Hanidir safkanlarımız araziye uydu, meydanlar kanı bozuk itlere kaldı
(şimdilik). Ayakların baş olması görelidir; ama kısa sürelidir ve bu anomalinin
asla alışkanlığı da olamaz. Çünkü eşyanın tabiatına aykırı olur. Umut ise
gönülde; ama acısı yürekteki derttir ve dermanını beklemektedir. Biliriz ki,
zaman devinimdir ve zamanla dönüşür.Yani kendi güncelinin tezi ve antitezi arasında
gelgittir. Hayatın zevkini almak veya yaşamın kıvamına varmak için, isteriz ki
biz bizi terk etmeden sonuca varmış ve bir şekilde de evrensel adaletin o en
tatlı zevkine ulaşmış olalım. İşte endişemiz de, canımız soğurulmadan bunu
görememek korkusundandır aslında. Başka da bir nedenden değil.
Dağlarda kurt ulur,
sokakta köpek havlar. Kedi ise yeni doğurduğu yavrusunu yalamaktadır. Ayı
uykusuna hazırlanıyorken, acılı rüzgâr yağmurdan yaşlarıyla camlarda ağlamaya
başlar. Asayiş berkemal, mevsimse kışı kucaklamakta olan sonbahardır artık. Ve
bir sene daha ömürlerimizden, vicdanlarımızdan ve geleceğimizden çalarak sona
ermektedir yine.
Efkârlı Türkiye’m ise,
çoktan kış uykusuna yatmıştır bile. Aç, biilaç ve endişeli. Bizler ise kış
arifesinde artan vergilere (aslında Deli Dumrul haraçları) ve alamadığımız
zamlara isyanla bizar olurken, bolca havaya savrulan karşılıklı boş laf
balonları, hezeyanlara dönüşüp adrenalin boşaltırken, planlanmış amaçsızlığa
asılı zırvalar haline gelerek de, anlamsızlıklarını katlamaktadırlar. Sonuç ise
stratejik plan dâhilinde kafaları karıştırarak, ülkemin beka hırsızlarının
önünü açmak, onlara zaman kazandırmak için de, sanal gündem yaratmak olup
çıkıyor neticede. Oysa birileri sessiz ve derinden ülkemin rantlarını, vicdanlarını
soymaya devam ediyorlar veya öyle sanıyorlar diğer yanda.
Türk milletini safında
tutabilirsen kazanırsın. Bu ise hiç kolay değildir. Önce sapına kadar adil,
güvenilir olmak ve hakkını vermek zorundasın. Şayet yanılıp da karşına
almışsan, bitmişsin demektir. Şimdi bak etrafına, bu millet sana tam teslim,
safında mı görünüyor? O halde çok dikkatli olmalısın. Bir anda Cin çarpmışa
dönüverirsin sonra. Çünkü Türkiye’mizin, anında kanlarınızla kızıl göllere
dönüşebilecek ovaları ve yaylalarında, artık seni terk edecek olan feleğini
aramak; Atlantik’te yatınla balık tutmaya ya da Afrika turlarında safari
yapmaya hiç benzemez.
Şayet hala uyanamadıysan,
tasvir etmeye çalıştığım manzaranın acı ve gerçek dehşeti, seni bir anda
uyandıracaktır nasıl olsa. İşte o zaman aşsız ve işsiz bıraktırdığın tüyü
bitmemişlere Molotof şişeleri attırmakla, kenarda köşede bir kaç günahsız canı
tetikletmekle de kıçını kurtaramazsın, haberin olsun. Okun ucu döner dolaşır
seninkini bulur nasıl olsa. Koruma ordun da seni saklayacak bir delik bulamaz
artık.
Olası büyük bir ihtimalle
de, kendi kıçı adına, senden bir an önce kurtulmaya başta kendisi bakar. Tıpkı
senden öncekilerde de sayısız kereler tekrarlandığı gibi. Kazıp kazıp da
sonunda kendi mezarını mı buldun, deyiverirler adama sonra. Saatin çaldığında,
adının Ahmet, Mehmet, Recep veya Hans, Meyer, Merkel ya da Coni, Tom, Obama vb.
olduğunu kimse sormaz artık sana arkadaş...
Şimdi bu söylemlerin
üstüne, dünya genelinde ağırlıklı olarak da emperyalist Batı dünyasında devlet
lideri olarak sahneye çıkarılmış adamlara, kadınlara bir göz atalım. En başta
da bizimkinden başlamak üzere, hepsini mercek altına alalım. Adeta hepsinin
seçmece, devşirilmiş, adrenalin yükselten, ortamlarına nifak tohumları eken,
her an siyasi gerginlik çıkarmaya hazır, apatik, asosyal ve antipatik ortak
kişiliklerde olduğunu tespit ederiz. Hoş bu konuda diğerlerinin topu birden,
bizimkinin eline su dökemiyor olsalar da, kendilerinin de tutulacak hiç bir
yanları yoktur hani.
Buradan varılan istidlal;
demek oluyor ki, dünyayı idare eden ya da öyle olduğu sanılan paranın baronları herhalde ortak karar almış
olmalıdırlar. Psikolojik sorunlu - varlık sendromlu -
olduklarından da, kendi kendilerinden artık bizatihen kurtulmaya kalktıkları
için, 14 yıldır ezberlediğimiz, ömür törpüsü Erdoğan kimliğinde ki liderlerde
karar kıldılar anlaşılan. Bu da neresinden bakılsa, kendi elleriyle getirmeye
çalıştıkları sonlarının da yakın olduğunun göstergesidir aslında.
Bu arada bilhassa atlanmaması gereken husus ise, Erdoğan'ın; Hitler
öncesi alt yapısını hazırlayan Weimar cumhuriyetini oluşturmakta olan ilk
perdeyi, henüz oynamakta olduğu, şayet aradığı zemini bulabilirse de ikinci ve
sonuncu Hitler bölümünü oynamaya kalkacağıdır. Yani henüz Hitler olamamıştır;
ama bırakılırsa onun yolundadır. Ne var ki Hitler, Hitler'ciliği ile kendi
sonunu da getirmiş; ama ülkesine de müthiş zararlar vermiştir. Ve ülkeleri
yerle bir olan Almanlar hala harp tazminatları ödemekte, dünyaya teknoloji
satarken de kendi konvansiyonel silahlarını yapamamaktadırlar. Hesapları
tutarsa sonuçta Erdoğanlar Türkiye'sinin varacağı hedef de aynı
olacaktır...
Özün Sözü:
Aşağıya son elektrik
faturamın detaylarını yazma nedenim: Ki bu da ayrı bir kalp sızısıdır. Emekli
ailesi olarak, bizde evimizde birçoğumuz gibi, elektrik ısınmalı bir yaşam
mecburiyetinde olduğumuzdan; daha aktif ısınmaya bile başlamadan, ödemek
zorunda kaldığımız haraç vergilerin dehşeti hakkında bir fikir verebilmek
içindir.
Toplam
vergi tutarım: 45,18 TL
Net tüketim tutarım:
91,72 TL
Toplam fatura
tutarım: 136,90 TL
Devletin lütfettiği
minimal çocuk harçlığı zamlarımızla, koca bir kışı bu hesaba göre, ayda en az
400 TL tutarında faturalarla geçirmek zorunda kalacak olunca, el insaf da kar
etmeyeceğinden; demek ki bu kış oturma odalarımızda paltolarımız ve
atkılarımızla oturmak zorunda kalacağız. Yatak odalarımızda ise yorgan ve çift
battaniye ile idare etmeye çalışacağız anlaşılan. Allah sonumuzu şimdiden hayır
eylesin.
Dikkat ederseniz önce
kendi canlarını düşünen, yüce Atatürk'ün kurduğu mecliste, Atatürk nedeniyle
var olmuş ballı mevcudiyetleriyle - ki yoksa nasıl bu konumlarına
gelebileceklerdi -, yok olası hırsızlar. Şayet Osmanlı devam ediyor olsaydı,
hanedan soyundan da gelmeyen tanıdık çapulcuların hangisi ne halt olabilir,
hangi suyun başını tutabilirdi acaba bu ülkede. Görüldüğü üzere bunun bile
farkında değiller bizim çakallar.
Oysa kendilerini
kişiliksiz bir ümmet olmaktan çıkarıp seçme ve seçilme hakkına sahip kılan
Cumhuriyetleri nedeniyle, bugünkü ballı konumlarına gelebilmişlerdir. Bu aymaz,
bağnaz, yobaz ve ahde vefa yoksunu nankörler takımı. Şimdi ise Atatürk'ün
mukaddes varlığını inkâr etmeye kalkan; ama onun milletinin bakanlarının,
vekillerinin, üst bürokratlarının, yandaş gugukçularının yağlı göbeklerinden
hiç söz etmek istemiyor ve kendimizi de onlara acındırmaya çalışmıyoruz. Çünkü
inanın değmez. Ayrıca onlardan çok daha fazla da onur sahibi olduğumuzdan,
abesle de iştigal etmiş oluruz.
Dur yolcu! Düşünmeden bari
sen geçme bu topraklardan. Devletimize yıllarca tavan sigorta primi, üstüne bir
o kadar da destek primi ödemiş ve sosyal güvenlik hakkı kazanmış, bu aziz
vatanın emeklileri olarak, nafile mevcudiyetiyle sosyal devleti temsil ettiğini
iddia eden, başımızdaki asosyal hükümetin bize çektirdiğine, layık gördüğüne
bak da sen de hediye(!) saatini ayarla bir zahmet. O halde biz yine, tüm bizim
gibi olan vatandaşlarımıza Allah yardım etsin diyelim. Bil ki bu ülkede Allah
da kime yardım edeceğini şaşırdı herhalde artık, hepimizi affetse bari...
Özün son sözü:
Başımızda
ki emperyalist devşirmesi hükümetten ve içimizde ki Amerikan mikroplarından
kurtulmadan, hiç bir şey eskisi gibi olmayacaktır ülkemizde biline. Ne var ki
bu bilinçle, Milli Müktesebatımızın ve Misak ı Millimizin evrensel beyannamesi
olan Cumhuriyetimizin kutsal bayramını, şimdi her zamankinden de büyük bir
coşkuyla kutlayacağımızı çok iyi biliyoruz...
Serendip
Altındal
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder