirilerek, gündem kargaşasında araya
paketlenmesinde acep ne hikmet yatıyor olmalıdır? Görüldüğü gibi düşman hiç
uyumuyor ve dört koldan dört elle saldırıyor. Siz ise boş hayallerle ve nelerle
uğraşıyorsunuz hala…
Heriflerin adamları Reyna da,
önceden belirlenmiş nokta hedefleri tasfiye etmek için, terörist manevrasıyla
bir sürü günahsızı da beraberlerinde yolcu ederken, birileri de eyyamcılığa devamdaydı,
saraylarda, meclis koridorlarında ısrarla. Görevinin sonunda, muhtemelen de suikast
ekibinin başı olan bir CIA piçi, sedyede sanal yaralı ayağına yatıp yöneticinizle,
istihbaratınızla, milletinizle dalgasını geçerek ve ‘burada bizim işler ne
kadar da kolay hallediliyormuş’ mutluluğunu kendisine saklayarak, gülüp oynayıp
tekrar geleceğini de söyleyerek defolup gitti. Adam yerine bile konmayan sizler,
eyyamcılığa devam edebilirsiniz tekrar kaldığınız yerden artık. Nasıl olsa
başka da yapabileceğiniz bir şey yok. Kim tutar ki sizi…
Çok iyi bilirsiniz ki, benim bütün yaşamımda bu ana kadar güttüğüm
amaç, hiçbir zaman kişisel olmamıştır. Her ne düşünmüş ve neye girmişsem, hep
ülkemin, ulusun ve ordunun adına ve çıkarına olmuştur. Hiçbir zaman kişiliğimin
üstünlüğünü ve sivrilmemi göz önüne almamışımdır. - Mustafa Kemal Atatürk -
İşte Atatürk olmak böyle bir şeydir. Çevrenizdeki
yerli, yabancı yap-boz liderlerle kıyaslandığında efsane gibi değil mi?
Serendip
Altındal
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder