24 Temmuz 2015 Cuma

AYNI KAPIYA..

            Evinden ziyade yaban ellerde, muhtemelen de sevgisiz, yuvadan düşmüş bir kuş yavrusu gibi büyümüştü. Önceleri kayboluşları pek ciddiye alınmamıştı. Gayesiz dolanıp dururken, yeryüzündeki Cehennem Zebanilerinin eline geçti ve umutsuz bir bomba fitiline dönüştürüldü. Sonra da, kaderine kahırlı bir toplum düşmanı olarak, umutlu, kararlı, eğitimli ve adam gibi adamlar olmaya yeminli genç canların ferlerini; sanki umutsuzluğunun nedeni onlarmış gibi, söndürmek üzere aralarına karıştırıldı.

            Sonuçta pimini çekti ve önce de kendi hiçliğini, son defa ateşledi. Oysa birlikte aldığı canları da tanıyabilseydi, belki de onlardan biri olacaktı. Küçük aklınca Cennete gidecekti! Herhalde içine atıldığı Cehennemin son deliğinde, bu tarafta tanıdığı Zebanilere benzer birileri, Cennetin anahtarı yerine, üçün birini de tutuşturmuşlardır eline. Ne ki, aynı yollardan geçmeye, aynı deneyimleri almaya meraklı olduğu söylenen daha birçok, kız, oğlan varmış sırada. Keşke bir mucize gerçekleşse de, önce gidenler, yenilere ellerindekini bir gösterebilseler…


            Anlayın idrakleri dumura uğratılmış körpelerin İslam maskeli çakallar tarafından ne denli iğfal edildiğini. Oysa bu garipler sorgulayabilselerdi; kendilerini feda etmelerini isteyenlerin şayet kendilerinde o iman olsaydı, o sanal cennetlerinde ki hurilerin kucağında, dünya dertlerinden uzak, cennetin nimetlerine kavuşmak üzere çoktan oraya önce kendileri kapağı atmazlar mıydı. Çünkü bu saf gençler, inanç veya imanın, bilincin çömezi olduğunu bilecek altyapıya elbette sahip değillerdi. İşte kendilerini kullananlar da aslında bu bilincin sahibi olanlardır.
           
            İşte masum gençlerimizi bu bilinç seviyesine çıkararak koruyabilmek ise, imam hatiplerde İslam öğretisi diye onlara ilerde ölüm mangaları olabilecek alt yapıyı vermek yerine, onlardan esirgenmiş olan milli ve asal eğitimlerini yine kendilerine kazandırmakla ancak mümkün olacaktır. Çocuklarımızı küçücük yaşlarından itibaren imam hatiplere layık görenlerin, aslında kendi tetiğini çekmeye yüreği ve olanağı kalmayan emperyalistin, kendi adına bu işleri yaptıracağı uluslararası terör ordularının, alt yapılarını da oluşturdukları artık anlaşılmalı, ötesinde de özümsenmelidir.


Derler ki; adam olacak çocuk bokundan belli olur. Sakın inanmayın, boku adamı bir yere taşımaz hiçbir zaman. Olsa olsa adam onu salacağı deliğe iyi nişan alabilir, tabii şayet geride bir şey bırakmak istemiyorsa. Yani böyle Cennetlik, Cehennemlik uçuk, kaçık, yanlış inanç ve hurafelerle, ilgisiz, sevgisiz büyütülerek kaderine terk edilmiş genç insanlardan, işte ancak böyle umutsuz emsallerin çok daha kolayca vücut bulacağı açıktır.

Öyle ya neden hep aynı bozuk mayadan çıkıyor, böyle beşeriyete muzır, asosyal toplum düşmanları. Bunların ana ve babalarını yeniden eğitmek mümkün olamayacağına göre, bugünün gençlerini  – 1954 de Köy Enstitülerinin kaldığı yerden başlayarak – yeniden adam gibi eğitebilmek, ancak onların kendi gelecek nesillerinin ve milli bekalarının garantörü olabilecektir. Gel de şimdi yüce Atatürk’ü rahmetle bir kere daha anma(1).

Giden ve maalesef çok zor yetişen, böyle aydın, güzide gençlerimize ne kadar ağıt yaksak boş. Onların pisipisine ferlerinin sönme nedeni olan içerde ki ve dışarda ki yılanların başlarını, müstahsilleriyle birlikte kendi yuvalarında ezmedikten sonra. En fazla yeni kayıplarımız için de ağlarız. Gel de şimdi yüce Atatürk’ü rahmetle bir kere daha anma(2)…


Hal böyle iken ve analar ağlamaya devam ediyorken, bizim açılımcı artistler neler yapar, nelerle meşgullerdir acaba? Zırvalarını, şaşkın suratlarını, fütursuz görünme gayretlerinin arkasına gizledikleri gerçek çaresizliklerini görmemek, umutsuzluklarını birlikte yaşamamak ve zıvanadan çıkmamak için kendi adıma, haber kanallarını izlemiyorum. Sözcü ve bazı portaller dışında eş ve dosttan öğreniyoruz aslında olup biteni. Daha doğrusu da olamayıp, bitemeyeni.

Millet, bizim zorunlu kardeşlerden bir hükümet bekliyor, bekleyedursun. Biraderler de can derdinde, saraylı peş peşe korku ritüelleri sergilerken, partililerini de kahrediyor, yeni seçim hayaliyle de hepsini giderek kendi batağında birlikte boğulmaya mahkûm ediyor. Biraderlerse hala aymadılar. Korku da nereye kadar, sanki ecele faydası varmış gibi. Oysa geçen yazıda belirttiğim gibi bir dört yılda neler neler olmaz. İlle de seçim mi diyorsun kardeş, olur alacaksın(!) tabii seçimini…


Muhalefetten en azından mis gibi cacık olur; ama devrik AKP enkazından kazanın dibi bile çıkmaz. Bizden söylemesi, aslında yüzde 60 oranı olan muhalefetin mantık izdivacı, ortak bir mantık çağrısı olarak da görünüyor. Ne var ki, imalat ürününün AKP & CHP markalı olacağı, bir kere patentleştirilmiş çok uluslu para fonu ARGE’si tarafından. El mahkûm. Ola ki ani gelişecek provokatif bir sınır ihlali, zorunlu bir koalisyonu da tetikleyebilir.

Öyle veya böyle sonunda ABD ile bir kora kor kapışmaya gireceğiz nasıl olsa. Çünkü hudutlarımızda, gerginliği tırmandıran bu marjinal tutkuyu sürdürdüğü sürece, terör çetelerinin arkasına daha fazla saklanamayacak olan ABD, nasılsa bir açık verecek ve gerçek yüzünü gösterecektir eninde sonunda. Bir kere de cephe açılmaya görsün. “Ve işte o zaman, adı Türk olan güler yüzlü, tatlı dilli, munis adam, bir dev kesilirdi”. Bu da madalyonun diğer yüzü. İşte bu yüzden de soğuyan havanın bir süreliğine ısıtılabilmesi ve zaman kazanılması adına da bir ara istasyona acilen ihtiyaç vardır.

Çünkü hanidir tasarımda olan yeni haritalar için, henüz ortam oluşmamıştır. Ve gün doğmadan nelerin olabileceğinden de kimsenin bir güvencesi yoktur. Zira yeni bir Dünya savaşının çıkacağı, bütün dünya devlerinin gözünün üstünde olduğu, tek ve en kritik bir bölgedir bizim bölge. Çünkü Ortadoğu’ya hâkim olanın dünyaya da hâkim olabileceğine Osmanlıdan da yabancı değiliz.

Bu nedenle de, yani ne yapsalar boş, hele de Kemalizm’i dıştalayan mevcut aynı kafayla. İşte biz de tam da bunu söylemeye çalışıyoruz. Yeni seçimler de yapılsa, yine kurgulandığı üzere ortaya çıkacak sonuç budur.  Hatta kuvvetle muhtemeldir ki, bir küçük değişiklikle de bu defa saray tamamen çizilerek, içinde sarayı olmayan bir koalisyon da çıkabilir ortaya. Yoksa saray baskısıyla iyice bunalan Davutoğlu da bu gerçeği gördü de mi seçim diye dayatıyor acaba? Her neyse. Oğlum sana söylüyorum gelinim sen duy hesabı, saraylı da akıllı olur aynı gerçeği görür de, artık sesini kısar belki. Ya da acaba can çıkar da huy çıkmaz mı, deseydik. Hoş her ikisi de aynı kapıya çıkacaktır nasıl olsa…
                                                                      
                                                                           Serendip Altındal


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder