Muhalefetin CHP kanadı ile iktidar arasında süregelen son tartışmalar
devam ederken, Atlantik cephesinde, uluslararası büyük sermaye Burjuvasının,
kafadan tayin ettiği yeni Vatikan İmamı Obama, bildiğini okuyor. Bizim cephede
ise, "Dersimli Kemal" polemiği ile CHP nin altı okunu temellerinden
çatırdatan bir YENİ yaklaşım, bize hiç
uymaz, bizi bozar. Yani yeni CHP de olmaz, olursa adı CHP olmaz. O zaman
kendinize içinde Kemalistleri olmayan yeni bir parti kurun ve hemen de
yollarınızı ayırın kardeşler.
Yoksa birilerinin
verdiği misyon gereği, CHP çatısının altında onun mukaddes temelini oymaya
kalkmayın. Yoksa o yüce binanın altında hep birlikte kalırsınız. Ne var ki CHP
binası, güçlendirilmiş öz fundamenti üzerinde yine ve bu defa içinde sizler
olmayan; ama bütün Kemalistleri kucaklayan gövdesiyle eskisinden de heybetli
dimdik ayağa dikiliverir. Bilmem bunun da hesabını yapmış mıydınız acaba
biraderler...
Son günlerde atasının
naşını kabrinde titreten icraat ve söylemleriyle, partisinin ağır hasar gören
ambiyansını nasıl onaracağının telaşı ve çaresizliği ile yoğun uğraş vermekte
olan Kılıçdaroğlu; CHP yi mercek altına aldığı söylenen MİT'i, milli olmaya
davet ederken, haksız değildi aslında.
Çünkü MİT'in son
yapısal değişikliklerden sonra, iktidar partisinin adeta muhafız alayı
konumunda görüntü vermeye başladığı, ne yazık ki artık tartışılmaz noktadadır.
Diğer tarafta, Washington DC de oturan yeni Vatikan İmamı Obama'nın, eskimiş
BOP serüveni bağlamında yeni aranjmanı; 1940 larda Almanya da çevrilen 'Hitler
ve Nazileri' isimli filmin senaryosunun, şimdi 'Tayyip ve MİT'i' varyasyonu
şeklinde, giderek Türkiye sahnesinde uygulamakta olduklarıdır.
O zaman da başlarda,
Hitler olgusunun, Avrupa’da temizlik yapmasını ve Amerikan kapitaline yol
açmasını, umutla ve sessizce bekleyen ABD; ama Hitler palazlanıp Bolşevik
Rusya’ya da yürümeye kalkınca, özellikle Ford Vakfının başını çektiği ve ABD
Burjuvasının geniş bir yardım kampanyasıyla, Hitler ve Nazilerine tam destek
vermişti. Bilindiği gibi de ABD, aslında Hitler hareketini destekleyen en büyük
finans gücü olmuştu.
Daha sonra Hitler gemi
azıya alınca işler sarpa sarmış, bu defa sıranın kendisine geleceğini de anlayan
ABD, Alman denizaltılarının neredeyse sıfırladığı müttefik kuvvetlerin, geriye
kalan yetersiz deniz gücü yüzünden, 4000 den fazla nakliye ve balıkçı
gemileriyle 1944 yılında Normandiya sahillerine, müttefik kuvvetleriyle
birlikte 2 milyon civarında asker çıkararak, harbin seyrini kendi yönlerine
çevrilmesini sağlamıştır. Çıkartmanın bozuk hava şartlarında yapılacağını
tahmin etmeyen Mareşal Rommel, cepheden uzakta ve karısının yanındayken
çıkartma yapılmaktaydı oysa. Rommel'in de, o bağlamda şahsa özel bir ayakkabı
kutusu(!) veya kol saati vs. alıp almadığı, bugün dahi bilinmemektedir.
Ne var ki, özellikle
zırhlı birliklerin konuşlandırılmasına, şayet Hitler acemi parmağını sokmasa ve
Rommel de görevinin başında olsaydı, müttefik kuvvetlerini çok acı sürprizlerin
bekleyecek olduğu, bugün de kabul edilmektedir. Belki de o zaman bugünkü ABD
nin yerine emperyalist Almanya ile uğraşıyor olacaktık. Ne ki sonuç, bu kafada
kaldıkça, bizler adına fazla da bir şeyler değiştirmeyecekti aslında. Neticede
harbin sonunda Almanların, nasıl ödünler ödemek zorunda kaldıkları ve bugün de
halen o döneme ait harp tazminatları ödemek zorunda olmaları, malumunuzdur.
II. Cihan Harbi mağlubu
ve ülkeleri yerle bir olmuş Almanlar, büyük bir özveriyle bugün yine Dünya statüsünde,
en üst sıralardaki konumlarını almışlarsa; bunu kendi çalışkanlıkları ve
başarılarının yanında, Batı kapital dünyası ile sarmal dinsel kardeşliklerine
ve büyük sermayenin tüketim toplumu olmalarına da borçludurlar. Nitekim sulh
döneminin Marshall adlı tuzak kredilerini, büyük bir akılcılık ve plancılıkla
olumlu kullanmışlar, irtikâp, rüşvet ve yandaş kayırma da bilmediklerinden,
borçlarını son cent'lerine kadar da geri ödemişler, daha borç öderken bile
milli sermaye birikimine başlamışlardır.
Şayet Almanya'nın
başına gelen Türkiye’mizin başına gelirse; Haçlı dünyası ile aramızda böyle bir
dinsel kardeşlik de söz konusu olamayacağından, son 1044 yılın acısını biz
Türklerden nasıl çıkarırlar, bir tasavvur edin. Ondan önce ki binlerce yılın
acısını, aslında uygarlıklarını borçlu oldukları ön-Türk atalarımızdan aşırma
tarihleri yüzünden, kabul etmiyorlar Allahtan. Ya bir de o eski hesapları da
eklemiş olsalardı.
İşin kötüsü, şayet bu
kafayla bir de milli müktesebatımızdan olursak, Anadolu’muzu terk ederken, bu
defa Türkiye Cumhuriyeti Türkleri olarak, Asya da ve 20 yıl içinde 10 milyar
nüfusu aşacak, giderek de ufalmakta olan dünyada kendimize, değil bir yaşam
mekânı bulmak, mezar toprağı bile bulamayız artık. Çünkü Asya’da bütün köşeler
çoktan tutulmuş ve bize açacak bir satır başları bile kalmamıştır artık. Yani
"Vah Koca Atatürk Cumhuriyeti'nin Şerefli Tarihine"
demeyi, bir bardak soğuk suyla yutmak, herhalde bizlere farz olur işin sonunda.
Bilmem anlaşılabildi mi?
Serendip
Altındal
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder