10 Temmuz 2015 Cuma

ÇÖLDEN GELEN DEVRİM..

            İki doğrunun bir yanlışı götürdüğü kabul ediliyorsa; yarın iki yanlışın, gerekçesine bile bakmadan bir doğruyu götüreceği de kabul edilmek zorunda kalınacaktır. İşte o zaman da 5 milyon yaşında olduğu kabul edilen, ilim ve irfanı da temsil eden Homosaphien'in sonu gelmiş demek olacaktır artık bu dünyada.
           
            Servetini, sermayeye dönüştürmüşsen, mal, üretim aracı ve emek sarmalında artı kazançlar da amaçlıyorsan, kapitalist olmuşsun demektir. O zaman kazancını kendi hesabına depone ettiğin gibi, zararını veya riskini de kendi hesabına virman yapmak zorundasın demektir aynı bağlamda. Çünkü senin malını almayan veya alamayan tüketicin, aynı noktada o malı üreten emekçindir de aslında.

            Ve sana sattığı emeği karşılığında senden aldığı ücretiyle şayet kendi eliyle ürettiği emtiayı bile alamıyorsa, durum daha da vahimdir senin adına. Bunu ciddi olarak düşünmelisin. Ayrıca hiç unutmamalısın ki, taşımak zorunda olduğun riskinin de nedeni değildir, emeğinden kazanırken artı karlar sağladığın emekçin. Hırs ve tamah üzerine kurulu bencil yapının da mimarı değildir aynı emekçin ve o bağlamda da tüketicin. Çünkü zor kullanarak seni 'ego-sen' olmaya da zorlamamıştır, bizatihen seni senden başka da hiç kimse. O halde neresinden baksan kendi zararını da elbette yine kendin karşılamak zorundasın arkadaş.
           
            Oysa hiç de böyle olmuyor. Sümen altı rüşvetlerini ödeyerek, baskı ve şantaj uygulayarak paralı askerlerine dönüştürdüğün, sonra da devlet erkinin başına taşıdığın 'Hükümet' yaftalı siyasilerini alıyorsun arkana. Çeşitli ki aslında da milletin olan devlet fonları ve direk olarak da vatandaşına yansıtılan dolaylı vergilerle, yine vatandaşına, yani bizatihi olarak da emekçine ödetiyorsun bütün zararını da.
           
            Hoş, kazançlarına mahsuben bir miktar vergi de ödüyorsun ayıp olmasın diye elbette. Buradaki yorumu da artık senin vicdanına bırakıyorum kardeş. Şayet işimiz de, olmayan vicdanlara kaldıysa, yandık desene. Şimdi bütün bunlara hayır diyebilir misin? Belki karanlıkta senin de yüzün kızarıyordur, peşin yargılamayayım; ama günışığında bu kızartıyı daha kimse görmedi şimdiye kadar.

            İşte senin durumun, bugün bütün dünya kapitalist-emperyalistlerinin de içinde bulundukları çıkmaz yolun ortak sorunudur. Ne var ki, çok uluslu kapitalist fonlarıyla, vakıflar aracılığı ile çakma Hükümetlerini besleyerek, milletlerini sömürmek adlı klasik oyun artık son halkaya dayanmıştır. Çünkü devşirme Hükümetlerin sözde temsil ettikleri halkları, bu eskimiş numarayı yutmuyorlar artık...


            İsa sonrasının bilinen ilk sosyalisti olan Hz. Muhammed'in, ilk Sosyalizm olarak da ifade edilecek Asrı Saadet dönemi, Marks'a da ilham kaynağı olmuştu. Marks Marksist manifestoyu hazırlamadan önce, para ve emeğin kaynağını tarihsel olarak baştanbaşa elden geçirirken, elbette İslam'ın Asrı Saadet dönemini atlayacağı düşünülemezdi. Eserini hazırlarken de bulduğu bu ilahi olguyu, kendisini kabul ettirmiş bir model olsa da, bilim adamı profili ile şüphesiz ki epistemolojik bir modele oturtamazdı. O nedenle de Hz. Muhammed’e değinmemiştir.

            Bir başka husus da, kendi yaşam mecburiyeti olması nedeniyle göbek bağı olan Hristiyan dünyası ile de mutlaka açık düşmemeliydi. Yoksa İslam ile bu kadar özdeş olan Marksizm’in bu yüzü ortaya konursa, Hristiyan dünyasında daha doğmadan bitiverirdi. Ne ki, Marks gibi ruhuna kadar analiz ve sentez adamı olan bir kimliğin, ilk Sosyalizm ‘in hayli başarılı bir modeli olan İslam'ın Ehli Beyt ve muhtaç insanı kalmayan Asrı Saadet dönemini, iliğine kadar irdelemiş olduğu da tartışılamaz.

            Gerçi belki de ilahi Komünizme ulaşamadan 23 yılda Hz. Muhammedin vefatı ile birlikte sona eren imamet döneminin ardından, 4 Halife devirleriyle birlikte, Hz. Muhammedin başlattığı ilahi devrim, yeniden tersine çevrilmiş ve ihtiraslı muktedirler, toprak ağaları, beyleri, eşraf ve besleme yandaş dernekler, mezhepler vasıtasıyla başı döne döne bu günlere taşınmıştır. Bugünse toplam ihanetlerin bakiyesi olarak, siyasi ambiyanslı din simsarlarının eliyle de, en kolay ve ucuz sömürü aracı olarak emperyalizme servis edilmektedir.
           
            Hz. Muhammed bile sağlığında ashabına; '73 fırkaya (mezhep) ayrılacaksınız, bunların 72 si helak olacak, sadece bir tanesi mahşeri görecektir' demiştir. ‘O hangisidir ya Resul' diye sorulduğunda, 'sadece benim ve ashabımın yolundan gidenler' cevabını vermiştir. Bu cevap, başta Halaçoğlu gibi her vesileyle Müslüman olduklarını beyan eden ve diğerlerini aşağılayanları fazlasıyla düşündürmeli ve kendilerine de 'hangi sınıfta' Müslüman olduklarını sordurmalıdır aslında.
           
            Bugün aslı Ehli Beyt olan gerçek İslam’ın düşüncesinin bile kendisi için kabus olduğu 'emperyalist hergele'; elbette bu kabustan kurtulmak adına bir şeyler yapacaktı. İşte İslam’ı, bu yüzden uluslararası kapitalist fonlar, dernekler ve vakıflar aracılığı yanında da, dindar kisveli din simsarı siyasileri de kullanarak, anayolundan saptırma gayreti içindedir ve kurguladığı çeşitli İslami modellemelerle, amacına ulaşmaya çalışmaktadır. Ne ki korkunun ecele faydası yoktur.

            Nitekim Stalin döneminde Sovyet Rusya’da dahi en az takibe ve katliama uğrayanların başında neden Müslümanların geldiği de kendiliğinden anlaşılır. Esasen Sovyet ordularının %70 nispetinde neden Müslüman Türklerden oluştuğu, Türk'ün vuruş gücü ve yiğitliği yanında, İslami özeğinde olan sosyal adalet fonunda aranmalıdır. Bu düşüncelerimizi tamamlamak bağlamında, şayet bir Muhammed hayranı olan Tolstoy'un, 'Muhammed' başlıklı eseri okunursa, Hz. Muhammedin Kuranda yer almayan hadislerinin yansıtıldığı bizatihi felsefesi, daha iyi anlaşılacaktır. Bu eser zamanında İslam’a övgü taşıdığı gerekçesiyle Ortodoks Çarlık Rusya’sında yasaklanmıştı.

            § "Bunu söylemek ne kadar tuhaf olsa da benim için Muhammed ilik, Haça tapmaktan (Hıristiyanlıktan)  mukayese edilemeyecek kadar yüksekte duruyor. Eğer insan, seçme hakkına sahip olsaydı, aklı başında olan her Provoslav ve her bir insan, şüphe ve tereddüt etmeden Muhammed iliği; tek Allah'ı ve onun Peygamberini kabul ederdi. Lev N. Tolstoy (1828-1910)"


            Söze dönersek; Allahtan ekolojik dengeler var. Düşünün yeniler gelirken şayet eskiler gitmeseydi, yani aslı Şeytan/Tanrı olan insanoğlu bir de ölümsüz olsaydı, biz nasıl yaşardık sırt sırta, alt alta, üst üste bu dünyada. O nedenle fazla kurcalamayalım, bilelim ki cennet de cehennem de bu sonlu dünyadadır. Yoksa her ölümlünün bir gün bulaşacağı söylenen cehennem veya cenneti mesken tutmaya kalkmanın da, nasıl bir kaos yaratacağı kendiliğinden ortaya çıkmıyor mu? Bana sorarsanız o iki yerde de olmak istemezdim doğrusu.

O halde bugüne kadar daha önce gitmiş, görmüş ve deneyimlerle geri dönmüşe rastlamadığımız için de, kendimizi Allah’a havale ettik artık dostlar. Elbet gitmeden öğrenemeyeceğimiz; ama şayet gömülmeyi tercih etmişsek de, önce börtü böceğe meze olmakla başlayacak bir çıkış yolu karşılayacaktır bizi nasıl olsa öbür tarafta mutlaka ve bu duruma da hazırlıklı olalım. Yani toprakaltı mahlûkatı ile de dost kalalım en iyisi.  Bu arada Davutoğlu’nun da herhalde bir miktar aklı başına geldi ki, önce Kılıçdaroğlu ile koalisyon sohbetine başlayarak, prosedürü uygulaması gereğini hatırlayıverdi.


            Yukarda bir yerde Halaçoğlu'ndan bahsetmiştik: Anlayın bu ülkede kimler nasıl Prof. Dr. Gen. vs. olabiliyor. Kimler de neden olamıyor. Tabii bu yorumu, rütbelerini analarının ak sütü gibi hak edenleri tenzih ettiğimi bilerek yapıyorum. Bizde neden böylesi aydınlardan bir Nobel ödüllü çıkamayacağının da açık göstergesidir, hali pür melal. Sakın Pamuk gibi önce yıkanmış, sonra ütülenmiş ve sonda da devşirilmiş aydınlarımızdan(!) söz etmeye kalkmayın lütfen. Öyle ya adam bu kadar elden geçtikten sonra, bırakın milliliğini, deri bile değiştirmiştir artık...
                                                                      Serendip Altındal


            

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder