19 Mart 2015 Perşembe

ÇANAKKALE DE OLMAK..

            Sömürgecilerle, yakın geleceğin sömürgeleri varsayılanlar arasında başlayan Birinci Cihan Harbinin, ardı ardına gelen kayıplarla Osmanlı çıkmazına dönüştüğü günlerde, yeni doğan bir umut ışığı olmuştu Çanakkale Savaşı.

            Öyle ki; birdenbire cephede sahneye çıkan bir isimsiz kahramanın, kayıp çağların atalet uykusunda ki Türk evladını, yeniden özgün kimliğine tokatlayarak, ardından gelen cephe zaferleriyle de giderek yüce Mustafa Kemal’e inşa oluşu, bu destansı parıltılarla gelişerek, sonuçta İstiklal Savaşının da muzaffer kumandanlığına dönüşecekti.

            Hakkında çok söylendi, yazıldı, çizildi, bestelendi ve devamı da yıllarla gelecek. Ne var ki, Çanakkale Zaferinin kelimelerle, mısralarla izahı, yine de abesle iştigalden öteye gidemez. Öyle bir savaş sadece cephede bir defa yaşanabilir ve orada da bitebilirdi ancak. Ki bunu da yaşayabilenler bize bilmediklerimizi ve asla da bilemeyeceklerimizi anlatabilecek en yetkili ağızlara sahip, en şanslı insanlardır içimizde.

            Ne mutlu o şanslı insanlarımıza ki, bugünkü ahlak düşkünleriyle aynı lağım çukurlarlarında boğulma bahtsızlığına uğramadan, adam gibi dimdik ve tertemiz alınları yukarıda tanrılarına kavuşarak, en azından içinde bulunduğumuz bu ihanet günlerini de görmemiş oldular. Tanrı aynı bahtı bize de nasip eyler İnşallah…


            O aziz şehitlerimize bugün layık olamayan bizlersek, utanç onursuzluğumuzun bühtan krizleriyle iliklerimize kadar titreyerek, dövünüp duruyoruz; o şerefli azizlerin kemiklerinin şimdi istirahat mekânı ve aslında onların VATANI olan bu topraklarda. Çünkü utancımdan, benim de VATANIM demeye dilim varmıyor doğrusu. Sizi bilemem.

            Onlar hiç olmazsa delikanlı gibi savaşabilmişlerdi. Bizlersek sadece rüzgâr yapıyor, sallayıp duruyoruz boş duvarlara karşı. Zira gidişat ortadadır. Bu gidişatı milli müktesebat bağlamında zirveye ateşleyecek enerjiyi, donma noktasına gelmiş damarlarda bulabilmek zor. Buna rağmen Türk’ün asal özeğinin bilincinde ve o özeği topuklarına kadar içinde hissediyor olunca insan, umulmadık zamanda ‘size ölmeyi emrediyorum’ diyebilen gizemli bir dokunuşun, o damarlarda ki kanı fokur fokur kaynatacağına olan inancı da her şeye rağmen taşıyor.
           
            Bu perspektifle de en büyük umut kaynağımız, en sağlam güvencemiz ise, büyükleri uyurken, Çanakkale yollarında engel tanımadan, gümbür gümbür koşturmakta olan gençliğimizin, bu işareti almış olduğu görüntüsüdür.

            Dijital verilerden aldığımız bir diğer olumlu tespit ise, bize bu işareti veren gençlerimizin çoğunluğunun; bugünkü aymazlığın, sürüngenliğin çıkış noktası olan ve günahını taşıyan AKP seçmenlerinin yavruları olmalarıdır. Yani anne ve babalarının iğfal edilerek, istemeden işledikleri ve bazılarının muhtemelen de yine işleyecekleri günahların, sanki kefaretini ödemek istiyorlar gibi bir izlenim de veriyorlar, diğer yanda bu gençler.

            Ve anlaşılıyor ki ebeveynlerinin taşıyamadığı vatandaşlık sorumluluğunu, büyükleri adına kendi körpe omuzlarına yüklemekte de kararlıdırlar, geçen kaybedilmiş AKP’li yıllardan kazandıkları öğretilerle ve çalınmış gelecekleriyle, bütün ihmallere rağmen kendi özverileriyle, adam gibi sorumluluk bilinciyle büyüyen bu aslan parçaları…


            Kendi özgüvenimin dışında, umutvar olmamın bir diğer nedeni de, düşmanımızın bile bizi daha iyi tanıyıp, çok daha rasyonel yorumladığı bir âlemde; belki de Churchill, Lord Curzon ve arkadaşlarına empati oluşturabiliyor olduğumdur, kim bilir. Bu anlamla da geleceğin aydınlık günlerinin ilk huzmelerinde, Çanakkale Zaferinizi kutluyorum sevgili okurlar…
                                                                     
                                                                   Serendip Altındal

Video Kanalım

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder