Sömürgecilerle,
yakın geleceğin sömürgeleri varsayılanlar arasında başlayan Birinci Cihan
Harbinin, ardı ardına gelen kayıplarla Osmanlı çıkmazına dönüştüğü günlerde,
yeni doğan bir umut ışığı olmuştu Çanakkale Savaşı.
Öyle ki; birdenbire cephede sahneye
çıkan bir isimsiz kahramanın, kayıp çağların atalet uykusunda ki Türk evladını,
yeniden özgün kimliğine tokatlayarak, ardından gelen cephe zaferleriyle de giderek
yüce Mustafa Kemal’e inşa oluşu, bu destansı parıltılarla gelişerek, sonuçta
İstiklal Savaşının da muzaffer kumandanlığına dönüşecekti.
Hakkında çok söylendi, yazıldı,
çizildi, bestelendi ve devamı da yıllarla gelecek. Ne var ki, Çanakkale
Zaferinin kelimelerle, mısralarla izahı, yine de abesle iştigalden öteye
gidemez. Öyle bir savaş sadece cephede bir defa yaşanabilir ve orada da
bitebilirdi ancak. Ki bunu da yaşayabilenler bize bilmediklerimizi ve asla da
bilemeyeceklerimizi anlatabilecek en yetkili ağızlara sahip, en şanslı insanlardır
içimizde.
Ne mutlu o şanslı insanlarımıza ki,
bugünkü ahlak düşkünleriyle aynı lağım çukurlarlarında boğulma bahtsızlığına
uğramadan, adam gibi dimdik ve tertemiz alınları yukarıda tanrılarına kavuşarak,
en azından içinde bulunduğumuz bu ihanet günlerini de görmemiş oldular. Tanrı
aynı bahtı bize de nasip eyler İnşallah…
O aziz şehitlerimize bugün layık
olamayan bizlersek, utanç onursuzluğumuzun bühtan krizleriyle iliklerimize
kadar titreyerek, dövünüp duruyoruz; o şerefli azizlerin kemiklerinin şimdi istirahat
mekânı ve aslında onların VATANI olan bu topraklarda. Çünkü utancımdan, benim
de VATANIM demeye dilim varmıyor doğrusu. Sizi bilemem.
Onlar hiç olmazsa delikanlı gibi
savaşabilmişlerdi. Bizlersek sadece rüzgâr yapıyor, sallayıp duruyoruz boş
duvarlara karşı. Zira gidişat ortadadır. Bu gidişatı milli müktesebat bağlamında
zirveye ateşleyecek enerjiyi, donma noktasına gelmiş damarlarda bulabilmek zor.
Buna rağmen Türk’ün asal özeğinin bilincinde ve o özeği topuklarına kadar
içinde hissediyor olunca insan, umulmadık zamanda ‘size
ölmeyi emrediyorum’ diyebilen gizemli bir dokunuşun, o damarlarda ki
kanı fokur fokur kaynatacağına olan inancı da her şeye rağmen taşıyor.
Bu perspektifle de en büyük umut
kaynağımız, en sağlam güvencemiz ise, büyükleri uyurken, Çanakkale yollarında
engel tanımadan, gümbür gümbür koşturmakta olan gençliğimizin, bu işareti almış
olduğu görüntüsüdür.
Dijital verilerden aldığımız bir
diğer olumlu tespit ise, bize bu işareti veren gençlerimizin çoğunluğunun; bugünkü
aymazlığın, sürüngenliğin çıkış noktası olan ve günahını taşıyan AKP
seçmenlerinin yavruları olmalarıdır. Yani anne ve babalarının iğfal edilerek, istemeden
işledikleri ve bazılarının muhtemelen de yine işleyecekleri günahların, sanki
kefaretini ödemek istiyorlar gibi bir izlenim de veriyorlar, diğer yanda bu
gençler.
Ve anlaşılıyor ki ebeveynlerinin taşıyamadığı
vatandaşlık sorumluluğunu, büyükleri adına kendi körpe omuzlarına yüklemekte de
kararlıdırlar, geçen kaybedilmiş AKP’li yıllardan kazandıkları öğretilerle ve
çalınmış gelecekleriyle, bütün ihmallere rağmen kendi özverileriyle, adam gibi
sorumluluk bilinciyle büyüyen bu aslan parçaları…
Kendi özgüvenimin dışında, umutvar
olmamın bir diğer nedeni de, düşmanımızın bile bizi daha iyi tanıyıp, çok daha
rasyonel yorumladığı bir âlemde; belki de Churchill, Lord Curzon ve
arkadaşlarına empati oluşturabiliyor olduğumdur, kim bilir. Bu anlamla da geleceğin
aydınlık günlerinin ilk huzmelerinde, Çanakkale Zaferinizi kutluyorum sevgili
okurlar…
Serendip
Altındal
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder